5 Nisan 2008
İNANILMAZ bir lig yaşıyoruz. Puan sıralamasının her kademesinde kıyasıya bir mücadele yaşanıyor. Ligin zirvesini kimin en üste bitireceği son haftaya kadar belli olmayacağı gibi Play-off’a kalacak takımlar ile küme düşecekleri de şimdiden tahmin etmek imkansız. Basketbol camiası da son günlerde küme düşmenin kalkması konusunda fikir birliği içinde. Bu konuda ben de fikirlerimi söylemek isterim. Senelerdir basketbolumuzun Avrupa seviyesine çıkması, Milli Takımlarımızın elde ettikleri başarıların istikrarlı hale gelmesi, liglerimiz de yer alan takımlarımızın maddi-manevi kendi kendilerine yetmesi için çalışıyoruz.
Bu sene takımlarımız Avrupa liglerinde fırtına gibi esiyor. Milli Takımlarımız için maçlar yaz aylarında olacağı için beklemedeyiz. Gereken tedbirleri alırsak herhangi bir sorun yaşayacağımızı düşünmüyorum. Lige katılan takımlarımıza baktığımızda, Beko isim hakkından, NTV yayınları ve nerdeyse dörde üç takımın sponsor gelirlerinden dolayı maddi sorunları yok.
Tablo iç açıcı değil
Şöyle bir bakarsak... Beşiktaş-Cola Turka, Efes Pilsen-Anadolu Holding, Fenerbahçe-Ülker, Galatasaray-Cafe Crown, Türk Telekom-Telekom Firması, TTNet, Alpella-Ülker, Beykoz-TTNet, Bandırma-Banvit olarak sahaya çıkan sağlam maddi olanaklara sahip takımlar. Antalya, Kepez, Mersin Belediye, Karşıyaka Yaşar Holding, Konya Mutlu Akü ve Üniversite, OYAK Renault- Renault Firması, TED Ankara Kolejliler, Casa Firması katkıları ile ayakta durmaya çalışırken, Darüşşafaka kendi olanaklarıyla ayakta durmaya çalışan takımımız.
Bu tabloya baktığımızda durum iç açıcı gözükmüyor. Tüm takımlarımız sağlam bir maddi yapıya kovuşmadan küme düşmeyi kaldırmak, İkinci Lig’den gelebilecek takımların maddi yapılarına baktığımda bana pek doğru gelmiyor. Ancak federasyon lige katılan takımlardan bütçeleri karşılığı banka teminatı alırsa, o zaman küme düşme kalkabilir düşüncesindeyim.
Yazının Devamını Oku 1 Mart 2008
2009 Avrupa Şampiyonası eleme grubu kuraları çekildi. Grubumuzda Fransa, Ukrayna ve Belçika var. Grupta ilk iki dereceyi alan takımlar, 2009 Avrupa Şampiyonası’na gitme hakkını elde edecek. Ancak, grupların içinde en kötü ikinci pozisyondaki takım devre dışı kalacak. Bu kural (diğer grupları incelediğimizde) bizim grup için çok tehlikeli. Ve büyük ihtimalle en kötü ikinci, bizim grubumuzdan çıkacak.
Gelelim gruptaki şansımıza... Belçika grubun en zayıf takımı. İçeride ve dışarıda bu takıma yenilen ekip zaten şampiyona dışında kalır. Fransa ve Ukrayna ile son resmi şampiyonalarda oynadığımız maçlara baktığımızda, 2006’da Japonya’da yapılan Dünya Şampiyonası’nda Fransa’ya 84-56, 2007’de İspanya’daki Avrupa Şampiyonası’nda yine Fransa’ya 85-54 yenilmişiz. Bu maçlarda takımın başında Bogdan Tanjevic vardı. Yine resmi maçlardan 2003 Avrupa Şampiyonası’na gidebilmek için Ukrayna ile oynadığımız iki maçtan birinde İstanbul’da 80-67 galip gelirken, Kiev’de 74-73 yenilmiştik. 2003’de Avrupa Şampiyonası’nda da grubumuzdaki Ukrayna’yı bu kez 77-69 yenmiştik. Bu maçlardaki antrenörümüz ise Aydın Örs’tü.
