Doğan Hakyemez

Tehlikeye dikkat

28 Haziran 2007
YENİ sezona girerken yabancı oyuncu konusu bir kez daha gündeme oturdu. Şu anda ki kural 3 artı 1. Yani dört oyuncu kadroda olacak, ancak üçünün aynı anda oynaması gerekiyor. Bu sayının artmasını isteyen kulüplerimiz de var.

Gerekçe olarak da Avrupa kupalarında oynayan takımlarımızın rakiplerinin kadrolarının neredeyse tümü yabancı oyunculardan kurulmuş olması. Bu haksız rekabet takımlarımızı bir hayli rahatsız ediyor.

İkinci gerekçe; bütçeleri mütevazı olan kulüplerimizin oyuncu menajerleri tarafından yükseltilen transfer ücretlerinin yarattığı rahatsızlık.

Bu gerekçeleri biraz açalım; Avrupa kupalarında şampiyonluğu veya üst sıraları hedefleyen takımlarımızın yabancı oyuncu arttırma istekleri haklı. Ancak bunun liglerimize yansıması halinde düşük bütçeli mütevazı takımlar karşısında haksız bir rekabet çıkaracağı da ortada. Bu konuda ortak bir karar alınmalı ve her iki taraf da mağdur edilmemeli.

Karar verilmeli

İkinci gerekçeye gelince; menajerlerin Türk oyuncuları değerlerinin üzerinde pazarlamaları. Bu durum düşük bütçeli takımlarımızda büyük rahatsızlık yaratmakta. Menajerlerin bu tavrı bazı kulüpleri hiç rahatsız etmemiş. Bunun ileride kendileri için doğuracağı zararın farkında değiller.

Biraz geçmişe dönüp astronomik transferler yapıp kapanan kulüpleri incelemiş olsalar herhalde bu kadar rahat olmazlardı. Neyse, gelelim mütevazı bütçeli kulüplerin bu menajerlerden gördükleri zararla hiç olmazsa rekabet açısından yabacı oyuncu sayısını arttırma isteklerine. Onlar da haklı, Türk oyuncuların astronomik transfer rakamları karşısında hiç olmazsa daha düşük fiyatlarla yabancı oyuncuyu getirerek mücadelelerini sürdürebilirler. Ama bunun da bir sınırı olması şart.

Şimdi 3+1,4+1 gibi kavramlar bana göre sağlıksız yapılar oluşturur. Bu sayının ya 3 ya da 4 olmasında karar kılmak lazım. Kenarda bir oyuncu oturtmaya kalkarsanız bu oyuncuların kaprisleri sonunda takımlarda olumsuzluklar yaratır.

Felaket olur

Sonuç olarak Avrupa kupalarında oynayan takımlarımız kadrolarında 5-6 yabancı oyuncu bulundurabilirler ancak liglerde ortak bir şekilde alınacak kararla (federasyon, kulüpler, kamuoyu) 3 veya 4 yabacı oyuncu olmalı.

Bunun dışında İtalya, Fransa ve İspanya gibi liglerde neredeyse sınırsız yabancı oynatıldığı gerekçesiyle yabancı oyuncu sayısının onlar gibi olmasını istemek fevkalade yanlış olur. Nedenine gelince; Bu ülkelerdeki takımlarının bütçeleri yani gelir ve giderleri eşit. Sponsor yapıları sağlam, saha içi reklam gelirleri ve seyirci hasılatları üst düzeyde. Tüm maçları dolu tribünler önünde oynamalarına televizyon gelirlerini de eklersek ortaya çıkan tablo mükemmel.

Kendi liglerimize baktığımızda hiçbir kulübümüzün gelirinin giderine eşit olduğunu göremiyorum. Karşıyaka, Banvit ve Fenerbahçe Ülker dışında seyircisini tribünlere çekip gelir elde eden kulüp de yok. Sponsor anlaşmalarıyla en sağlıklı yapıyı Fenerbahçe’den başka kuran kulüp de yok. Toplama seyirci ve bedava biletle oynanan maçlar da kimseyi kandırmasın.

