Son dönemde yaşanan ekonomik krizler, iklim değişikliği gibi çevresel ve ekonomik problemler, sürdürülebilir kalkınma çerçevesi altında yeşil büyüme, yeşil ekonomi, düşük karbonlu ekonomi, sürdürülebilir üretim ve tüketim gibi kavramları ortaya çıkarmıştır.
Özellikle AB yeni ticaret anlayışı olarak deklare ettiği Yeşil Mutabakat stratejileri kapsamında yeşil dönüşüm kaçınılmazdır. Üreticilerimiz için özellikle KOBİ’ler açısından Avrupa Birliği’nin en büyük pazarımız olduğunu düşünecek olursak, bu dönüşümün hızla başlatılması gerekmektedir.
Ülke olarak, ekonomik büyüme ve kalkınmayı teşvik etmek için yeşil büyümeyi uygulamaya koyarak doğal zenginliği, refahının dayandığı kaynakları koruyarak, çevresel sorunlarının çözümünü ve çevresel hizmetlerini geliştirecek yeşil dönüşümü desteklemeliyiz.
Bursalı KOBİ’ler için bu kapsamda Bursa Ticaret ve Sanayi Odası (BTSO) tarafından yürütülen Kompozit Malzeme ve Teknik Tekstil Prototip Üretim ve Uygulama Merkezi (BUTEXCOMP) tarafından yeşil dönüşüm alanında bir hibe çağrısı var. Bursa’da kurulu teknik tekstil ve kompozit sektörlerindeki KOBİ’lerin Avrupa Yeşil Mutabakatı’na uyumlu yeni ürün ve proses geliştirme projelerine BUTEXCOMP tarafından destek sağlanacağı açıklandı. “KOBİ’ler İçin Yeşil Ürün Hibe Programı” Avrupa Birliği ve Türkiye Cumhuriyeti mali işbirliği çerçevesinde finanse edilen ve Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından yürütülen Rekabetçi Sektörler Programı kapsamında gerçekleştirilmektedir.
5 FARKLI YEŞİL ÜRÜN PROGRAMI DESTEKLENECEK
Yeşil Ürün Hibe Programı, Bursa’da kurulu teknik tekstil ve kompozit sektörlerindeki firmaların yeşil/çevreci/çevreye duyarlı/çevresel etkileri azaltan yeni ürün geliştirme projelerinin, BUTEXCOMP merkezi altyapısını kullanarak uzman personel ve gelişmiş altyapısı ile desteklenerek hayata geçirilmesi ve bölgeden yeni yeşil ürünlerin çıkması amacıyla tasarlandı.
Akıllı telefonlar, akıllı evler, arabalar derken insan dışındaki her şey akıllanır oldu... İnsanlığın akıl dışı yaptığı pek çok durum varken neden diğer her şeyi akıllandırma çabası var diye de düşünmeden edemiyorum. İşte bu yeni kavramlardan biri de akıllı şehirler...
*
Yazının başlığında belirttiğim “Bursa’nın Akıllı Şehre Dönüşümü” 2020 yılında başlayan yeni bir proje. 2 yıl süreli projenin ana başlıklarıyla mevcut durum analizi, literatür taraması, ihtiyaç analizi, bağlam analizi, strateji geliştirme, aksiyon planı, veri gereksinimleri analizi, referans mimari tasarımı ve pilot proje safhalarından oluştuğu belirtiliyor.
Bu proje ile birlikte Bursa’nın akıllı şehre dönüşümü için yol haritası ve şehrin ihtiyaçlarına çözüm üretecek akıllı şehir projelerinin hazırlanmış olması hedefleniyor. Bu projenin Birleşik Krallık Refah Fonu “Geleceğin Şehirleri” programı kapsamında fonlandığı Bursa’nın Türkiye için ayrılan 10 milyon Pound’luk bütçeden Bursa Büyükşehir Belediyesi adına “Akıllı Şehir” ve “Kentsel Dönüşüm” temalı 2 proje için 3,2 milyon Pound (yaklaşık 22 milyon TL) hibe alma hakkı kazanmış.