Grubun iddialısı Fransa
Yukarıdaki neticelere baktığımda, Fransa’yı grubumuzun en iddialı takımı olarak görüyorum. Ukrayna’yı da deplasmanda ve içeride yenebildiğimiz taktirde bu gruptan çıkacağımızı tahmin ediyorum. Yukarıdaki verilere bakarak da tahminde bulunmamın pek sağlıklı olduğunu düşünmüyorum. Bizim için önemli olan, son senelerde yakaladığımız çok iyi jenerasyonun yönetim ve teknik heyetle birlikte takım haline getirebilmek. 2001 Avrupa Şampiyonası ve 2006 Dünya Şampiyonası hariç son senelerin en yetenekli oyuncularına sahip milli takımımız, istenilen seviyede basketbol oynayamadığı gibi takım içinde yaşanan huzursuzluklar milli takımımızı devamlı aşağıya çekti.
Tek vücut olmalıyız
Ülkemizde yapılacak olan 2010 Dünya Şampiyonası’nda hedefimiz olan final oynamayı gerçekleştirebilmemiz için artık önümüzde çok az bir zaman kaldı. NBA’de harikalar yaratan Hidayet Türkoğlu ve Mehmet Okur ile diğer oyuncuların bir an önce kendi aralarında, sonra da yönetim ve teknik heyetle tek vücut olması aynı 2001 Avrupa Şampiyonası ve 2006 Dünya Şampiyonası’nda yenilgiyi kabul etmeyen, savaşçı bir takım haline gelmesi gerekiyor. Bu konuda herkes üzerine düşen görevi yapmadığı taktirde, 2009 Avrupa Şampiyonası’na gitmemiz hayal olacağı gibi, 2010 Dünya Şampiyonası için de final oynamamız gibi bir şey düşünülemez. Bu konuda ben çok ümitliyim. Çünkü milli takımı teşkil eden oyuncularımız artık belirli bir yaşa geldiler ve basketbol olarak da olgun bir dönem yaşamaktalar.
Geriye bakarak nerede yanlış yapıldığının hesabını yapabilirler ve ülkemizin bundan sonraki şampiyonalarda başarılı olabilmesi için birbirlerine sarılabilirler. Bu gerçekleştiği taktirde bizim önümüzde hiçbir takım duramayacağı gibi grubumuzda da Fransa, Ukrayna rakibimiz dahi olamaz.
Yazının Devamını Oku 1 Şubat 2008
BİRKAÇ yıldır federasyon bir tek Milli Takımlara önem veriyor, liglerimiz çok zayıf diye yer gök inletiliyordu. Yabancı oyuncu sayısın artmasına, Beko (Baskebol Ligi isim hakkı), NTV (televizyon yayın hakkı) ve Opel (Türkiye Kupası isim hakkı) dolayısı ile sponsorluk gelirleri de eklenince takımlarımızın güçleri arttı ve ortaya müthiş bir lig çıktı. Bir de bunun yanı sıra Ülker’in Galatasaray, Beşiktaş ve Fenerbahçe’ye yaptığı hatırı sayılır sponsorluklar, bugüne kadar müessese kulüplerinin hegemonyasına geçen ligimizin altını üstüne getirdi.
Ligin ilk yarısındaki sıralamanın ilk dört takımı Galatasaray, Beşiktaş ve Fenerbahçe oldu. Bu arada Telekom’un özelleştirilmesiyle maddi açıdan güçlenen Telekom hem kendi takımlarını iddialı hale getirdi, hem de Beykoz’a sponsorluk yaparak lige renk kattı. Buna da ayrı bir parantez açmak gerekir. Yukarıda saydığım nedenler dolayısı ile Efes Pilsen, Fenerbahçe Ülker, Beşiktaş Cola Turka, Türk Telekom ve Galatasaray Cafe Crown, Avrupa kupalarında da fırtına gibi esiyorlar. Artık bundan sonra liglerimizde bir sorun olacağına inanmıyorum.
