22 Ocak 2004
Avrupa'da basketbolu yöneten iki kurum bir an önce birleşmeli. İşte o zaman hem Avrupa basketbolu bugün düştüğü içler acısı durumdan kurtulabilir, hem de geleceği sağlıklı bir şekilde görmek mümkün olabilir. AVRUPA basketbolu kulüpler ve milli takımlar açısından tatsız günler yaşıyor. İdari mekanizma FIBA ve ULEB olarak ikiye bölünmüş. Bazı federasyonlar, kulüpler düzeyinde ULEB'i tanımazken, milli organizasyonları düzenleyen FIBA, ULEB'in aldığı her kararda geri adım atıp, Avrupa basketbolunu sevimsiz bir konuma getiriyor. Yaşanan sorunların arkasında ise kanımca NBA var.
NBA, hepimizin de kabul ettiği gibi basketbolun en üst düzeyde oynandığı organizasyon. ABD'de faaliyetini sürdüren NBA, politikasını tüm dünyaya yayılmak olarak belirledi. Globalleşme hedefleri arasında 2010 yılında Avrupa'da olmak olan NBA, bu hedefini gerçekleştirme yolunda adım adım ilerliyor. Bu çerçevede ULEB'in arkasında NBA’in olduğunu düşünüyorum. Bunun nedeni ise ULEB'in attığı her adımın NBA organizasyonunun izlerini taşıyor olması.
Buram buram NBA
Euroleague'e katılan takımların soyunma odalarını basına açmaları, milli takımlarda oynayan oyuncuların kontratları karşılığı federasyonlarından sigorta istenmesi ve uygulanan oyun kuralları, buram buram NBA kokuyor. Her sene NBA takımlarından bazıları, Avrupa'da sezon öncesi hazırlık maçları oynuyor. NBA, Avrupa'da oynanacak yeri belirlerken, kendi standartlarına en uygun olan ülkeleri seçiyor. Bir örnek vermek gerekirse, geçen sene ekim ayında Paris'te oynanan San Antonio Spurs-Memphis Grizzlies karşılaşmasını gösterebiliriz. Bu maçın oynandığı salonun NBA standartlarına çok uygun olması, NBA yönetiminin seçiminde önemli rol oynamıştır.
Yıldızları alıyorlar
NBA'in, Avrupa'ya gözünü diktiğinin en büyük kanıtı ise Avrupa'da her sivrilen ismi kendi organizasyonunun içine çekmesidir. Ancak NBA'in bu politikası yüzünden Avrupa kupalarında yıldız oyuncu sıkıntısı baş gösterdi. Son iki yıl içerisinde Avrupa'dan NBA'e giden yıldızları şöyle bir düşündüğümüzde, Avrupa basketbolunun aldığı darbeyi çok daha iyi anlayabiliriz. Neredeyse tüm gelecek vaadeden Avrupalı yıldızlar şu anda NBA'de oynuyor, belki de oynayamıyor. Örneğin bu yılki draftta 2. sıradan seçilen ve Avrupa'daki takımı Hemofarm'ın tüm çabalarına karşın Detroit Pistons tarafından NBA dünyasına dahil edilen 18 yaşındaki Sırp pivot Darko Milicic, Pistons benchinde kök salmış durumda. Takımının oynadığı 40 maçın 14 tanesinde sahaya çıkabilen ve toplam sadece 39 dakika süre alabilen Milicic'in bir sezon daha Avrupa'da kalarak kendisini geliştirmesine dahi sabredemeyen NBA, geçtiğimiz sezon yaşı kemale ermiş Antoine Rigaudeau'yu alacak kadar Avrupalı düşkünü bir hal aldı.