Proje kapsamında Bursa’nın Akıllı Şehir Stratejisi ve Eylem Planı oluşturulması ile Akıllı Şehircilik Pilot Uygulama Projesi hedeflenmektedir. Projenin detaylarına ve diğer projelere https://akillisehir.bursa.bel.tr/ internet sayfası üzerinde ulaşabilir ve “AKILLI ŞEHİR FİKİRLERİNİZİ BEKLİYOR” bölümünden de fikirlerinizi iletebilirsiniz.
Açık Yeşil-Açık Veri Platformu, Enerji Yönetim Platformu, Lorawan Haberleşme Altyapısının Kurulması, Gönül Bağı, Sanal Gerçeklik Terapisi, İklim Sokağı, Incıt-Ev, Ncıt-ev, Arudep – Aykome Ruhsat Denetim Programı, Kentsel Dönüşüm, Kamulaştırma Ve Emlak Yönetimi Cbs Yazılımları, Çevre Şikâyet İzleme Sistemi, Evde Bakım Hizmetleri, Tarihi/turistik Mekânların Sanal Gerçeklik (VR) İle Tanıtımı, İnsansız Hava Aracı (İha) İle Mekânsal Veri Üretimi, İmar Planlarının Akıllandırılması, E-Belediye Projesi, Muhtar ve STK Talep Yönetimi, Baz İstasyonu Yer Seçimi Online Başvuruları, Gobursa Mobil Uygulama, Personel Tek Kart Uygulaması, Yönetici Bilgi Sistemi Mobil Uygulaması, Lojistik Mobil Uygulaması, Zabıta Denetim Mobil Uygulama, Bursa İstihdam Ve Kariyer Ofisi (Biko) Uygulaması, Bursa Cepte, Bursa Turizm Web Uygulaması gibi akıllı uygulamaların bu kapsamda ele alınıyor.
PEKİ NEDİR BU AKILLI ŞEHİR KAVRAMI?
Tüketici olarak bir ürün satın alırken genel olarak fiyat-performans dengesine bakılıyoruz. Ürünün çevre dostu/ekolojik olup olmadığı ile nadiren ilgileniyoruz. Üstelik ekolojik ürün fiyatlarının normalin 2-3 katı olması maalesef ekonomik ürünlere olan yönelimi artırıyor. Özellikle hızlı moda ve tekstil ürünlerinde, trend uğruna kalitesiz ürünlerin ucuza satılması, çevre dostu olmayan kimyasalların kullanımı, mikroplastik kirliliğine sebep olacak hammaddelerin tercih edilmesi insan ve çevre sağlığını tehdit etmektedir.
KARBON VERGİSİ GELİYOR
Bursa, tekstil sektörünün en önemli merkezlerinden biri olma özelliği taşıyor. En önemli ticaret ortağımız olan AB’ye ihracatımızda büyük bir paya sahip... Avrupa Yeşil Mutabakatı ile AB politikalarında öngörülen kapsamlı değişiklikler Bursalı sanayicilerimizi yakından ilgilendiriyor.
KOBİ’lerin yoğun olduğu kentimizde tekstilde yeşil dönüşüm çalışmalarının hız kazanması adına teşvik ve projeler verilmeye başlanıyor. Bu dönüşüme girmekten kaçınanlar ya da erteleyenler maalesef sınırda karbon vergisi ödemek durumunda kalacaklar. Öngörülen vergi ton başına 30-40 Euro olacak. Avrupa Komisyonu, daha dayanıklı, onarılabilir, yeniden kullanılabilir ve geri dönüştürülebilir tekstil ürünleri için yeni bir strateji önerdi. 2030 Sürdürülebilir ve Döngüsel Tekstil Stratejisi kapsamında hızlı moda, tekstil atıkları ve satılmayan/elde kalan tekstil ürünlerinin imhasıyla mücadele etmenin yanı sıra ürünlerin üretimi sırasında sosyal haklara saygı gösterilmesini sağlamak da amaçlanıyor.
HIZLI MODA
Günümüzde tekstil sektöründe talebi etkileyen en önemli faktörler dijitalleşme, sorumlu tüketim anlayışı, hızlı moda gibi unsurlardır. Tüketicilerin giyim ve tekstil ürünlerinde daha düşük fiyatla daha yüksek fonksiyonel performans talep etmesinin bir sonucu olarak üreticiler ve perakendeciler, model sayısının ve çeşitliliğinin artırılmasına çalışmaktadır. Bu doğrultuda hızlı moda kavramı son 10 yıldır hazır giyim sektöründe yaygın bir eğilim haline gelmiştir.