Ancak Milli Takımımız için bu iyimserlikte olamayacağım. Yabancı oyuncu sayısının artması Milli Takım’da oynayacak olan oyucularımızın takımlarında az süre almalarının yanı sıra koçların bütün inisiyatifleri yabancı oyunculara yönelik kullanması milli oyuncularımızın verimini düşürmüş oldu. Avrupa’da oynayan Ersan İlyasova ve Engin Atsür’ün de durumları arkadaşlarından farklı değil.
Çözülmeyen problemler
NBA’de oynayan Mehmet Okur ve Hidayet Türkoğlu’na gelince... Geçen yılın All Star takımına seçilen Okur bu yıl sakatlıklarla mücadele ediyor. Son Avrupa Şampiyonası’nda ayakta kalan oyuncularımızın başında olan Hidayet Türkoğlu ise NBA’de harikalar yaratıyor. Maalesef bu iki NBA oyuncumuzun bugüne kadar Milli Takımımız’a uyum sağlama konusunda yaşanan problemleri de çözebilmiş değiliz.
Netice itibariyle liglerden ümidini kesen muhalefet rotasını ’Tanjevic gitsin mi, kalsın mı?’ savaşına çevirirken yukarda saydığım olumsuzlukları görmezlikten geliyorlar.
Buradan uyarıyorum, Tanjevic kalabilir veya gidebilir, ama esas sorun Milli Takım oyuncularının sezon içerisindeki verimsizlikleri. Milli Takım hazırlık dönemi taş çatlasa bir buçuk ay. Sezon boyunca istenilen düzeyde oynamayan milli oyuncularımızın başına dünyanın en iyi antrenörünü getirseniz bile 2008-2009 Avrupa Şampiyonası elemlerini geçmek mucize olur. Herkesin dikkatine sunulur.
Yazının Devamını Oku 2 Aralık 2007
YABANCI oyuncu konusunda yıllardır tartışıyoruz.
Avrupa kupalarında oynayan takımlarımız başarılı olabilmek için haklı olarak yabancı sayısının artmasını isterken, kriter olarak Avrupalı rakiplerinin kadrolarının nerdeyse tamamının (Avrupa Birliği ve vatandaşlık hakkı dolayısı ile) yabancı oyunculardan oluşmasını gösteriyorlar.
Hakkaniyet sağladı
Gelelim, şimdiki yabancı oyuncu sayısına... Yüksek bütçeli takımlarımız, yerli olsun yabancı olsun istedikleri oyuncuyu kadrolarına katma lüksüne sahipler. Diğer takımlar yerli oyuncuların yüksek transfer ücretleriyle bunu gerçekleştiremiyorlar. Dolayısıyla güçlü takımlarla mücadele şansları olmadığı için yabancı oyuncu sayısının 3-4 olmasından yanalar. Federasyon da gerek Avrupa'da oynayan takımlarımızın başarılı olabilmesi, gerekse ligde yer alan takımlarımızın üst seviyedeki ekiplerle rekabeti açısından isteyen takımın beş yabancı, isteyen takımın dört yabancı transfer edebileceği kuralını getirdi.
Ancak sahada ilk beş içinde sadece üçü yer alabilecek diğerleri kenarda oturacak. Basketbol Federasyonu bir de bütçeleri düşük olan takımlarımızı düşünerek, beş yabancı getiren takımların belli bir ücreti federasyona yatıracaklarını, burada toplanan tutarların da, üç yabancı ile oynamayı deklare etmiş takımlarımız arasında eşit olarak dağıtılması kararını alarak hakkaniyet sağladı.
Ligin kalitesi arttı
Basketbol Federasyonu tarafından bu kuralla başlayan 2007-08 sezonunun da bugüne kadar oynanan karşılaşmalara baktığımızda;
Yazının Devamını Oku 11 Ekim 2007
TÜRKİYE’nin en prestijli kupası olan Cumhurbaşkanlığı Kupası’nı Fenerbahçe Ülker, yıllar sonra kazandı. Efes Pilsen Koçu David Blatt ile Fenerbahçe Ülker Antrenörü Bogdan Tanjevic, milli mesailerden dolayı takımlarını tam olarak hazırlama fırsatını bulamamışlardı. Eşit şartlarda sahaya çıktılar.