FIBA ve ULEB birleşmeli
Bence bir an önce FIBA ve ULEB kişisel menfaatleri bir yana bırakıp, birleşmeli. Şu andaki iki başlı organizasyonun yarattığı kupa enflasyonuna (Euroleague, ULEB Cup, Adriyatik Ligi, FIBA Champions Cup, FIBA Europe League) son vererek, hem kulüpleri hem de milli organizasyonları kuvvetli ve sağlam temellere oturtabilirler. İşte o zaman hem Avrupa basketbolu bugün düştüğü içler acısı durumdan kurtulabilir, hem de geleceği sağlıklı bir şekilde görmek mümkün olabilir. Aksi taktirde bugünkü mevcut çekişme ve belirsizlik ortamı sürdüğü müddetçe, ne yıldızlarımızı Avrupa'da tutabiliriz ne de Avrupa basketbolunu o eski güzel günlerine döndürebiliriz. Ve yine bu sayede NBA'in Avrupa ile entegrasyon sürecini de hızlandırmış oluruz. Er ya da geç gerçekleşmesi kaçınılmaz olan bu birleşmeyi ne ölçüde çabuklaştırırsak, -ki bu ULEB ve FIBA'nın elinde- Avrupa basketbolu o ölçüde sınıf atlayacaktır.
2003'te NBA'e gidenler
Boris Diaw-Riffiod: Fransa-guard/forvet-Pau-Atlanta
Jon Stefansson: İzlanda-guard-TBB Trier-Dallas Mavericks
Francisco Elson: Hollanda-forvet-Pamesa-Denver
Darko Milicic: Sırbistan&Kar.-forvet/pivot-H.Vrsac- Detroit
Mickael Pietrus: Fransa-guard/forvet-Pau-Golden State
Slavko Vranes: Sırbistan&Karadağ-pivot-Buducnost-New York
Maciej Lampe: Polonya-forvet-Real Madrid-New York
Zaza Pachulia: Gürcistan-forvet/pivot-Ülkerspor-Orlando
Zarko Cabarkapa: Sırbistan&Kar.-forvet-Buducnost
Aleksander Pavlovic: Sırbistan&Kar.-forvet-Buducnost-Utah
Darius Songalia: Litvanya-forvet-CSKA Moskova-Sacramento
2002'De NBA'e gidenler
Jiri Welsch: Çek Cumhuriyeti-guard-U.Olimpija-Boston
Mehmet Okur: Türkiye-forvet/pivot-Efes Pilsen-Detroit
Bostjan Nachbar: Slovenya-forvet-Benetton-Houston
Marko Jaric: Sırbistan&Karadağ-guard-Kinder-Clippers
Cezary Trybanski: Polonya-pivot-B.Pruszkow-Phoenix
Daniel Santiago: Porto Riko-pivot-Virtus-Milwaukee
Gordan Giricek: Hırvatistan-guard-CSKA-Orlando
Antoine Rigaudeau: Fransa-forvet-Kinder-Dallas
Emanuel Ginobili: Arjantin-guard-Kinder-San Antonio
AVRUPA’DAN GİDEN ABD’LİLER
Quincey Lewis: ABD-guard/forvet-Maccabi-Minnesota
Richie Frahm: ABD-guard-Darüşşafaka-Seattle
Rodney Bufford: ABD-guard-Panathinaikos-Sacramento
Ben Handlogten: ABD-pivot-Makedonikos-Utah
Nate Huffman: ABD-pivot-Maccabi-Toronto
Udonis Haslem: ABD-forvet/pivot-Chalon-Miami
Michael Ruffin: ABD-forvet/pivot-Lleida-Utah
Jabari Smith: ABD-forvet/pivot-Granada-Sacramento
Yazının Devamını Oku 18 Ocak 2004
<B>MERAKLA</B> beklenen Fenerbahçe-Galatasaray karşılaşması basketbol adına zevk vermezken, taraftarların taşkın hareketleri ve küfürleri maçın bir bölümünün seyircisiz oynanmasına neden oldu. Dünkü maçta Fenerbahçe'ye baktığımızda karşılaşmaya damgasını vuran oyuncu Mike Jones'tu. Attığı 29 sayı, yaptığı 8 asist ve aldığı 7 ribaund ile maçın en değerli oyuncusu oldu. Yeniden takıma dönen Mark Dickel'ın 11 asisti ile genç Erkan Veyseloğlu'nun 20 sayısı da dikkat çekiciydi. Sarı lacivertli takımda oyuna giren-çıkan tüm oyuncular galibiyet için ellerinden geleni yaptı.
