Ülkemizin de aralarında yer aldığı pek çok ülkede üst üst sıcaklık rekorları kırılırken Birleşmiş Milletler (BM) temmuz ayının “tarihte kaydedilen en sıcak ay” olduğunu açıkladı. “Küresel ısınma çağı”nın sonlandığını ve dünyanın artık “küresel kaynama çağı”na girdiği ilan edildi.
Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) ve AB’nin Copernicus Dünya gözlem programına göre, fosil yakıtların yakılmasıyla artan ve şiddetli hava koşullarını teşvik eden küresel sıcaklıklar bu ay rekor kırdı.
Güneş ışığını hapseden ve Dünya’nın etrafında bir sera gibi hareket eden kirliliğin etkisiyle küresel ortalama sıcaklıklardaki istikrarlı artış, aşırı hava olaylarını daha da kötüleştirdi. Yapılan çalışmalar, 2023 Temmuz ayında dünyanın sanayileşme öncesi ortalama temmuz ayına göre 1.5 derece daha sıcak olduğunu tespit etti. Türkiye’ye dair yapılan son ölçüm ve araştırmalar ise küresel sıcaklık artışı oranlarının Akdeniz Bölgesi’nde 1.5 kat daha fazla olduğunu ortaya koyuyor. Aşırı sıcaklarda suya ve enerjiye olan taleplerde artış gösteriyor.
Elektrik ve su tüketiminde rekorlar kırılıyor.
OKYANUS RENGİ DEĞİŞTİ
NASA uyduları, iklim değişikliğinin deniz ekosistemlerini bozması nedeniyle okyanusların yarısından fazlasının yeşil renge döndüğünü gösteriyor. Yeşil renklenmenin iklim değişikliği nedeniyle değişen ekosistemlerin bir işareti olduğu düşünülüyor.
Ülkelerin enerji taleplerinin büyük bir bölümünü fosil yakıtlardan karşılaması, atmosferdeki sera gazı miktarını yükselterek küresel ısınmaya neden olmaktadır. Bu nedenle CO2 emisyonunun azaltılması ülkelerin çevre politikalarında öncelikli hedef haline gelmiştir.
Dünyada nüfus yoğunluğunun aşırı bir şekilde artması, yoğun göç ve kentleşme hareketleri, yaşam standartlarının yükselmesi, Endüstri Devrimi’nden günümüze kadar yoğunlaşan sanayi üretimindeki artışların sonuçları olarak yaklaşık son 150 yıldır gittikçe artan ve aşırı miktarda tüketilen petrol, kömür ve doğalgaz gibi fosil yakıtları ve arazi örtüsündeki değişimler nedeniyle, büyük miktarda zararlı gaz ve parçacıkların atmosfere salınması, küresel ısınmaya neden olan en önemli etkenlerdir.
*
Birleşmiş Milletler (BM) tarafından yayımlanan, “İklim Bağlantılı Doğal Afetlerin İnsani Maliyeti” isimli raporda, 20 yılda kayıtlara geçen küresel olarak toplam 6 bin 457 doğal afetin yüzde 90’ı sel, fırtına, sıcak hava dalgası, kuraklık ve diğer aşırı iklim hareketlerinden kaynaklandığı, 1995 yılından bu yana aşırı iklim hareketleri kaynaklı afetler nedeniyle 606 bin kişinin yaşamını yitirdiği, 4.1 milyar insanın ise etkilendiği belirtilmektedir. (Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, 2020)
Hükümetler Arası İklim Değişimi Paneli (IPCC) Küresel İklim Modelleri ile yaptığı projeksiyonlara göre Türkiye’de sıcaklıklar kışın 2 °C, yazın ise 2-3 °C artarak 2030 yılında oldukça kuru ve sıcak bir iklim etkisine girebilir. Yağışlar kışın az bir artış gösterirken yazın yüzde 5, yüzde 15 azalabilir. Söz konusu senaryolara göre, Akdeniz havzasındaki su seviyesinde 2030 yılına kadar 18-12 cm, 2050 yılına kadar 38-14 cm ve 2100 yılına kadar 65-35 cm yükselme beklenmektedir. Küresel iklim değişikliğinden Türkiye olumsuz şekilde etkileneceği beklenmektedir.
Türkiye’nin sektörlere göre emisyon miktarlarına baktığımızda, enerji sektörü ilk sırada yer almaktadır.