Bu sene Beko isim hakkıyla ve NTV televizyon anlaşmasıyla liglerimiz biraz toparlandı. Yukarıda saydığım diğer enstrümanlarla sağlıklı bir yapıya kavuşturulmadığı sürece örnek aldığımız İtalya, Fransa ve Almanya liglerinin seviyesine bırakın çıkmayı, felaketten başka hiçbir şey olmaz.
Yazının Devamını Oku

16 yıl önce de oradaydı

3 Haziran 2007
Futbol şube sorumlusuyken bile basketbola destek veren başkan, en büyük sıkıntının maddi gelir kaynağı olduğunu o zamanlarda gördü. Sponsorlarla başarıyı yakaladı ve basketbol takımlarını zirveye taşıdı. FENERBAHÇE’nin ilk şampiyonluğunu yaşayan ve 16 yıl sonra gelen ikinci şampiyonluğu da yakından gözlemleyen biri olarak, bu iki şampiyonluğun perde arkasını anlatmak istiyorum.

İlk şampiyonlukta kulüp başkanı Metin Aşık, basketbol şube sorumlusu Mesut Dizdar, futbol şubesi sorumlusu ise Aziz Yıldırım’dı. Bu üç isim ve diğer yöneticiler şampiyonluk için gerekli tüm desteği takıma verdiler. Fakat Aziz Yıldırım’a ayrı bir paragraf açmak gerekir. Esas branşı olmamasına rağmen, her zaman bizimle birlikteydi. Basketbolcuların her türlü maddi ve manevi sorunlarında yardıma ilk koşanlardan biriydi. /images/100/0x0/55ea3a8af018fbb8f872af1b

O dönemde Ali Şen de takıma dışardan büyük destek verdi. Metin Aşık da hiçbir komplekse kapılmadan Ali Şen’in bu çabalarını kabul etti.

Sponsorun önemi

O zamanların en büyük sıkıntısı maddi gelir kaynaklarıydı. Yani, sponsor bulmaktı. Bu sorun Efes Pilsen ve Paşabahçe gibi müessese kulüpleri ile aramızda bütçe açısından büyük uçurumlar oluşmasına neden oluyordu. Fakat, başta başkanımız Metin Aşık olmak üzere, Aziz Yıldırım ve Mesut Dizdar bu sorunlarımızı aşmamızı sağladıkları gibi, Antalya’da şampiyonluk kupasını alırken de bizimle bütünleşmişlerdi.

Aziz Yıldırım bütün bu süreci yaşamış biri olarak sponsorun ne denli önemli olduğunun farkındaydı. Kulüp başkanlığına gelince ilk işi de zaten bu oldu. Amatör şubelere birer birer önemli sponsorlar buldu ve başarıyı getirdi.

Bayan basketbol takımına, bulduğu sponsorlarla (Koç Allianz ve Aras Cargo) üst üste şampiyonluklar yaşatan Aziz Yıldırım, bu yıl da erkek basketbol takımını aynı formülle zirveye taşıdı. Türkiye’nin en güçlü firmalarından Ülker ile yapılan sponsorluk anlaşması Fenerbahçe’yi, Efes Pilsen ve Türk Telekom gibi müthiş bütçeli müesseselere yetiştirdi.

Maddi alandaki bu atılımların yanı sıra, takımın başına getirilen Aydın Örs’ün benzersiz deneyimi ve karizması, özellikle teknik açıdan rakiplerine büyük üstünlük kurmasını sağladı.

Gelecek garantide

Bu üstünlük şampiyonluğu getirdiği gibi, daha da önemlisi Semih Erden, Oğuz Savaş, Hakan Demirel ve Alpella takımında oynayan Ömer Aşık’a tecrübe kazandırarak, Fenerbahçe’nin geleceğini garanti altına aldı.