Buna karşılık Galatasaray'da ne yaptığını bilen oyuncu yoktu. Tek yabancıyla mücadele eden sarı kırmızılılar, maçı üç sayı yarışmasına sokunca, girmeyen topların neredeyse tümünü rakibinin hızlı hücumlarıyla kendi potalarında gördüler. Karşılaşmanın genelinde şuursuzca bir mücadele veren Galatasaray, 19 top kaybı sonucunda ezeli rakibine 19 sayı farkla yenilmekten kurtulamadı.
Tedbir alınmalı
Bu maçta seyircilerin çıkarttığı olayları anlamak mümkün değil. Karşılıklı edilen küfürlere mani olacak kimse yok mu? Ayrıca maça girerken Basketbol Federasyonu Lig Koordinatörü Nedim Karakaş'ın hanımının cebindeki bozuk paraları almaya dikkat eden emniyet güçleri, seyircilerin sahaya soktukları patlayıcı ve yanıcı maddelere nasıl göz yumarlar? Bir şeyler yapmak için illa birinin ölmesi mi bekleniyor? Burada görev hepimize düşüyor. Federasyon yetkilileri, emniyet güçleri ve yöneticiler bir an önce biraraya gelip bu tür olayların yaşanmaması için gerekli tedbirleri almazlarsa, daha üzücü olaylar yaşanabilir.
Yazının Devamını Oku 16 Ocak 2004
<b>SEZON</B> başı ligde ve Avrupa kupalarında başarılı olabilmek için süper transferler yapan Ülkerspor, bugüne kadar istemediği bir pozisyona düştü. Ligde zirveyi Efes Pilsen'e kaptıran, Avrupa Ligi'nde de düne kadar sonuncu konumda yer alan Ülkerspor, Partizan önünde patlamak zorundaydı. Ve patladı da...
Maçın başından itibaren galibiyeti arzulayan ve isteyen taraf turuncu yeşillilerdi. İlk periyotta Booker'ın ateşlediği Ülkerspor, ikinci çeyrekte Naumoski'nin oyuna girmesiyle bir anda farka koştu. Naumoski, hem İbrahim'e hem de Rentzias'a bomboş pozisyonda üçlük sayı şansı buldurunca Partizan neye uğradığına şaşırdı: 47-33.
İkinci yarıda Partizan'ın tüm gayesi sahasında 8 sayıyla yendiği Ülkerspor'a, bu sayının üzerinde galibiyet şansı vermemekti. Nitekim bunu da başardılar. Turuncu yeşilliler, rakibini 8 sayıyla yenebildi. Ama grupta aynı galibiyetle karşı karşıya gelirlerse, genel averajda maalesef Partizan'ın altında yer alacaklar.
İbrahim moral kazandı
Ancak dün seyrettiğim Ülkerspor, bilhassa Naumoski'nin transferiyle zaman içinde sahasında yenilmez bir ekip olacağını gösterdi. Dünkü maçın kahramanları 8 sayı, 9 asistle oynayan Naumoski ile 15 sayı, 3 asistle oynayan Haluk'tu. İbrahim'in attığı 18 sayı, aldığı 6 ribaund, bu oyuncumuzu morallendirirken, Rentzias'ın 16 sayı, 5 ribaundu ve Booker'ın 14 sayısı da galibiyeti getiren faktördü.
Dünkü maçta basketbolumuzun seyirciye ne kadar ihtiyacı olduğu, iyi basketbolun da salona nasıl seyirci çektiğini hepimiz gördük. Bundan sonraki maçlarda da basketbolseverlerin, salonları artan seviyede dolduracağına yürekten inanıyorum.