ALMA HİSSİ YARATILIYOR
Perakende mağazalarına gelen müşteri sayısını artırmak, tüketicilerde mağazaya her girdiklerinde yeni bir şeyler bakma beklentisi yaratmak ve benzer şekilde bir önceki gelişlerinde çok beğendikleri belirli ürünleri bulamama riski olduğunu hissettirmek için bu yeni iş modeli mağazalara düzenli olarak yeni ürünler getirmek üzerine kurulmuştur. Bu iş modeliyle tüketicinin mağazaları daha sık ziyaret etmesi, mağazayı her ziyaret ettiğinde daha fazla ürün satın alması ve sezon içinde yeni temalar, renkler, stiller olduğundan sezon boyunca daha fazla ürün satın alması gerektiği hissinin yaratılması amaçlanmıştır.
Geçtiğimiz günlerde Birleşmiş Milletler (BM), dünya nüfusunun 8 milyara ulaştığını açıkladı. Küresel nüfusa sadece son 11 yılda 1 milyar insan eklendiği belirtiliyor. BM’nin nüfus projeksiyonlarına göre, dünya nüfusu 2037’ye kadar 9 milyara çıkacak; 2080’lerde yaklaşık 10,4 milyar insanla zirveye ulaşacak ve 2100’e kadar bu seviyelerde kalacak. İnsanlık için başarı mı bilmem ama gelecek için büyük bir risk… “Neden risk dedin?” derseniz insanlıktan uzakta insan olmak dünya için pek iç açıcı değil de ondan..
Çünkü şu anda bile dünyanın kaynaklarını sanki 1.7 dünya varmış gibi harcıyoruz. İklim değişikliği nedeniyle kaynak kıtlığıyla karşı karşıya kalma riski nüfus artışı daha büyümüş olacak. Ekonomi ve Barış Enstitüsü›ne göre, halen yaklaşık 738 milyon insanın yeterli gıda kaynağına ulaşamadan yaşamaya çalışıyor. Bu gelişmelerin yanında, Mısır’daki COP27 iklim zirvesi de 2.haftasını tamamladı. Yaklaşık 200 ülke, dünyayı gezegeni ısıtan emisyonları azaltmaya ve iklim değişikliği için finansmanı artırmaya yönelik bir anlaşma yapmak için çalıştı.
Ülkemiz açısından bu hafta zirvede önemli bir açıklama vardı. Merakla beklediğimiz Türkiye’nin yeni iklim hedefi oranı zirvede duyuruldu. Peki “eski hedefimiz neydi, yenisi ne oldu derseniz?” Kısa bir hatırlatma yapalım.
*
Türkiye, 2015 yılında Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Sekreteryasına (BMİDÇS) Ulusal Katkı Niyet Beyanı’nı sunmuştu. Buna göre 2030’a kadar mevcut politikalar senaryosuna kıyasla emisyonlar için en az yüzde 21 artıştan azaltım hedefi vermişti.
Artıştan azaltım yaklaşımı ile yapılan bu hesaplamaya göre Türkiye’nin sera gazı salımı, hiçbir önlem alınmadığı durumda 2030 yılında ulaşacağı 1.175 MtCO2e’den, iklim eylemleri ile alınacak önlemler sayesinde 2030 yılına gelindiğinde 929 MtCO2e düşürülecekti. Bir başka deyişle, önce iki katı artacak*, sonrasında yüzde 21 azalacaktı. Türkiye, Paris Anlaşması’nı onayladığı için Ekim 2021’de bu hedefini Ulusal Katkı Beyanı olarak tekrar sunmuştu. 2015 yılında verilen hedefin referans yılı olan 2012’de sera gazı emisyonu 430 MtCO2e’ydi ve 2030 yılında 1.175 MtCO2e’ye çıkması öngörüldü.