Aziz Yıldırım ve Aydın Örs’ün dışında Fenerbahçe Kulübü’nün amatör şubelerden sorumlu yöneticisi Mahmut Uslu ve Semih Özsoy ile takımın deneyimli idari sorumlusu Nedim Karakaş, şampiyonluğun diğer kahramanları oldu.

Fenerbahçe’nin kazandığı bu şampiyonluk, Türk basketboluna yeni bir heyecan ve ivme kazandırmıştır. Bu yapılanmanın dikkatlice incelenmesi gerekir. Diğer kulüpler de bu tarz çalışmaları örnek aldıkları taktirde Türk basketbolu her açıdan zirveye çıkar.
Yazının Devamını Oku

Efsaneler ölmez

2 Haziran 2007
FENERBAHÇE’nin BEKO Basketbol Ligi’nde uzun yıllar sonra elde ettiği şampiyonlukta en büyük pay tartışmasız Aydın Örs’ün. 17 yıl büyük emek verdiği Efes Pilsen’den ayrılıp, Milli Takım’ı 2001’de Avrupa ikincisi yapan Örs, Fenerbahçeli biri olarak sarı lacivertli kulüpte göreve soyundu. Üç yıl içinde takımına gerekli tecrübeyi kazandırıp, 91’den beri şampiyon olamayan Fenerbahçe’ye 100. yılında en büyük mutluluğu getiren isim oldu. Fenerbahçe takımına baktığımızda Solomon, İbrahim, Mrsic ve Mirsad gibi süper yıldızlarından gereken verimi alan, Ömer, Clark, Basden gibi görev adamlarından en üst düzeyde faydalanan, Semih, Oğuz, Rasim ve Hakan gibi genç oyunculara da A takım seviyesinde tecrübe kazandırıp, sarı lacivertlilerin önümüzdeki senelerini de garanti altına alan, Aydın Örs’ü ayakta alkışlıyorum. Bu arada Aydın Örs’e yılların verdiği tecrübe ile idari yönde büyük katkı yapan Nedim Karakaş da unutulmamalı.

Kutlu olsun

Başkan Aziz Yıldırım ve arkadaşları 100. yılda koydukları hedeflere ulaştılar. Futbolun ardından basketbolda bayanlar ve erkeklerde gelen şampiyonluklar, onların eseri. Alkışlar, başkan ve ekibine. Ülker Grubu’nun Türk basketboluna sponsorlukla verdiği desteğin ne kadar isabetli olduğu, Fenerbahçe’nin şampiyonluğuyla bir kez daha ortaya çıktı. Onlara da tebrikler.

Son söz Fenerbahçe seyircisine. Bu taraftara ne kadar iyi şey verirsen, karşılığını da sevgi seli olarak geri alırsın. Eğer sarı lacivertliler, Efes Pilsen gibi bir takımı peş peşe 4 kez yeniyorsa, bunda büyük katkısı olan büyük Fenerbahçe seyircisine de bu şampiyonluk kutlu olsun.
Yazının Devamını Oku

Genç neslin idolü

8 Mart 2007
Engin Atsür, 4 yıl önce burs alıp basketbol oynamak için Amerika’ya gittiğinde, kendisi bile bu kadar başarılı olacağını beklemiyordu. Oysa o, ailesinin de desteği ile kısa sürede tırmanışa geçti. ENGİN Atsür genç neslin idolü. Dört yıl önce burs alıp basketbol oynamak için Amerika’ya gittiğinde, kendisi bile eğitim ve basketbol konusunda bu kadar başarılı olacağını beklemiyordu. Derslerinde üst düzeyde bir yerlere geleceği belliydi. Ancak, aile bağları mükemmel olan Engin, ailesinden uzak geçireceği yıllarda epeyce zorlandı. Babası; annesi ve kendisi gibi basketbolcu olan Amerika’da eğitiminini tamamlamış abisinin verdiği destek onu okulunun en sevilen basketbolcusu yaptı.
/images/100/0x0/55ea7d7cf018fbb8f8835e08
Engin Atsür eğitimini mükemmel bir şekilde tamamlarken, basketbolunu da en üst düzeyde oynadı, Türk gençlerine örnek oldu. Mehmet Okur, Hidayet Türkoğlu ve Ersan İlyasova, NBA’de Türk basketbolunu en üst seviyede temsil ederken; Engin Atsür de NCAA Atlantic Coast Konferansı gibi en kuvvetli ligde, North Carolina State Üniversitesi’nde Türk basketbolunu dört yıl başarılı bir şekilde temsil etti.