Yazının Devamını Oku 10 Ocak 2004
Mehmet, Hidayet NBA'de. Mirsad Avrupa'da. Engin Atsür ABD'de üniversiteden NBA'e gidecek ilk Türk olma yolunda. 12 Dev Adam okullarıyla Anadolu'dan yeni yıldızlar kazandırılıyor. Altyapıyla geleceğin milli takımı teminat altında. Ligin kalitesi ise yükseldi.
BASKETBOLUMUZ şu anda büyük sıkıntılar içinde. Federasyonumuz gibi takımlarımız da maddi kaynak bulmakta zorlanıyor. Gelir ve gideri sağlam, maddi yapısı düzgün kulüp sayısı parmakla sayılacak kadar az. Hepimiz naklen yayın, sponsorluk ve reklam gelirleri için, yayın anlaşması, özerklik ve sponsorluk yasalarının çıkmasını bekliyoruz.
Spor bakanımızın sponsorluk ve özerkliğin önümüzdeki günlerde çıkacağını açıklamasının yanı sıra, TRT Genel Müdürlüğü'ne Sayın Şenol Demiröz'ün atanması, bu hayati sorunları kısa bir sürede aşmamızı sağlayacaktır. Bu yazıyı yazmamın nedeni ise, son günlerde basketbolumuzun dibe vurduğunu belirten arkadaşlarıma, basketbolumuzun nereye koştuğunu göstermek.
Bir ilke doğru
Türk basketbolunu, 2001 yılında elde ettiği Avrupa ikinciliğinin ardından 2004 Ocak ayı itibariyle masaya yatırırsak, karşımıza çıkan tablo çok ilginç. Mehmet Okur, Hidayet Türkoğlu NBA'de, Mirsad Türkcan Avrupa'da başarılarına devam ederken, Efes Pilsen ve Genç Milli Takımımız'ın en iyi oyuncularından Engin Atsür'ü ABD North Carolina State Üniversitesi'ne gönderdik. Kardeşi Emre Atsür gibi, eğitiminin yanında basketbolunu geliştirmek isteyen Engin'in üniversiteden NBA'e gidecek ilk Türk baketbolcusu olacağına inanıyorum.
12 Dev Adam Okulları projesi, Haşim Tündoğan ve ekibinin özverili çalışmalarıyla Anadolu'da hızla yürüyor. Basketbolumuza Anadolu'dan takım kazandırma çalışmalarına kaynak yaratmak için hayatiyete geçirilen bu proje, eğer bölgesel lig ile aynı çatı altında birleştirebilirse, en geç iki sene içinde olumlu geri dönüşler alınacağından kimsenin süphesi olmasın.
2010 yılında ülkemizde düzenlenmesi planlanan Dünya Şampiyonası'na oyuncu yetiştirmek amacı ile iki yıl önce Nihat İziç'e kurdurulan Yıldız Milli Takım, meyvelerini vermeye başladı. İspanya’da oynanan Yıldızlar Avrupa Şampiyonası’nda Sırbistan-Karadağ’a yenilerek Avrupa ikincisi olan bu takım geçen hafta Adapazarı’nda yapılan Turgut Atakol Turnuvası’nda Sırbistan-Karadağ’ı iki kez yenerek ne kadar doğru yolda olduğunu bir kez daha gösterdi. Bu takıma baktığımızda oyun kurucu olarak Hakan Demirel, Caner Şentürk, iki numara Cenk Akyol, Yasin Görlük, üç numara Ersan İlyasova, Erhan Yetim, dört numara Emre Bayev, beş numara Mutlu Demir ve Oğuz Savaş ilk bakışta göze batan isimler.