Sarı lacivertli takım, ilk iki periyotta savunmada ve hücumda Efes Pilsen’i sürklase etti. Başta İbrahim olmak üzere, Solomon, Mrsic (Demir Kaan) ve Ömer Onan inanılmaz bir üçlük yüzdesiyle oynayarak takımlarını 15 sayı öne geçirdiler. Savunmada da başarılı bir performans çizen Fenerbahçe Ülkerli oyuncular (Ömer’in Nicholas’a yaptığı savunma) karşısında Efes Pilsen Antrenörü David Blatt, alan savunmasına dönüp oyuna Gregory’yi alınca fark bir anda kapanmaya başladı.
Gregory’nin hücum ve savunmadaki oyununa Nicholas asistleriyle, Hutson da isabetli şutlarla destek verince maç dengeye geldi. Üçüncü ve dördüncü periyotlarda Fenerbahçe’de İbrahim, Solomon, Semih ve Mirsad 4 faule ulaştı, Efes Pilsen rahatladı. Hatta öne bile geçti. Lacivert beyazlıların skoru lehine çevirmesinde özellikle Ender’in büyük bir katkısı vardı. Maçın son 3 dakikası ise inanılmaz bir çekişmeye sahne oldu.
Eleştirenler üzülmüştür!
İki tarafın da hataları sonucu nefesler tutulurken, Ender 3 faul atışını sayıya çevirdi ve son 12 saniyede skor eşitlendi: 77-77. Ancak Solomon tecrübesini konuşturarak son saniye basketiyle Fenerbahçe Ülker’e kupayı getirdi. Bu karşılaşmada Efes Pilsen oyun kurucu bölgesinde Solomon önünde ezik kaldı. Fenerbahçe Ülker’de de en zayıf halka, pota dibinde Oğuz ve Semih’in iyi oyununa karşın 5 numaralı pozisyondu.
Bu maçtan önce Milli Takım Antrenörü Tanjevic’i yerden yere vuran ve onu çağdışı basketbol oynattığını iddia edenler, çok üzülmüşlerdir herhalde. Kanımca, ne David Blatt’i Avrupa şampiyonu antrenörü olarak haddinden fazla yüceltmek lazım, ne de Tanjevic’i Avrupa Şampiyonası’nda elde edilen başarısızlıktan sonra yerden yere vurmak gerekir diye düşünüyorum. Sanırım bu maçın sonucu da bunu gösterdi...
Yazının Devamını Oku 2 Ekim 2007
İNSANLARININ çoğunun tutarsız ve balık hafızalı olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Her şey başarıya endekslenmiş. Uzun vadeli planlar yapmak neredeyse imkansız.
Herkes günlük başarılara kilitlendiği için, başarılı olursan bir anda göklere çıkarılıyorsun, istenilen sonuçları alamazsan yerin dibine sokuluyorsun. Hiç kimse sağlıklı analiz yapmıyor, olayların gerçek sebeplerini araştırmıyor. Böyle olduğu için de, bir gün önce "sihirbaz" payesi verilen bir teknik adamı, bir gün sonra "1982 model" göstermek gibi tutarsızlıklar sıkça yaşanmakta.
Aydın Örs için bu tutarsız senaryoları yazanlar, şimdi de Bogdan Tanjeviç için komplo teorileri üretmeye başladı. O Aydın Örs ki, Türk basketbolunu hem kulüp hem de milli takım düzeyinde Avrupa’ya taşıyan antrenördür. 17 sene hizmet verdiği Efes Pilsen’i dünya çapında bir marka haline getiren Örs, Fenerbahçe’de de başarıyı yakaladı ve sarı lacivertli takımı uzun yıllar aradan sonra şampiyon yaptı. Ne acıdır ki, bunca başarının sahibi ve mimarı olan Aydın Örs milli takımdan "demode basketbol oynatıyor" eleştirilerine cevap vermek için istifa etti. Bu yetmezmiş gibi, hem Efes Pilsen’den hem Fenerbahçe’den ayrılırken hak etmediği davranışlarla karşı karşıya kaldı.