*
Hafif, ucuz ve dayanıklı olması nedeniyle ambalaj malzemesi olarak plastikler tercih ediliyor. Ne yazık ki, bu plastiklerin yüzde 40’ından fazlası sadece bir kez kullanılıp atılıyor. Geri dönüşüme gittiğini sandığımız ürünlerin de aslında sadece yüzde 9’u geri dönüşüm için uygun olmakta ve uygun olanların yüzde 90’ı ise tesis imkanı olmadığı için çöpe gidiyor.
*
Bilimsel çalışmalar, plastiklerin deniz ortamında ortalama 450 yıl kalabileceğini ortaya koyuyor ve bu süre de plastik problemini daha ciddi boyutlara taşıyor. Hemen önlem alınmaz ve harekete geçilmezse 2050 yılında denizlerde ağırlıkla balıktan çok plastik olacağı öngörülüyor. Plastik kirliliği biyoçeşitliliği de olumsuz etkiliyor. Her yıl 1 milyondan fazla deniz kuşu, 100 bin memeli ve deniz kaplumbağası deniz çöpleri sebebiyle ölüyor.
Uluslararası araştırmalara göre yediklerimizde, içtiklerimizde ve hatta soluduğumuz havada dahi mikroplastikler bulunmaktadır. Plastikler, içerdikleri kimyasallarla vücudumuzdaki hormonları bloklamakta veya taklit etmektedir. Plastiklerin yapısında bulunan BPA, ftalat ve PAH benzeri kimyasallar, ısı değişimleri sonucunda içecek ve gıdalara sızarak vücudumuza girmektedir. Bu nedenle, Dünya Sağlık Örgütü, plastikleri ve yapılarındaki kimyasalları endokrin sistem bozucu olarak tanımlamaktadır.
NELER YAPABİLİRİZ?
Plastiksiz bir hayat tam anlamıyla mümkün olmasa da en azından plastik kullanımını mecbur olmadığımız alanlarda azaltarak hem kendimize hem de kendimizden sonraki nesillere fayda sağlayabiliriz. Özellikle tek kullanımlık plastikleri hayatımızdan çıkarmak bu noktada çok büyük önem taşıyor. İşte birkaç öneri;
- Mümkün olabildiğince plastik kullanımını azaltın. (Tekrar doldurmayı tercih edin, yeniden kullanılabilir alışveriş çantalarınızı unutmayın)
Bu yıl Dünya Limit Aşım Günü, 2 Ağustos gününe denk geliyor. Ancak Türkiye için aşım günü ise 22 Haziran olarak hesaplandı. Tüm ülkeler aynı kaynakları kullanmıyor, aynı miktarda kaynak tüketmiyor. Bu nedenle her ülkenin farklı bir aşım günü var. Limit Aşım Günü, 2022 yılında 28 Temmuz’da gerçekleşmişti ki, bu da kaynakları bu yıl daha hızlı tükettiğimiz anlamına geliyor.
*
Global Footprint Network’un hesaplarına göre, tüm ülkeler, dünyanın kaynaklarını Türkiye gibi tüketseydi 2.1 dünyaya ihtiyacımız olacaktı. Bu sayı ABD için 5.1 dünya olarak hesaplanırken Çin için 2.4, Hindistan için ise 0.8 olarak hesaplanıyor. Küresel olarak ise 1.75 dünyaya ihtiyacımız var. WWF’ye göre Limit Aşım Günü’nü her yıl altı gün geciktirebilseydik 2050 yılına kadar tek bir gezegenin kaynaklarının yeterli olabileceği noktaya gelebilirdik. IPCC’ye göre ise küresel ısınmayı 1.5 derece ile sınırlamak için limit aşım tarihini 10 gün ileri almamız gerekiyor.
BİR DÜNYA YETMİYOR
Yapılan bilimsel hesaplamalara göre, insanlığın, mevcut yaşam tarzını sürdürebilmek için 1,7 gezegene ihtiyacı var. Yalnızca Almanya özelinde ise tam üç gezegene ihtiyaç olması dikkat çekiyor. Almanya’nın dünyadaki en büyük beşinci hammadde tüketicisi olduğu, mineral ve metallerinin yüzde 99’a yakınını Küresel Güney ülkelerinden ithal ettiği belirtiliyor. Fransa söz konusu sınırı Almanya’dan bir gün sonra aşarken Yunanistan, Birleşik Krallık ve Japonya ise kaynaklarını gelecek haftalarda tüketmiş olacak. 2023 yılında yeryüzünün kaynaklarını en hızlı tüketen ülke Katar. Katar, yenilenebilir kaynaklarının tamamını 10 Şubat itibarıyla tüketmiş bulunuyor.