17 bin kişi ayakta alkışladı

Geçen gün sahasında Wake Forest ile oynadığı son maçında törenle uğurlandı. 17 bin kişinin dakikalarca ayakta alkışladığı Engin Atsür’ün bu anlamlı gününde babası Çetin Atsür ile annesi Renate Atsür onun yanındaydı. Oğulları, dört yıl başarı ile giydiği formasını törenle alırken, babası ve annesinin mutluluğu görülmeğe değerdi.

Engin Atsür bugüne kadar milli takım formasını her kademesinde başarılı bir şekilde temsil etti. Geçen yıl Japonya’daki Dünya Şampiyonası’nda oynadığı basketbolla A Milli Takımımız’ın dünya altıncılığında da ilk defa giydiği formanın hakkını layığı ile verdi. Önümüzdeki Avrupa Şampiyonası’nda da Tanyeviç’in en büyük kozlarından biri olacak. Kendisini yürekten kutluyorum.
Yazının Devamını Oku

Pota dibi...

7 Mart 2007
İTALYA Ligi’nin yaralı takımı Virtus Bologna, moralli Türk Telekom’u yenerek büyük bir avantaj elde etti. Pota altında Dudley, Alston ve Jagla’yı savunacak oyuncusu bulunmayan İtalyan ekibi karşısında Türk Telekom, nedense oyunu bu bölgeye yığamadı. Dudley, pota dibinden 35 sayı attı ancak bana göre 60 sayı atabilirdi.

V.Bologna’nın yetersiz uzunlarına karşın Telekomlu oyuncular, topu dışardan zorlayarak rakibinin canlanmasına neden oldu. Anlayamadığım diğer husus da ribaundlarda Virtus Bologna’nın (31-23) üstünlüğüydü. Bu arada 34 yaşındaki Trevor Best, ikinci çeyrekten itibaren oyuna öyle bir ağırlığını koydu ki, kendisini tutan oyuncuları ve Telekom’u 24 sayı, 5 asistlik performansıyla yıktı.

V.Bologna’nın en iyi yaptığı olay ise, topu mükemmel çevirip, üçlük atışlar yapmasıydı. Buna hiçbir önlem almadığını gözlemlediğim Telekom, ayağına kadar gelen kısmeti tepti ve 3 maçlık seride 1-0 geriye düştü. Muhteşem seyirci desteğiyle oynaması bile Telekom’u canlandıramadı. Sadece geriye düştükleri andan itibaren pota dibinden oynayarak Dudley’den sayılar bulabilen Ankara ekibi, bu konuda da çok geç kalmıştı.

Şimdi yapacakları tek şey, bu yenilgiyi unutup, perşembe günkü maç için doğru basketbola konstantre olmaları gerekiyor. Yoksa, bugüne kadar başarıyla geldikleri FIBA Euro Cup’ta Final Four’un kapısından dönecekler.
Yazının Devamını Oku

Elimizle verdik

26 Ocak 2007
ABDİ İpekçi Salonu’nda tarihi günlerden biriydi. 12 bin kişilik muhteşem bir seyirci desteği... İlk periyodda inanılmaz bir savunma... Pota altında devleşen bir Kambala... Semih’in savunmaya katkısı... Solomon ve İbrahim’in sayıları... Ve Fenerbahçe 29-16 önde... Ne olduysa bundan sonra...