Şimdiki hedef TanjeviçO meşhur içten pazarlıklı zihniyetin şimdiki hedefi Tanjeviç. 2004 yılında milli takımın başına gelen deneyimli teknik adam, belki de bugüne kadar kimsenin yapamadığı ölçüde Türkiye çapında oyuncu taraması yaptı ve 2004 Olimpiyatı öncesinde ABD Milli Takımı ile oynanan özel maçta gençlere şans tanıdı. Bu girişimleriyle otoritelerden övgüler alan Tanjeviç, daha sonra o moralle milli takımı 2005 Avrupa Şampiyonası eleme maçlarına hazırladı.
NBA oyuncularımızın da içinde olduğu milli takım, 6 galibiyetle eleme grubunu geçti, ancak finallerde basketbolcuların konsantre olamamaları beklenmedik sonuçlara yol açtı. Yaşanan bu hayal kırıklığı sonrası kelle avcıları yine ortaya çıktı. Amaçları belli olan bu isimler, federasyon seçimlerinde ve özerklikte olduğu gibi, basketbolun dibe vurması için ellerinden gelen her şeyi yaptı.
Yazının Devamını Oku 1 Eylül 2007
SİZ bu satırları okurken 12 Dev Adamımız, Avrupa Şampiyonası için İspanya’ya doğru yola çıkmış olacak. Hedef Japonya’daki savaşçı ruhumuzu sahaya yansıtarak Olimpiyat vizesi alabilmek. Kadromuzu Mehmet Okur ve Hidayet Türkoğlu ile takviye ettik. Tüm basketbolseverler takımımızdan Japonya’dakinden daha iyi performans bekliyor. İyi bir hazırlık devresi de geçirdik. Bu çalışmalar sırasında Hidayet’in İtalya kampından erken dönmesi onun takıma uyumunu biraz geciktirdi ama Efes Cup sonunda istenilen seviyeye geldi. Bu arada Japonya’da sakat sakat milli takımımızı sırtlayan Serkan’ın, sakatlığının tekrar etmesi dolayısı ile kadrodan çıkarılması büyük kayıp. Bu durumda İbrahim Kutluay ve Cenk Akyol’a çok iş düşecek.
Hazırlık dönemi ve maçlarını gözlemlediğim kadarıyla kadarıyla milli takım hakkındaki görüşlerime gelince...
Oynadığımız hazırlık maçlarında görüldü ki, oyunun kaderini değiştirebilecek Hidayet, Mehmet ve İbrahim gibi basketbolcularımızın oynama sürelerini artırmamız gerekiyor. Ayrıca, takım halinde geriye koşmaya daha iyi konsantre olmamız çok önemli.
EKSİKLERİMİZ
Pota altında kısa kalıyoruz. Kaya, Ermal ve Kerem Gönlüm bu açığı kapatmak için ellerinden geleni yapıyorlar ama bu bölge bizim yumuşak karnımız. Semih’le oynadığımızda bu problemimiz azalıyor ama onun da hücumda daha etkili olması lazım. Ribaundlarda hep eksideyiz. Potadan seken topların diğer oyuncular tarafından alınması bu açığımızı bir nebze olsun kapatır.
Bunların yanı sıra, hızlı set hücumu yapan takımlar karşısında adamlarımızı kaçırıyoruz ve arka arkaya üçlükler yiyoruz. Bu da bizi moral olarak çökertiyor.
Avrupa Şampiyonası’ndaki ilk rakibimiz bildiğiniz gibi Litvanya. Üçlüğe dayalı ve hızlı oynayan Litvanya önünde mutlaka kontrollü oynamamız ve savaşmamız gerekiyor. Japonya’daki kazanma arzumuzu ve savaşçı ruhumuzu Mehmet Okur ve Hidayet Türkoğlu’yla birlikte tekrar ortaya koyabilirsek, yenilsek bile başımız dik sahadan ayrılırız. Hele bir de Litvanya’yı yenersek bizi kimse tutamaz. Allah korusun Litvanya’ya kaybedersek arkasından oynayacağımız Almanya ve Çek Cumhuriyeti maçlarını kazanmamız lazım. 12 Dev Adamımız bu iki takımdan da daha iyi durumda.
ARTILARIMIZ
Müthiş bir çalışma devresi geçirdik. Kondisyon ve teknik olarak hazırız.
