12 Şubat 2005
<B>BASKETBOLA </B>20 yıl oyuncu olarak, 1986’dan bu yana ise idareci olarak hizmet veriyorum ve 1976-1992 yıllarında <B>Osman Solakoğlu </B>ile beraberdim. Oyunculuk hayatımın tümü onunla birlikte geçti. Evlenmeden önce ve evlendikten sonra her dönemde Osman abi ile eşi Sadiye abla bana aileden biri gibi davrandı. Evim onlara çok yakın olduğu için nerdeyse her sabah onlara uğrardım. Sadiye abla kahvaltı hazırlarken, Osman abi de bana basketbol için neler yapmam gerektiğini anlatırdı. Oyunculuğum her aşamasında Osman abinin, benim iyi bir sporcu olmam konusunda verdiği çabaları unutmam mümkün değil. Voleybolcu olan eşim Filiz’le evlenirken nikah şahidim Osman ağabeydi. Milli Takım’da jübile maçımın Avrupa Karması ile yapılması konusunda her türlü desteği veren ve menajerlik hayatıma başlarken en büyük teşviki gördüğüm kişi yine Osman abi olmuştur.
Osman abinin 23 yıllık Federasyon Başkanlığı’nda verdiği hizmetleri burada anlatmaya kalksam, sayfalara sığmaz. Spor Sergi Sarayı’nın ufacık odasında, Rahmetli Recep Ogan ve Güniz hanımla birlikte gerek Milli Takımlar, gerekse ligle ilgili yaptığı çalışmalar, elindeki kısıtlı imkanlar göz önüne alındığında onun değerini bir kez daha ortaya çıkarıyor.
Milli Takım’da ve liglerde oynayan her basketbolcuya aynı sıcaklıkta yaklaşan Osman abi, beslenme konusunda ise tam bir uzmandı. Yurt dışına çıktığımız turnuvalara koli koli peynir, zeytin, zeytin yağı götürmesi, bunları bagaja verirken hava alanında yaptığı kavgalar gözümün önünden hiç silinmiyor. Arabasının bagajında her zaman spor ayakkabısı ve yiyecek bulunduran Osman ağabeyi kandırıp bagajı açtırmak, hepimizin vazgeçilmez bir tutkusuydu. Bagajdaki gıcır gıcır CONVERSE marka ayakkabılardan birini alabilirsek yılın oyuncusu olmuş kadar sevinirdik.
Şu anda hayatımın her döneminde bana inanılmaz destek veren Osman ağabeyi kaybetmenin derin üzüntüsü içindeyim. Havaların elverişsiz olması nedeniyle ertelediğimiz anma törenini bugün 13.30’da Apdi İpekçi Spor Salonu’nda yapıyoruz. İnanıyorum ki, bu törene basketbola gönül vermiş herkes gelecek. Ve biz bir kez daha onunla karşılıklı olma şansını yakalayacağız. Ruhun şad olsun Osman abi. Daima KALBİMİZDE YAŞAYACAKSIN.
Yazının Devamını Oku 3 Ocak 2005
<B>BASKETBOLUN</B> derbisi F.Bahçe’nin galibiyetiyle neticelendi. Bu maça çok iyi motive olmuş G.Saray, yeni transferi <B>Burak</B>’la ilk 5 dakika içinde rakibini zorladı. Ancak oyunun bu dakikasından sonra Aydın Örs’un meşhur alan savunması başlayınca oyuna denge geldi.
18-18 geçen ilk periyodun ardından sarı lacivertliler yavaş yavaş oyuna ağırlıklarını koydu. Mrsic ve Ömer’in sürüklediği ikinci periyodu, 24-17 F.Bahçe önde geçip, devreyi 42-35 galip kapattı. Oyunun ikinci yarısında alan savunmasını değerlendiremeyen G.Saray’ın isabetsiz şutlarını F.Bahçe hızlı hücumla sayıya çevirince ibre tamamen F.Bahçe’ye döndü.