Napoli takımı Kambala’ya önden arkadan ikili savunmalar getirdi, bu oyuncuya ilk periyoddan sonra sayı şansı vermedi. Fenerbahçe takımı ise bu önleme karşı oyunun diğer tarafını oynayamadı. İnanılmaz top kayıpları yaptı. Eski Beşiktaşlı Ellis’in 29 sayılık performansına karşı tedbir alamadı. 12 bin kişinin desteğini de arkasında hissedemedi. Şoka girdi ve malesef bu şoktan çıkamadı.

Kritik karar

İkinci, üçüncü ve dördüncü periyodlarda Napoli, Fenerbahçe’ye tatlı sert savunma uyguladı. Sarı lacivertlilerin telaşa girmesiyle yaşadıkları savunma zaafiyetinden de Ellis, Morandais ve Sesay ile yarararlanmasını bilen İtalyan ekibi, kendilerinin bile inanamadığı bir galibiyet elde etti.

Karşılaşmanın en kritik kararı, son dakikalarda oyun berabereyken Fenerbahçe benchine çalınan teknik fauldü. Ne olursa olsun bu faul çalınmayabilirdi. Bu karar ibreyi Napoli takımına döndürmekle kalmadı, sarı lacivertli oyuncuların zaten telaşlı olan oyun tarzını sinir harbine çevirdi. Mucizevi şekilde uzatmaya giden karşılaşmayı ise daha sakin kalan Napoli kazanmayı bildi.

İlk periyod hariç sahada istediğini yapamayan Fenerbahçe karşısında bilinçli oyunuyla Napoli hem temsilcimizi saf dışı etti, hem de kupada da yoluna devam etti. Maçın MVP’si 29 sayı, 6 ribaund, 5 asistle oynayan Ellis’ti.
Yazının Devamını Oku

Ankara'nın uyanışı

18 Aralık 2006
SENELERDİR uyuyan Ankara basketbolu Türk Telekomspor ve CASA TED Kolejliler’in bilinçli yatırımları sonucunda uyandı ve Beko Basketbol Ligi’ne renk getirdi. 1980 yıllara kadar bünyesinden değerli antrenörler yetiştiren (Armağan Asena, Mustafa Tenim, Rüştü Yüce, Orhan Girgin, Aydın Örs, Murat Didin, Halil Üner ve Çetin Yılmaz gibi) ve milli takıma ben dahil, İbrahim Ortaç, Erdal Poyrazoğlu, Şengün Kaptanoğlu, Kemal Erdenay, Nadir Vekiloğlu gibi oyuncuları yollayan Ankara, son senelerdeki durgunluğuna bu iki kulüp sayesinde son verdi.

Telekom fırtına gibi

Türk Telekomspor, Beko Basketbol Ligi’nin yenilgisiz lideri olarak fırtına gibi eserken, FIBA Avrupa Kupası’nda da rakiplerinin korkulu rüyası oldu. Tecrübeli antrenör Ercüment Sunter ve ekibi, kaptan Haluk Yıldırım ile Alper Yılmaz’ın önderliğinde mükemmel basketbol oynuyorlar. Oyun kurucu mevkisinde Tutku Açık, Milicic, forvette Alper, Mutlu, Muratcan, pota altında Dudley, Alston, Jagla, Umut Görür ve kenardan gelen Cem, Serhat, Umut ile tam bir kolej takımı görüntüsü sergileyen mavi beyazlı ekip, gösterdiği performansla şampiyonluğun en büyük adayı oldu. Telekom idarecilerinin, özelleştirmenin verdiği avantajla takımın tüm sorunlarını halletmeleri, basketbol şubesini olumlu yönde etkilemiş gözüküyor. Türk Telekomspor’un Beko Basketbol Ligi ve Avrupa kupalarında elde ettiği başarılar, Ankaralı basketbol seyircilerini tekrar salona çekti.