*
Bunlardan en çarpıcı olanı şüphesiz yaşadığımız pandemi süreciydi. Sağlık, ekonomi, doğal afetler vb. birçok konu ile ilgili hayatımızda önem arz eden konular gündemimize girdi. Çevresel anlamda da odak noktamızın değiştiği pek çok konu ile ilgili çalışmalar yapılmaya başlandı.
Bu konuda hangi başlıkları konuşur olduk, kısaca özetleyelim:
- İklim değişikliği
- Sera gazı emisyonu
- Biyoçeşitlilik
- Sürdürülebilirlik
- Döngüsel Ekonomi
Turizm sektöründe sürdürülebilirliğin sağlanabilmesi için en çok görev otellere düşüyor. Tüm turizm türleri, uygun şekilde planlanır, geliştirilir ve yönetilirse sürdürülebilir olma potansiyeline sahiptir. Turizmin getirdiği ekonomik gelir ve küresel saygınlığın yanında çevresel etkileri de bulunmaktadır. Dünyanın en büyük ve en hızlı büyüyen endüstrilerinden biri olarak turizmde büyüme, biyolojik olarak çeşitli ve ender türleri içeren habitatlar ve yerli kültürler üzerinde büyük bir baskı yaratmaktadır. Bu sebepten dolayı, Küresel Sürdürülebilir Turizm Konseyi (GSTC) 2008 yılında “Küresel Sürdürülebilir Turizm Kriterleri Ortaklığı” olarak ilk otel ve tur operatörleri için kriterlerini yayınladı.
*
Küresel Sürdürülebilir Turizm Konseyi (GSTC), GSTC Kriterleri olarak bilinen sürdürülebilir seyahat ve turizm için küresel standartlar oluşturarak yönetir. Kamu politika yapıcıları ve destinasyon yöneticileri için Destinasyon Kriterleri ve oteller ve tur operatörleri için Endüstri Kriterleri olmak üzere 2 farklı kategori bulunmaktadır. Turizmde sürdürülebilirlik konusunda ortak bir dil geliştirmek için dünya çapında bir çabanın sonucu olarak ortaya çıkmış kriterlerdir.
Oteller için Sürdürülebilir Turizm Kriterleri dört ana tema etrafında organize edilmiştir: Etkili sürdürülebilirlik planlaması, yerel toplum için sosyal ve ekonomik faydaları en üst düzeye çıkarmak, kültürel mirası geliştirmek ve çevreye olumsuz etkileri azaltmak.
Türkiye’nin Sürdürülebilir Turizm Programı, 2022 yılında başlatılmış ve yerel halk için sosyal ve ekonomik faydaları en üst düzeye çıkartmayı, kültürel mirası geliştirmeyi, biyolojik çeşitliliği, ekosistemleri ve doğal güzellikleri korumayı, kirliliği azaltmayı ve kaynakları muhafaza etmeyi hedeflemektedir. Türkiye Sürdürülebilir Turizm Endüstri Kriterleri (TR-I), Türk turizm sektörünün sürdürülebilir büyümesini temin etmek ve tüm turizm paydaşlarının katılımıyla Türk turizmine ilişkin ortak bir anlayış geliştirmek üzere oluşturulmuştur. Konaklama tesisleri için oluşturulan TR-I kriterleri, GSTC’nin Sürdürülebilir Turizm Kriterleri’nin tamamı değiştirilmeden kabul edilerek bu sertifikalandırma programı Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı (TGA) öncülüğünde tüm sektörlerle ve uluslararası kuruluşlarla iş birliği halinde ortaya konulmuştur. Türkiye Sürdürülebilir Turizm Programı, 2022 yılında belgelendirme sürecine başlamış olup, GSTC ile hükumet nezdinde geliştirilen ilk program olup, 42 kriterden ve 3 aşamadan oluşmaktadır.
*
Günümüzde plastik kirliliği ve bu kirliliğin çevre, sağlık ve ekonomi üzerindeki zararlı etkileri inkar edilemez boyutlara ulaşmış durumdadır. Her yıl sadece yarısı yalnızca bir kez kullanılmak üzere tasarlanmış 400 milyon tondan fazla plastik üretilmektedir. Bunun yüzde 10’dan azı geri dönüştürülmekte, tahminen 19-23 milyon ton plastik ise göller, nehirler ve denizlere ulaşmaktadır.