Bu arada alt yapılarda, yani Yıldız ve Genç Milli seviyelerde FIBA, Avrupa Şampiyonaları’nı her sene oynatma kararı aldı. Biz de bu karara entegre olabilmek için Yıldız A Takım'ın başına Orhun Ene, Yıldız B Takım'ın başına Levent Topsakal gibi Türk basketbolunun önemli isimlerini getirdik. Nihat İziç'in elinde yeşeren, istikbal vaad eden oyuncuların arkasını doldurduk. A Milli Takımımızı teşkil eden oyuncularımızı her an takviye edebilecek Erkan Veyseloğlu, Barış Özcan, Mustafa Abi, Fatih Solak, Vedat Koruk, Barış Güney, Rasim Başak, Tufan Ersöz, Cevher Özer ve Cihat Şahin gibi isimlerden oluşan B Milli Takımımız yukarıda saydığım yıldız ve genç milli oyuncularımızla birlikte fırtına gibi geliyor.
Kalite artıyor
Tüm liglerimize baktığımızda ise heyecan ve kalite olarak son iki seneye göre ciddi bir sıçrama gözlemleniyor. Dört beş sene önce birinci ve ikinci ligde toplam 30 takım mücadele ederken, bugün Birinci Lig'de 14, İkinci Lig'de 32, Bölgesel Lig'de 100 takım mücadele ediyor. Hedef, 81 ilde basketbolu oynatmak. Ümitle beklenen özerlik ve sponsorluk yasaları olmadığı bir dönemde, sayın devlet büyüklerimizin kabul ettiği karmaşık ve hantal spor mevzuatı çerçevesinde, basketbolu bu konuma getirmenin önemini basketbolseverlerin takdirine bırakıyorum.
GELECEĞİ PARLAK
Türk basketbolunun gelecek vaad eden genç yıldızı Engin Atsür, ABD North Carolina State Üniversitesi nde eğitimi yanında spor kariyerini de geliştiriyor. Engin'in gelecekte NBA'e üniversiteden giden ilk Türk basketbolcu olması bekleniyor.
Yazının Devamını Oku 8 Ocak 2004
Efes Pilsen, Euroleague'de maçlar ilerledikçe galibiyet sayısını artırırken, seyircisini de tribünlere çekmeye başladı. Zirve mücadelesinden de kopmamak için inanılmaz bir mücadele veriyor. Dün TAU önünde savunmasıyla rakibinin gücünü eriten lacivert beyazlılar, hücumda da Kaya (13 sayı, 5 ribaund), Granger (14 sayı), Langdon (19 sayı, 5 ribaund) ve sürpriz oyuncu olarak Nikolic'in (11 sayı, 11 ribaund) mükemmel performansıyla takım halinde 74 sayıya ulaştı. Efes Pilsen ikinci defa rakibini yenip, zirveden kopmayacağını herkese gösterdi.
Bu maçta Ender Arslan, Kerem'in yokluğunda 10 sayı üretirken, acele etmese maç daha önce Efes lehine gelişebilirdi. TAU takımında ilk maçta oynamayan Scola, pota dibinde 18 sayıyla Efes Pilsen'i en çok yıpratan oyuncu oldu.
Büyük avantaj
Lacivert beyazlı takımın antrenörü Oktay Mahmudi, bu maçta rakibinin en skorer ve tehlikeli oyuncusu Macijauskas'ı, sırasıyla Langdon, Granger ve Alper'le sıkı bir şekilde marka edince, galibiyet ibresinin Efes'e dönmesi daha kolay oldu.
Bu karşılaşmaya şöyle genel baktığımızda, Efes’te tüm oyuncularının aynı hırs ve inançla mücadele ettiklerini ve takım olgusunun bir kez daha ortaya çıktığını görüyoruz. Bir kez daha söylüyorum; Efes Pilsen bu galibiyetle grubunda zirve yarışında büyük bir avantaj elde etti.
İnanılmaz soğuk bir havada bu karşılaşmaya gelip, Efes'i destekleyen basketbolseverlere de bir alkış benden.