Bir zafer daha
Sarı kırmızılı takımda tek başına rakibini zorlayan oyuncu Jacobson’du. Bu oyuncunun isabetli şutları olmasa F.Bahçe farka gidebilirdi. Sarı lacivertli takımda üçüncü ve dördüncü periyotlarda Mrsic ve Ömer’in yanına Erdal ve Rasim Başak’ın iyi oyunları eklenince, G.Saray’ın yapacak hiçbir şeyi kalmadı.
Ezeli rekabette galibiyeti getiren faktör F.Bahçe’nin 35 dakika yaptığı alan savunmasıydı. Rakibine şut şansı vermeyen, isabetsiz şutlar attırmaya yönelik bu savunma anlayışı Örs’e bir zafer daha getirdi. G.Saray’ı yendiği için de Örs ve iyi oyunuyla Ömer Onan gerçek Fenerli oldu.
Şimdi ne diyecekler
Bu derbi maçının kahramanı Damir Mrsic’di. Attığı 20 sayı maça damgasını vururken, Rasim’in şutları hariç ortaya koyduğu oyun mükemmeldi. F.Bahçe’nin kozu Salyers 6 dakika sahada kalıp hayal kırıklığı yarattı.
Boş salonlara oynanıyor diye bas bas bağıranlar son haftalarda olduğu gibi dün Abdi İpekçi’deki 10 bin seyirciye ne diyecekler çok merak ediyorum.
Yazının Devamını Oku 11 Aralık 2004
12 yıl önce belirlenen 2 büyük hedefe ulaşıldı. Türkiye'nin tanıtımı ve basketbolumuzun gelişimi için önem taşıyan 2010 Dünya Şampiyonası'nda ilk dörde girip, hatta final oynamamız sürpriz olmaz.1992 yılında Turgay Demirel ilk defa federasyon başkanı seçildiğinde Türk basketbolunun gelişmesi için 2 ana hedef göstermişti. İlk hedef basketbolun sağlıklı bir yapıya ulaşması için özerklik, ikinci hedef ise basketbolumuzu uluslararası arenada en tepeye taşımak. Ve 2004 yılının mayıs ayında güçlüklerle elde ettiğimiz bu özerklik, basketbolumuza önümüzdeki yıllarda ciddi anlamda büyüme trendi sağlayacaktır. 2. hedef doğrultusunda ise kulüpler basketbolumuzu Avrupa’nın parlayan yıldızı haline getirdi.Nasıl yeşerdi?Turgay Demirel’in geniş vizyonu ve uzun vadeli düşünme yeteneği (1998'de 2001 Avrupa Şampiyonası ülkemize verildiğinde, manşetlere taşınan demecinde 2001 bizim için amaç değil, asıl hedefimiz 2010 Dünya Şampiyonası'nı Türkiye’ye getirmek demişti) 2010 Dünya Şampiyonası'nı Türkiye’ye getirme çalışmalarını başlattı. 1992 yılından beri uygulanan idari teknik, planlı ve programlı çalışmalar, arzulanan özerkliği getirdiği gibi 2001 Avrupa Şampiyonası gibi büyük bir organizasyonu gerçekleştirmemizi de sağladı. Bugün ise 2010 Dünya Şampiyonası'nın ev sahipliğini yapacak olmamız, Türkiye’nin tanıtımı ve ülke basketbolunun gelişimi açısından önemli.2001 Avrupa Şampiyonası için 1979 doğumlu basketbolculardan kurulan ve Mirsad, Mehmet Okur, Serkan Erdoğan, Mustafa Abi, Ömer Onan, Arda Vekiloğlu, Hidayet Türkoğlu ile Kerem Tunçeri’den oluşan jenerasyon, oynadıkları kulüplerin antrenörlerinin elinde yeşerdi. Alt yapı milli takımlarında Nihat İziç ve son olarak da Aydın Örs ile büyük başarılara imza atıp 2001 Avrupa Şampiyonası'nda final oynadı.12 Dev Adam içinden kimler 2010 kadrosu içinde yer alacaklar? Şu an itibariyle Nihat İziç’in elinde 2010 için kurulmuş bir takım var. Hatırlanacağı gibi bu takım İspanya’da 2003 Avrupa Yıldızlar