Efsane geri döndü

CASA TED Kolejliler’e gelince... Seneler önce Türk basketbolunun lokomotifi olan bu kulüp ne yazık ki maddi olanaksızlıklar yüzünden bir süre sahneden çekilmişti. Geçen yıl İkinci Lig’de başarılı olup Birinci Lig’e çıkmaları, CASA firmasının sponsor olması ve Davis, Hansen ve Gren gibi üç yabancı oyuncuyu takıma monte etmeleri, bir anda TED Kolejliler’i Beko Basketbol Ligi’nde zevkle seyredilen bir takım haline getirdi. Ali Berent ve Ufuk Kaçar gibi mütevazı Türk oyuncularıyla beraber ligin her takımını yenebilecek bir basketbol sergileyen CASA TED Kolejliler, 11’inci haftaya girerken Beko Basketbol Ligi’nde dördüncü durumdalar.

Bandolu seyirci nerede?

Basketbol şube sorumlusu Ferda Okutan ve ekibi, bugüne kadar basketbol sevgisiyle yaptıkları çalışmaları, sponsor firma CASA’nın verdiği maddi olanaklarla birleştirince, TED Kolejliler’in yolu açıldı. Antrenör Hasan Özmeriç, Büyük Kolej ve Tuborg’da edindiği tecrübeleri CASA TED Kolejliler’e olumlu bir şekilde yansıtarak, bugün gelinen noktanın mimarı oldu.

Burada benim gördüğüm tek eksiklik TED Kolejliler’in o meşhur bandolu seyircisinin salonlara çekilememesi... Kulüp idaresi bu konuda üzerine düşeni yapıyor ancak liseli öğrencileri salona yönlendirecek özel bir çalışmaya ihtiyaç duyulmakta. Eğer bu konu da halledilirse CASA TED Kolejliler bu yıl Beko Basketbol Ligi’ni sürpriz bir yerde bitirebilir.
Yazının Devamını Oku

FIBA'nın yanlışları

25 Ekim 2006
Başkan Vasilakoupoulos, kendi ülkesinin menfaatleri ve koltuğunu sağlamlaştırma yolunda verdiği tavizlerle sistemi alt üst etti. Her yıl değişen kriterlerin rayına oturması için ise 2 seçenek var... FIBA... Bu kurum büyük yanlışlıklar içinde. Zaten bu yanlışlıklar sonucu ULEB doğdu. Avrupa’da iki başlı bir yönetim ortaya çıktı. FIBA ve ULEB aralarında anlaşma yaptıkları halde, bütün ağırlık ULEB’te. FIBA’nın kupalara katılan takımlara gerek sistem, gerekse maddi olarak hiçbir şey verememesi ULEB’in kuvvetlenmesine neden oldu. Yapılan anlaşma sonrası FIBA, ULEB’in elinde oyuncak haline geldi.

FIBA bu arada milli takımlar organizasyonlarında da gerçekçi kriterler ortaya koyamamaya başladı. FIBA Başkanı Vasilakoupoulos kendi ülkesinin menfaatleri ve koltuğunu sağlamlaştırma yolunda verdiği tavizlerle sistemi alt üst etti.

2003 İsveç’te kura çekiminde kriterler çekim anında belirlendi. 2002 Dünya Şampiyonası ve 2001 Avrupa Şampiyonası’ndaki derecelerin hiçbiri göz önüne alınmadı. Çünkü Yunanistan’ın bu 2 turnuvada hiçbir derecesi yoktu.

Eleme gruplarından Avrupa Şampiyonası’na yükselen Yunan takımı, aldığı galibiyetlerle birinci torbaya sokuldu. Son 2007 İspanya’daki kura çekiminde ise bu sefer Dünya Şampiyonası’nda alınan dereceler kıstas alınmadı ve geçen yılki Avrupa Şampiyonası’ndaki puanlama ve eleme gruplarındaki oynanan maçlar torbaları belirledi.

Yani yine her yıl değişik kriterler menfaatler doğrultusunda ortaya çıktı. Bir an önce yapılması gereken kura çekimlerinden önce bu kriterlerin net bir şekilde belirlenmesi gerek. Bana göre 2 yol var.

1- O dönem oynanan Dünya Şampiyonası ya da Olimpiyatlar ile bir önceki seneki Avrupa Şampiyonası dereceleri göz önüne alınarak puanlama yapılır ve torbalar belirlenir.