Japonya kadrosuna takviye ettiğimiz Mehmet Okur ve Hidayet Türkoğlu’nun her açıdan takıma uyum sağladığı görüyoruz. Efes Cup finalinde yenildiğimiz Hırvatistan karşılaşmasında iki oyuncumuz da takımımızı sırtlayan isimlerin başındaydı.
Zaman zaman üst düzey savunma yaptık. İyi savunma yaptığımız zaman, o moralle hücum gücümüz ve sayı potansiyelimiz en üst seviyeye çıkıyor. Sırbistan önünde bunu çok açık gördük. Seyircimizle coştuğumuz zaman inanılmaz savunma yapıyoruz. Ancak İspanya’da taraftarımızın olmayacağını göz önüne almamız.
Bu Avrupa Şampiyonası’nda hepimiz tek yürek 12 Dev Adam’ın arkasındayız.
Yolunuz açık olsun.
Yazının Devamını Oku 27 Temmuz 2007
NBA, bizim için doyumsuz maçların oynandığı bir organizasyondur. Bizim zamanımızda gazete ve dergilerden takip edebildiğimiz muhteşem maçlar NTV vasıtasıyla evimizin içine kadar girdi. NTV’de canlı olarak yayınlanan NBA karşılaşmaları saat farkına karşın Murat Kosova, Murat Murathanoğlu, Kaan Kural ve Yiğiter Uluğ’un doyumsuz anlatımlarıyla tüm basketbol severlerin ilgi odağı haline geldi. Hidayet Türkoğlu ve Mehmet Okur’un da NBA’de oynamaları ve bu maçların NTV tarafından yayınlanması, çocuklar dahil herkesi sabaha kadar ayakta tuttu ve tutmaya devam ediyor. Senelerdir Chicago Bulls’ta Michael Jordan, Scottie Pippen ve Dennis Rodman, LA Lakers’ta Magic Johnson, Boston’da Larry Bird’ü seyrederek büyüdük.
Onların bir çorabını, bir formasını satın alabilmek bizim için hayaldi. Ancak, Amerika’ya gittiğimizde bu formaları ya onların maçlarında kendi mağazalarında ya da NBA shoplardan temin edebiliyorduk. Hidayet ve Mehmet Okur’un formalarını ise mağazalarda bulamadığımızdan kendilerinden alabiliyorduk. Ama sevinçli bir haberle adidas’ın NBA’le yaptığı anlaşmayı duydum. NBA’in 13 takımının koleksiyonlarının Türkiye’de satılması adidas tarafından organize edilecekmiş.
Basketbolseverlerin hayallerini süsleyen yıldızların (Hidayet Türkoğlu, Mehmet Okur, Lebron James, Kobe Bryant, Dwayne Wade, Allen Iverson, Tracy McGrady, Kevin Garnett, Tim Duncan, Gilbert Arenas, Chauncey Billups ve Shaquille O’Neal gibi) formalarının ve diğer koleksiyonlarının adidas mağazalarında satışa sunulması muhteşem bir olay.
Etiket sürprizi
2000 yılında Amerika’ya Milli Takım için spor kıyafeti sponsorluk anlaşmasına gittiğimiz zaman Kemal Dinçer’le Philadelphia 76’ers’ın bir maçını seyrettik. Kemal, oğluna Allen Iverson’ın formasını almak istedi. Salonun içinde 76’ers koleksiyonunun satıldığı mağazadan formayı alıp içine baktığımızda etikette "Made In Turkey" yazıyordu. 2000 yılında Amerika’da satılan bir takım NBA formaları Türkiye’den ihraç edilirken, şimdi adidas, NBA’in 13 takımının tüm koleksiyonlarını (Bulls, Cavaliers, Celtics, Grizzles, Heat, Lakers, Orlando Magic, Mavericks, Nuggets, Raptors, Rockets, Spurs, Timberwolves) Türkiye’de satışa sunuyor.
Ülkemiz, NBA’e oyuncu ve forma ihracatının yanı sıra şimdi de adidas sayesinde NBA takımlarının koleksiyonlarını ayağımıza kadar getiriyor. Avrupa’da ilk defa Türkiye’de bu imkanı sağlayan adidas’a teşekkürler.
Yazının Devamını Oku