Şampiyonası’nda ikinci oldu. Aynı kadro bu yıl İspanya’da Avrupa Gençler Şampiyonası'nda da ikincilik elde etti. Gençler geliyor, gençler...Ayrıca Albert Schweitzer Turnuvası'nda şampiyon oldu. Bu takımdan play maker olarak Hakan Demirel ve Engin Atsür (24 yaşında olacak) forvetler olarak Ersan İlyasova (27 yaşında olacak), Cenk Akyol, Yasin Görlük (25 yaşında olacak), power-forvet ve pivot pozisyonlarında ise Emre Bayev, Oğuz Savaş, Semih Erden (25 yaşında olacak) 2010 Dünya Şampiyonası'nda A Milli Takımımız’ın formasını giymesini düşündüğüm oyuncular olarak sayabilirim.GELECEĞİN DEV ADAMLARIOrhun Ene ve Levent Topsakal Milli Takım alt yapılarında elde edilen uluslararası başarıların devamı adına önemli bir misyon üstlenmiş durumda. Orhun Ene’nin takımı 2003 yılında Yunanistan’da düzenlenen Avrupa Yıldızlar Şampiyonası’nda üçüncü olurken, Levent Topsakal’ın B Yıldız Milli Takımı da bu yıl A Yıldız olarak İspanya’da Avrupa Şampiyonası'na katılacak. Bu iki takımdan play maker olarak Doğuş Balbay (21 yaşında olacak), forvetler olarak Barış Hersek (22 yaşında olacak), Alican Kocabalkan, Kadir Çıpa (22 yaşında olacak), Can Özcan (21 yaşında olacak), power-forvet ve pivot pozisyonunda ise Mehmet Şahan (22 yaşında olacak) 2010 yılının 12 Dev Adamları arasında yer alacağını söyleyebilirim. Final sürpriz olmaz2010 yılında İbrahim Kutluay 36, Mirsad Türkcan 34 yaşında olacak ki, bu oyuncularımızın oynaması zor görünüyor, ama belli olmaz. İkisi de hırslı ve azimli oyuncular. 2002 Indianapolis’te oynanan Dünya Şampiyonası’nda Yugoslavya takımı şampiyon olurken kadrosunda bulunan Divac 34 yaşındaydı. Şu an itibariyle A Milli Takım kadrosunda yer alan oyunculara baktığımızda 2010’da Kerem Tunçeri 31, Ender Arslan 27, Erkan Veyseloğlu 27, Cevher Özer 27, Kerem Gönlüm 33, Mehmet Okur 31, Hidayet Türkoğlu 31, Kaya Peker 30, Serkan Erdoğan 32, Mustafa Abi 31, Ömer Onan 32, Arda Vekiloğlu 31, Ermal Kurtoğlu 30, Rasim Başak 30, Fatih Solak 30 yaşında olacak ve tecrübeleri, deneyimleri ile mutlaka bu şampiyonada yer almaları gerektiğine inanmaktayım. İşte bu geleceğin yıldızlarının bugünün yıldızlarıyla 2010 yılında basketbol felsefesi anlamında bütünleşip kaynaşacağını düşündüğümüzde ise 2010 Dünya Şampiyonası'nda ilk dörde girmemiz ve final oynamamız hiç de sürpriz olmayacaktır.
button
Yazının Devamını Oku 6 Aralık 2004
<B>F.BAHÇE’</B>de basketbola 3 yıldır bir yatırım var.<B> </B>Özellikle başkan <B>Aziz Yıldırım’</B>ın kız basketboluna yaptığı yatırım ve aldığı başarılardan sonra, son hamlesi erkek takımına oldu. <B>Aydın Örs</B>’ü transfer ederek bu işe ne kadar ciddi baktığını bir kez daha gösterdi. Sezon başında kısıtlı bütçeyle yola çıkan Aydın Hoca, kendi prensiplerine uygun bir takım kurdu. Lig başlamadan ‘F.Bahçe zirveyi zorlayacak’ dediğimde herkes bana tuhaf tuhaf baktı. Türkiye Kupası’nda Ülker galibiyeti, FIBA Europe League’deki galibiyetler F.Bahçeliler’in bu kısıtlı bütçeyle kurulan takımlarına güvenmesine ve inanmasına neden oldu.