Ayrıca, mikro plastikler de sağlığımız için ciddi bir tehdit oluşturmakta ve yediğimiz yiyeceğe, içtiğimiz suya ve soluduğumuz havaya karışmaktadır. UNEP, her yıl yaklaşık 11 milyon ton plastik atığın okyanuslara atıldığını ve bu duruma dur denilmezse 2040 yılına kadar bu sayının üç katına çıkabileceğini belirtiyor. Çünkü plastik kullanımı artış gösterdikçe plastik kirlilik de artıyor.
ÇEVRE PROBLEMLERİ ARTIYOR
Şu anda doğal yaşam ve insan refahını etkileyen, devamlı bir biyolojik çeşitlilik kaybına şahit oluyoruz. Dünyamızın ve yaşamlarımızın sürdürülebilirliğinde biyolojik çeşitliliğin oynadığı büyük rol, onun devam eden kaybını giderek daha tedirgin edici hale getirmektedir. Toplanan veriler dahilinde insan nüfusunun 2050 yılına kadar 9 milyara ulaşması bekleniyor. Bu insan nüfusundaki artış; aşırı tüketim, iklim değişikliği ve biyoçeşitlilikteki inanılmaz kaybı gözler önüne serecektir.
Geçmişten günümüze, dünyamızın çevre problemleri daha çok artmış ve su kirliliği, toprak kirliliği, iklim değişikliği, nesli tükenmekte olan canlı türlerinin sayılarında artış vb. birçok konular ortaya çıkmıştır. İklim değişikliği gibi büyüyen çevre problemleri doğal kaynakları da kısıtlıyor.
Örneğin sera gazlarının artışıyla birlikte gelen iklim değişikliği problemi su kaynaklarına etki etmekte, azalan su kaynakları tarımsal üretime etki etmekte ve biyolojik çeşitliliği azaltmaktadır.
TARIMSAL ÜRETİM DÜŞECEK
İklim değişikliği ile birlikte; su kaynaklarının hem niceliğinin hem de niteliğinin düşmesi su güvenliği sorununa yol açacaktır. Sıcaklık artışları ve aşırı hava olayları nedeniyle tarımsal üretim düşecek ve bu durum artan yiyecek talebi ile birleştiğinde küresel ve bölgesel olarak gıda güvenliğine ilişkin büyük riskler oluşacaktır. Tarladan soframıza uzanan zincirde, iklim krizi hem ekonomik hem de gıda güvenliği açısından değerlendirilerek ele alınmalıdır.
Tatil rotalarını deniz ve plaj seçeneğine göre belirleyenler için en önemli kriterlerden biri deniz ve plajların temiz olması. Bunun en bilindik göstergesi de mavi bayraklı olması. Mavi Bayrak, sadece plajlara değil, marinalar ve turizm tekneleri için de verimiyor. Dünyanın en tanınmış gönüllülük esasına dayalı bir program olduğunu da belirtmek gerekir.
Mavi Bayrak uluslararası alanda ilk kez Fransa’da 1985 yılında, Avrupa Birliği’nde 1987 yılında, ülkemizde de 1993 yılında ve Avrupa kıtası dışındaki ülkelerde 2000 yılında uygulanmaya başladı. Bugün 30’u Avrupa’da olmak üzere dünyada 50 ülkede uygulanıyor.
Mavi Bayrak Ödül Programı, bağımsız bir sivil toplum örgütü olan “Foundation for Environmental Education-FEE” tarafından yürütülüyor ve her üye ülkede benzer kuruluşlarca temsil ediliyor. FEE 81 üye ülkesiyle, dünyanın en büyük çevre eğitim kuruluşudur. FEE programları yalnızca sivil toplum kuruluşlarınca yürütülüyor ve Türkiye’de Mavi Bayrak Programı’nı yürütmekten sorumlu tek yetkili kuruluş Türkiye Çevre Eğitim Vakfı’dır (TÜRÇEV).
*
Mavi bayraklı plajlar 33, marinalar 38, turizm tekneleri 51 ve bireysel yatlar 4 kriter ile 16 davranış kuralını içerir. Plajlarda sezon içerisinde 15 gün ara ile yüzme suyu analizlerinin yapılması, atıksu arıtma tesislerinin uygunluğu, hassas doğal alanların korunması, cankurtaran ve ilkyardım malzemeleri bulundurulması, acil durum planı, engelli olanakları, atıkların ayrıştırılması, çevre eğitimi ve bilgilendirme zorunlu kriterlerden bazılarıdır. Marinalar ve turizm tekneleri için kurumsal sosyal sorumluluk ve halkın katılımı ve eğitimi de ayrıca istenmektedir.