Yazının Devamını Oku 4 Ocak 2004
Galatasaray-Pınar Karşıyaka ve F.Bahçe-Efes Pilsen maçlarını analiz etmeden önce önemli bir sıkıntıya değinmek istiyorum. Galatasaray ve Fenerbahçe yönetimlerinin basketbola olan ilgisizliği iki kulübümüzde derin yaralar açıyor. Bunun sonucunda seri yenilgiler üst üste geliyor. Galatasaray, Pınar Karşıyaka önünde, yönetimin son dönemde verdiği maddi destek sayesinde geçtiğimiz maçlara oranla daha derli toplu oyun ortaya koydu. Ancak, uzun süredir kadro dışı olan Slay'in antrenmansız oluşu sarı kırmızılıların aleyhine oldu. Buna karşın Pınar Karşıyaka, Domercant (23 sayı), İnanç (22 sayı), Johnson (18 sayı) ve Kinloch'un (15 sayı) skorer oyunlarıyla önemli bir deplasman galibiyeti aldı.
Jones ve Barış yetmedi
Fenerbahçe'nin Efes Pilsen önündeki durumu da Galatasaray'dan farksızdı. Yönetimin ilgisizliği ve peş peşe alınan yenilgiler sarı lacivertli oyuncuların direncini kırmıştı. Fenerbahçe'de oyuna asılan ve göze batan iki oyuncu vardı. Bunlardan ilki Jones, diğeri de uzun bir sakatlık döneminden sonra sahalara dönen genç Barış'tı. Ancak bu ikilinin çabaları, Efes Pilsen gibi güçlü bir rakip karşısında yenilgiyi önleyemedi. Efes Pilsen ise pota altında Ermal, dışardan Granger'ın sayılarına iyi bir savunma anlayışı ekleyince kolay bir galibiyet elde etti.
Yazının Devamını Oku 28 Aralık 2003
Son günlerde beklemediği yenilgiler alan, şanssız sakatlıklar yaşayan ve bu arada da antrenöarünü değiştiren Ülker, G.Saray önünde istediği galibiyeti aldı. Bu yıl büyük ümitlerle transfer edilen İbrahim'in bu takımın gerçek skoreri olduğunu herkes kabul etmeli. Onun her maç en az 25 sayı atması, turuncu yeşillilerin problemlerinin yarısını çözer. Bugüne kadar İbrahim, istediği sayıları bulamadığı gibi, oyun ritmini de kaybetmişti. Antrenör Ergin Ataman bunu görmüş olacak ki, İbrahim'i daha fazla sahada tutarak ve ona sayı yollarında da güven vererek, istenilen formuna kavuşması için önlemleri almış.
Dünkü maçta da İbrahim, attığı 22 sayıyla takımına maçı kazandıran isimlerden biriydi. Kerem Gönlüm'ün oyuna katkısı devam ederken, Traina kritik sayılarıyla farkın kapanmasını önledi.
G.Saray sıkıntılı
G.Saray'a gelince... Ekonomik problemler nedeniyle yabancılardan yoksun antrenman yapan, Yalçın Granit'in sezon başından bu yana çabalarına karşın özerklik sistemini oturtamayan G.Saray, maçtan bir gün önce Başkan Özhan Canaydın'ın verdiği maddi ve manevi güçle Ülker karşısına çıktı.
Gördüğüm kadarıyla kenardakiler dahil, herkes bu maçın kazanılmasını istedi. Ancak eksik oyuncularla yapılan antrenmanlar, yaşanan sorunların oyuncuları psikolojik açıdan etkilemiş olması, yaralı Ülker'i yenmeye yetmedi.
Halil Üner'in saha içi ve saha dışı çabaları, Yalçın Granit'in takımı özerk yapıya kavuşturma çalışmalarıyla birleşmediği anda sarı kırmızılılar bugünleri bile mumla arar. Maçın skorboard arızası dolayısıyla 1 saat geç başlaması basketbolseverleri sıkıntıya soktu. Ancak eğer yedek skorboard olmasaydı daha da büyük bir kaosa yol açabilirdi.