Ayrıca yeni transferler Mrsic, Salyers, Booker, Harvey ve Ömer Onan’ın kısa sürede kaynaşması, takımdaki kazanma arzusu, sevgi ve saygı faktörleri Örs’ün bünyesinde çok çabuk filizlendi, herkesin takdirini kazandı.
Son 3 dakika
Bu başarılı takım, geçen hafta Salyers’ın sakatlığı sebebiyle oynamadığı maçta Tuborg karşısında iş kazasına uğradı. Dün de bu oyuncunun sakatlığının etkisi altında kalması takımına zor anlar yaşattı. Hafta içinde Real Madrid galibiyetiyle moral bulan ‘Avrupa Fatihi’ Efes’in fırtına gibi başladığı dünkü maçta, sarı lacivertlileri galibiyeti getirecek bir görüntüsünü de göremedim.
3/26’lık üçlük, ve 17/28’lik faul yüzdesiyle maçı kazanması imkansızdı. Hücumda Mrsic, Salyers ve Ömer inanılmaz kötü oynadı. Efes’te ise Kaya, Ermal ve Domercant, Real Madrid galibiyetinin verdiği moralle rakiplerine ezici bir üstünlük kurdu. Ama Fenerbahçe’nin başında Türkiye’nin en iyi antrönörü Aydın Örs vardı. Onun, her zaman güvendiği savuma anlayışını benimseyen ve inanan oyuncuları, bitime 3 dakika kala 14 sayı geride olmalarına rağmen maçtan kopmadı. Ne olduysa da bu 3 dakikada oldu.
Anahtar, taraftar
Efes Pilsen’de Ender’in inanılmaz kötü oyunu, maç boyunca yapılan 18 top kaybı ve Fenerbahçe’nin sert savunması farkı eritti, sarı lacivertlilere galibiyeti getirdi. Kurt antrenör Aydın Örs bir kez daha inanılmazı gerçekleştirdi, galibiyetin mimarı oldu.
Bu arada Fenerbahçe seyircisinden de bahsetmeden geçemem. Her zaman basketbolu seven, bilen ve takımına inanan muhteşem sarı lacivertliler, takımlarına verdikleri destekle galibiyetin önemli anahtarı oldu.
Bu arada 2010 Dünya Şampiyonası’nın ülkemize verilmesi ve dünkü basketbol şöleninin bu spora gönül verenleri ne kadar mutlu ettiğini söylememe gerek yok.
Yazının Devamını Oku 25 Kasım 2004
<B>GEÇEN </B>yıl <B>İlkovic’</B>li kadrosuyla İsrail’de Euroleague şampiyonluğunu kaçıran (Mirsad Türkcan’ın da bulunduğu) CSKA Moskova, bu yıl Euroleague finallerinin Moskova’da yapılacağından, kadrosunu <B>Granger, Marcus Brown </B>ve <B>Andersen’</B>le takviye ederek, yenilgisiz ve grubun en iddialı takımı olarak İstanbul’a geldi. Dün de Ülker önünde bir galibiyet daha alarak ne kadar iddialı olduğunu herkese gösterdi.
Maça gelince ilk periyoda çok hızlı giren Ülker, Zukauskas’ın pota altında hücumda ve savunmadaki iyi oyunuyla ilk periyodu 20-17 önde kapadı. Ülker’in bu periyodu önde bitirmesindeki faktörden biri de, CSKA’lı oyuncuların kendilerine güvenlerinin verdiği gevşeklikden kaynaklandığını söyleyebiliriz. İkinci periyotta Granger, Dikoudis ve Andersen’in hücumda mükemmel oyunlarıyla toparlanan CSKA, bu çeyreği 26-15, devreyi de 43-35 önde kapamayı başardı.
Brown faktörü
Üçüncü periyotta fark bir ara CSKA lehine 16 sayıya kadar çıktı. Oyuna sonradan giren Muursepp’in ve Granger’ın farkın açılmasındaki gayretleri müthişti.
Dördüncü periyotta ise Glover, Praskevicius ve Serkan’ın savunma ve hücumdaki çabaları farkın 2 sayıya kadar inmesine neden oldu. Ancak maçı başa baş hale getiren Ülkerli oyuncular, acele atışlar kullanınca tecrübeli CSKA, Marcus Brown’la oyuna ağırlığını koyarak, karşılaşmayı 87-82 kazandı.