2- Ülkelerin tüm kategoride katıldığı maçlar 5 yıllık bir platformda değerlendirilir ve ortaya çıkan sıralamaya göre torbalar belirlenir.

Bu sistemlerin aksine yapılan her türlü sıralama şeffaf olmaktan çok uzakta. Bu durum basketbolu kaosa sürüklemekte.

Bir de şunu eklemek istiyorum. Milli takımların katıldığı gerek dünya, gerek olimpiyatlar gerekse Avrupa şampiyonalarında 12 kişilik kadro 24 saat önce belirlenmek zorunda olduğundan turnuvaya giden 14 ya da 16 kişiden oluşan takımlar bu oyuncularını turnuva boyunca oynatamıyor.

Düşünün 2.5 ay gibi bir dönemde hazırlanan takımlar turnuva içinde sert geçen maçlarda sakatlanan oyuncularının yerine hiçbir oyuncuyu kadroya alamıyor. Bu da kabullenecek gibi gözükmüyor. Bir an önce bu konuda da değişikliklerin yapılması, takımlara hedeflerini gerçekleştirme doğrultusunda bir avantaj getirecektir.

İspanya’da şansımız yüzde 50

DÜNYA Şampiyonası sonrası 2007 Avrupa Şampiyonası kuraları İspanya’da çekildi. Birinci torbadan kuraya gireceğimiz açıklanırken, daha sonra her zamanki gibi çeşitli oyunlar oynanarak üçüncü torbadan kuraya katıldık.

Kura sonucu C Grubu’nda Litvanya, Almanya ve Çek’lerle eşleştik. Değişen sisteme göre grubumuzda ilk 3’e kaldığımız taktirde (4. takımlar evlerine dönüyor) yan grupta İtalya, Fransa, Slovenya ve Polonya’dan gelen üç takımla karşılaşacağız..

Bu sistemde grupta dördüncü olmamak şartıyla turnuvanın sonuna kadar oynama şansınız bulunuyor.

Geçen senelerde ilk gruptan yenilgisiz çıksan da yan gruptan eşleştiğin takıma yenilip elendiğin zaman bütün emekler boşa gidiyordu. Yeni sistemde yaz aylarında yapılan 2.5 ay gibi uzun kamp döneminin çalışmaların karşılığını almış oluyorsunuz. Yani doğru bir sistem...

Kura çekimi sonrası şansımıza bir göz atacak olursak, şahsi görüşüm gerek grubumuzda, gerekse gruptan çıktıktan sonra yan eşleşmelerden gelecek takımlarla yapacağımız maçlarda şansımız yüzde 50-50.

Dünya Şampiyonası’nda oyuncularımızın ortaya koyduğu takım konseptini bu Avrupa Şampiyonası’nda da gerçekleştirebildiğimiz anda bu ibre bizim lehimize doğru yükselir.

Tehlikeli tırmanış

AMERİKA NBA’den başka basketbol organizasyonu tanımaz hale geldi. Avrupa’da oynanan basketbolu da hiçbir şekilde ciddiye almıyor. Avrupa’da sivrilen her oyuncuyu ülkeler de dikkate alınarak NBA’ye çekiliyor.

Yine Avrupa ülkelerinde oynanan milli organizasyonlar onları hiç ilgilendirmiyor. NBA kulüpleri, Avrupalı oyuncularını milli maç organizasyonlarına göndermemek için ellerinden geleni yapıyor. Bu oyuncuları bir para makinası haline getirip, bayrak sevgisini ikinci plana attırıyorlar. Bunda tabi ki istisnalar var ama bu yara büyüyerek tehlikeli bir boyuta gidiyor.

Bu durum Avrupa basketbolu için en büyük tehlike. Bir an önce ülke federasyonları, NBA ile masaya oturup bu konuya bir çözüm üretmek zorundalar. Eğer bu süreç böyle devam ederse NBA dışında hiçbir organizasyon kalmayacak.
Yazının Devamını Oku