Yazının Devamını Oku 26 Aralık 2003
Ülkemizde spor ve eğitim birbirini tamamlaması gereken ayrılmaz iki unsur olması gerekirken, maalesef profesyonelliğin ağır mesai gerektirmesi eğitimin ikinci plana atılmasına neden oldu. Bizim zamanımızda Milli Takımı teşkil eden oyuncularımızın neredeyse tamamı üniversite mezunuydu. Onlar arasında doktor, mühendis ve ekonomistler hatta profesör olanlar vardı. Şu anda ise Milli Takım oyuncularımızın eğitim düzeyinin lise seviyesinde olması sistemin değişmesi gerekliliğini apaçık ortaya koyuyor.
Ülkemizde spor ve eğitim birbirini tamamlaması gereken ayrılmaz iki unsur olması gerekirken, maalesef profesyonelliğin ağır mesai gerektirmesi, eğitimin ikinci plana atılmasına neden oldu.
Alt yapılara kadar uzanan profesyonellik kavramı, ailelerin geçim sorunları dolayısıyla çocuklarını ağırlıklı olarak spora yönlendirmeleri, bunun doğal yansıması olarak eğitimi ikinci plana itmiş durumda. Bir kısım aileler çocuklarının eğitiminin daha önemli olacağından hareket ederek üst düzeyde sporcu olma şansına sahip çocuklarını lise ikinci sınıftan itibaren spordan kopardılar. (Üniversite sınavlarına hazırlık kursları için) Bu ikilem eğitim ve spor arasında kaos yaratıyor. Size ailemden vereceğim misal her şeyi daha iyi anlatacak.
Benim Burcu ve Deniz isminde iki kızım var. İkisi de profesyonel anlamda voleybolcu. Orta öğretimlerini başarıyla tamamladılar. Burcu, Bilgi Üniversitesi'ni kazanırken, Deniz, Spor Akademisi'ni seçti. İkisi de Eczacıbaşı Spor Kulübü'nde yetişip, A takımda yer almaya başladıkları andan itibaren sporla eğitimi bir arada götürme şansları kalmadı.
Burcu Amerika'dan voleybol bursu aldı. Üç senedir New York Teknik Üniversitesi'nin en iyi oyuncusu olmasının yanı sıra, eğitimini mükemmel bir şekilde sürdürüyor. Deniz ise Beşiktaş'a transfer oldu. Üst düzeyde voleybol oynayıp, profesyonel bir oyuncu olma yolunda hızla ilerlerken, eğitimini devam ettirmesi neredeyse tüm gün boyu süren antremanlar dolayısı ile imkansız hale geldi. Sistemden kaynaklanan bu sorunun mutlaka çözülmesi lazım.
Önce bölgesel
Yani Burcu'nun bulunduğu ABD'deki gibi spor alt yapısının okullara kaydırılması, üniversite bitene kadar eğitim ile sporun beraberce yürütülmesi gerekiyor.
Üniversite bittikten sonra ise isteyen profesyonel sporculuğu seçer, isteyen de mesleki kariyerine yönlenir. Buradaki en önemli nokta ister spora yönlenilsin, isterse iş hayatına, mühim olan ülkemizin eğitim düzeyi belli seviyede bir nesle sahip olması.
Tabii ki, sporun okullarda yürütülmesi o kadar kolay değil. Bu sistemin tam manasıyla oturması için her okulun spor salonu olması yanında profesyonel kadrolar da oluşturması lazım. Daha da önemlisi mali kaynağa ihtiyaç var. Ama bir yerden başlanması gerektiğini, en azından bölgesel olarak bir kaç okulun birleşerek, tercihen salonu olan okuldan tek bir takım çıkarılmasını başlangıç noktası olarak düşünüyorum. Bu benim fikrim, tabii ki, daha değişik projeler de olacaktır. Bir an önce bu konuda kapsamlı bir beyin fırtınası yapılırsa, sağlıklı çözümlere de ulaşacağımıza inanıyorum.
Yazının Devamını Oku