Yazının Devamını Oku 20 Kasım 2004
<B>KULÜP </B>takımları düzeyinde senelerdir ilk defa Abdi İpekçi Salonu bugün müthiş bir mücadeleye sahne olacak. Fenerbahçe ile Beşiktaş arasındaki bu dev karşılaşmayı isterseniz gelin mercek altına yatıralım. Beşiktaş Kulübü geçen yıl idari anlamda büyük bir reforma gitmiş, basketbol şubesi ve diğer branşlarının bütçelerini ayırdı.
O dönemki başkanları Serdar Bilgili, Basketbol Şube Sorumlusu Cem Bilge ve Asbaşkan Hüsnü Güreli’nin basketbola verdiği destek Beşiktaş’ı bir anda Türk basketbolunun elit takımları arasına soktu. Bu yıl da başkan Yıldırım Demirören, Basketbol Şube Sorumlusu Kemal Gençer ve yönetici Şenol Demirağ, teslim aldıkları bayrağı daha ileri götürmek için yaptıkları çalışmalarla önemli adımlar attı.
Akatlar Spor Salonu’nun tamamlanması, teknik kadronun aynen muhafazası ile takımda yapılan olumlu değişiklikler bu yıl yine Beşiktaş’ı zirveye aday bir konuma getirdi.
İstikrar sağlandı
F.Bahçe cephesine baktığımızda ise Başkan Aziz Yıldırım uzun bir süredir tesisleşmeye önem vermiş, basketbolda doğru sistemi ilk önce kız basketbolunda oturtmuş ve istikrar sağlamış, bu yıl da erkek takımının başına Aydın Örs’ü getirerek, basketbolun ciddi bir yapıya kavuşması için hamle yapmıştır. Bu hamlede basketboldan sorumlu Mahmut Uslu ve Aras Kargo Yönetim Kurulu Başkanı Celal Aras’ın büyük katkılarını gözardı etmemek gerek.
F.Bahçe aynı Aras Kargo gibi bir sponsoru erkek takımına, Koç Allianz gibi bir sponsoru da kız takımına alarak mali dengeyi sağladı. Türkiye’nin en iyi antrenörü Aydın Örs’ün direktifiyle yapılan transferler ve sezon öncesi 2.5 aylık çalışma dönemi sonucunda F.Bahçe Basketbol Takımı şu anda ligde yenilgisiz, Avrupa kupalarında da aynı Beşiktaş gibi tek mağlubiyetle Türkiye basketbolunun zirvesine oturmuş durumda.
Teknik bakış
F.Bahçe ve Beşiktaş’ın teknik analizini yaparsak, iki takımın da birbirine benzer özellikleri var. El-Amin oyun kurucu bölgesinde Beşiktaş’ın kozu olurken, Varda da pota altının en etkili ismi. Albert Mourning yanında Tolga, Bekir, Haluk, Nedim ve Efes Pilsen’den Erkan ile El-Amin’in alternatifi Murat Yolcu ve Varda’nın arkasındaki Hüseyin Demiral ile güçlü bir kadroya sahip. Sert savunma yapan, hızlı hücumu mükemmel oynayan siyah beyazlılarda bana göre tek eksik, pota altına yapılan katlarda ve dışarıdan içeriye hücumlarda rotasyan zaafı. İdari olarak Zeki Can, teknik olarak İhsan Bayülken yönetimindeki Beşiktaş, F.Bahçe önünde eşit şansa sahip.
Savunmada çok iyi
F.Bahçe’ye gelince... Bu yıl transfer edilen Ömer, Mrsiç, Salyers, Rasim, Harvey ile Erdal Bibo, Zeki, Emre genç Barış, Altan ve Doğuş’la mükemmel savunma yapan F.Bahçe istikrarlı bir yapıya kavuştu. Bana göre tek zaafları maçta sert savunma sonucu hücumda isabet sağlayıp fark elde ettiklerinde tatmin olup, oyundan düşmeleri. Bu yıl idari anlamda Nedim Karakaş, teknik anlamda Aydın Örs’le hamle yapan F.Bahçe, seyircisiyle bütünleştiğinde şampiyonluğun en büyük adayı.
Yazının Devamını Oku 13 Kasım 2004
<B>AHMET Kurt, </B>3. kez Kulüpler Birliği’nin kurulması için toplantılar düzenliyor. Ben alt yapısı olmayan bir oluşumun faydalı olacağına inanmıyorum. Sakın yanlış anlaşılmasın, Kulüpler Birliği’ne kesinlikle karşı değilim. Senelerdir yazıyoruz, ama anlayan yok. Zannediyorlar ki, Kulüpler Birliği kurulacak, Türkiye Basketbol Ligi’nin TV yayını ve isim hakkı pazarlanacak, kulüplerimiz maddi açıdan güçlenecek, tribünler dolacak, dertler bitecek. Şu anda yaşadığımız problemlere iyi teşhis koymamız, kulüplerimizi sağlam temellere oturtmamız gerekiyor.
Kulüpler Birliği’nin amacı, ligin isim ve TV haklarını pazarlamak, ligin nasıl oynanacağına karar vermek. Ne kadar doğru amaçlar. Ancak İstanbul’da takım sayısı fazla, kulüplerimizin giderleri gelirlerinin çok üstünde. Yani, bütçeler denk değil.
Sorunlar çözülmeli
Beşiktaş ve Banvit’in dışındaki kulüplerimizin kendi salonları yok. Ayrıca, bünyelerinde pazarlama ve reklam, bilet satış, basınla ilişkili birimleri bulunmuyor. Bulunsa bile eksik. Temelde kulüplerimizin alt yapıları eksik. Yukardaki sorunları çözmeden, yani kulüplerimizi sağlam temellere oturtmadan Kulüpler Birliği’ni kurmak hiçbir işe yaramaz.
İspanya ve İtalya’da kulüpler idari olarak kuvvetli, bütçeleri denk, kendi salonlarına sahipler ve çok başarılı bir şekilde işliyorlar. Buna rağmen İtalya’da TV geliri 1 milyon 150 bin Euro ve şifreli kanalda. Reklam almakta zorlanıyorlar.
Kulüpler Birliği’nin kurulabilmesi için aslında bir takım şartların yerine getirilmesi zorunlu olmalı. ÖZERK FEDERASYON, aynı Avrupa Birliği’ne (AB) katılma kriterleri gibi, ligde yer alacak kulüplerimizden bir takım koşulları yerine getirme şartını aramalı. Her takımın en az 3 bin kişilik salonu olması, bütçe kalemlerinde denklik, pazarlama organizasyonu bulunmalı ve kulüplerimiz, işinin ehli profesyonel kişilerce yönetilmeli. Yani bir anlamda UEFA’nın futbolda getirdiği kulüpler için yeni lisans listemi kriterleri basketbolumuz için de uygulanmalı. Bunun için de kulüplere belli bir süre (3 ila 4 yıl) tanınmalı. Bu şartların yerine getirilmesinden sonra kuralacak bir Kulüpler Birliği, sağlam ayaklar üzerine oturacağından başarılı olur.
Önce sistem oturmalı
Bu 3-4 sene zarfında kulüplerin şampiyonluk hedefleri yerine sistemi oturtma yoluna gitmelerinin basketbolumuzu daha da ileri götüreceğine inanıyorum. Geçen hafta Opel Skyliners-Ülker maçına gittim. Opel geçen senenin Almanya şampiyonu. 2 önemli oyuncusundan biri NBA’e diğeri ise İtalya’ya gitmiş. Kulüp olarak tesis ve organizasyona yönelmişler. Sahadaki başarı hedeflerini biraz ertelemişler, ama alt yapılarını kuvvetlendirip, kulübü sağlam temellere oturtma yolundalar. Antrenman salonları, kondisyon üniteleri ve maç salonuna belediye ile birlikte ortaklıkları, her kulübün örnek alması gereken yapılanma.
Bu oluşumu gördükten sonra yukarıdaki fikirlerimin ne kadar doğru olduğuna bir kere daha inandım. Bu örnekleri Barcelona, Pau Orthez gibi takımlarla daha da çoğaltabiliriz.
Yazının Devamını Oku 29 Eylül 2004
Avrupa Şampiyonası elemelerinde 6’da 6 yaparak hedeflediğimiz noktaya ulaştık. Ancak bu amaca erişmek kadar, gençlere deneyim kazandırma projemiz de önemliydi ve o da meyvelerini verdi. 2005 Avrupa Şampiyonası eleme maçlarını 15 Haziran’da başlayan çalışmalar ve çizilen hedefler doğrultusunda başarılı bir şekilde bitirdik. 1992’den beri finallere katılma hakkını elde ediyoruz, ama bugüne kadar hiçbir Avrupa Şampiyonası elemelerini 6’da 6 galibiyetle geçmemiştik. Finallerin biletini almayı başarı olarak görmüyoruz. Önemli olan gençlerin Milli Takım’a katkısı ve 6’da 6 yapmamız. Yunanistan, 2003 Avrupa Şampiyonası kuralarında hakkı olmamasına rağmen elemeleri yenilgisiz geçtiği için seri başı olmuştu. Bakalım FIBA, bu kriteri, bizim elemelerde 6’da 6 yaptığımız 2005 Avrupa Şampiyonası’nda da kullanacak mı? Artık hedef Avrupa’da ilk 4 içinde yer almak.
Kadro seçiminde zorlanacak
Elemelerde Bosna-Hersek, Estonya ve Hollanda’yı içeride ve dışarıda yenerken, Bogdan Tanjevic’in genç ve tecrübeli oyuncuları kaynaştırması, genç oyunculara deneyim kazandırma projesi meyvelerini verdi diyebiliriz. Fatih (2.10), Semih (2.10), Barış (1.95), Cenk (1.98) gibi kendi takımlarında dakika alamayan ve hatta A takımlarında oynamayan bu oyuncuların Milli Takım’da gösterdikleri performans hepimizi heyecanlandırdı.
Sakat olan Mustafa Abi yanında diğer gençler Hakan Demirel ve Ersan İlyasova’nın da bu takıma katılacağına yürekten inanıyorum. Esas kadroda yer alan Mirsad Türkcan ve Kaya Peker’in de 2005 kadrosu içinde olduğunu düşünürsek, bu oluşumun bizi Avrupa’nın ilk sıralarına taşıyacağından da adım gibi eminim. Tanjevic’in 2005 Avrupa Şampiyonası’nda 12 kişilik kadroyu belirlemesi de hiç kolay olmayacak diye düşünüyorum. Yapılan tüm hazırlık maçları ve eleme grubu karşılaşmalarındaki gençlik aşısının tuttuğu da apaçık ortada.
Sert savunma, ribaund ve hücum düzenleri üzerine yapılan çalışmalar, bu oynadığımız maçların belli bölümlerinde mükemmel bir şekilde sahaya yansıdı. Eğer bu oyun düzenindeki bu mükemmel dakikaları 30-35 dakikaya yayabilirsek -ki hiç kolay değil- Avrupa’nın üst seviyedeki takımları, Litvanya, İtalya, Fransa, Sırbistan&Karadağ ve Almanya’yı her yerde yenebiliriz.
Bizi bekleyen sıkıntılar
Ancak bu iyimser tabloyu terse çevirecek, zorlayacak bazı sorunlarımız var.
Fatih Solak, Barış Ermiş, Semih Erden, Cenk Akyol, Ersan İlyasova, Hakan Demirel ve Mustafa Abi’nin Türkiye liglerinde dakika alması gerekiyor.
Milli maçların artık kış aylarında oynanmayacak olması ve tüm çalışmaların yaz aylarına kaydırılması, NBA ve liglerdeki yoğun sezondan çıkmış oyuncularımız açısından bizi büyük hedeflere götürme yolunda handikap olarak karşımıza çıkacak.
Bu konuya basketbolla ilgili yönetici, oyuncu, antrenörün, yani herkesin hassasiyetle konuya eğilmesi gerektiğine inanıyorum. Bugüne kadar yapılan çalışmalarda gerek teknik ekibimin, gerekse oyuncularımın ve kulüplerimizin Milli Takım’a gösterdikleri ilgiye de teşekkür etmeden geçemeyeceğim.
Yazının Devamını Oku