*
Yeni hedefimiz ne oldu? Türkiye, 2015’de verilen baz senaryo uyarınca 2030’da 1175 milyon ton CO2e olması beklenen emisyonlardan yüzde 41 azaltım yapacağını taahhüt etti. Sayın Bakan Türkiye emisyonlarının 2038 yılında zirve yapacağını da açıkladı. 2020 yılında 524 milyon ton CO2e emisyonunun 8 yıl içinde 1175 milyon tona yükseleceğini öngörmek ve yüzde 41 azaltım hedefi koymak, 693,25 milyon ton CO2e salım olacağını anlamına geldiği için açıklanan yeni hedef beklenen azaltım hedefini karşılamadı. 2030 yılı için açıklanan yüzde 41 emisyon azaltım hedefi ile emisyonlarını bugüne göre yüzde 30’dan fazla artırmayı öngörüyor. Bu duruma ilişkin pek çok sivil toplum örgütü konuya ilişkin tepkilerini yaptıkları açıklamalarla dile getirdi.
İklim krizi ile beraber dünyanın ısınmasını sınırlandırmak için bir araya gelen ülkeler, “Birleşmiş milletler iklim değişikliği Çerçeve Sözleşmesi”ni oluşturdular. Günümüzde bu sözleşmeye taraf 195 ülke, taraflar konferansı anlamına gelen “Conference of the Parties” kısaca COP olarak adlandırılan küresel iklim zirveleri ile her yıl bir araya gelerek mevcut durumu değerlendiriyorlar.
*
27.’si olan COP27 2022 zirvesi 6 Kasım 2022 tarihinde Mısır’ın Şarm El-Şeyh kentinde başladı. 18 Kasım’a kadar devam edecek. Bu zirveden etkin bir sonuç çıkar mı derseniz benim pek umudum yok. Daha önce 26 kez toplanmış ve bildirgeler yayınlanmış olmasına rağmen maalesef geldiğimiz durum ortada. Üstelik katılımcı devlet ve kuruluşlar, STK temsilcileri, zirveyi izlemek isteyenler Mısır’a gitmek için uçak seyahatları yaparak karbon oluşumuna katkıda bulunuyor. Bu zirve için Mısır’a inen kaç uçak oldu acaba? 2015’de Paris’te yapılan zirve sonrasında Paris İklim Anlaşması ortaya çıkmıştı. Bu kapsamda ülkeler gezegenin sıcaklık artışını 1,5°C tutabilmek için emisyon azaltım taahhütlerinde bulunmuştu.
*
Paris zirvesinin üzerinden tam 5 buluşma geçti (bu zirve 6) ancak verilen taahhütler yerine getirilemedi. Ülkelerin 1,5 derece hedeflerine yönelik ortaya koyduğu taahhütler ısınmayı bu sınırda tutmak için yeterli değil. Ülke olarak biz de gelecek hafta COP 27’de Türkiye’nin güncellenmiş yeni Ulusal Katkı Beyanı’nı açıklayacağız. Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanımız aynı zamanda Türkiye’nin emisyonlarını zirveye çıkaracağı yılı, yani emisyonların sürekli olarak düşmeye başlayacağı pik yılını da açıklayacağını duyurdu. Türkiye, daha önce hiç emisyon pik yılı belirlememişti. Emisyonların zirve yapacağı yılı açıklamak, o yıldan itibaren emisyonların azalacağına dair bir beyan vermek anlamına geleceği için, daha önce azaltıma dair net sözler vermeyen ülkemiz için önem arz ediyor.
*
Zirveden bu haftaki önemli başlıklar şöyle;
Global ölçekte değerlendirildiğinde plastiklerin sadece %20’si geri dönüştürülebiliyor. %25 oranında yakılıp, geriye kalan %55 doğaya salınıyor. Ortalama olarak yılda 8 milyon ton plastik okyanuslara giderken; an itibarıyla okyanuslarda 150 milyon ton plastik atık olduğu düşünülüyor.
*
5 mm’den küçük boyuttaki plastiklere mikroplastik adını veriyoruz. Plastiklerin çok uzun ömürlü olması ve daha dayanıklı kompozit türlerinin de üretilip kullanılmasından dolayı oluşan atık plastik parçacıkların bir defa çevreye dağıldığında yüzyıllarca bozunmadan kalabiliyor. Bunun yanı sıra mikroplastiklerin; organoklorlu pestisitler, kalıcı organik kirleticiler (KOK’lar), hormon bozucular, antibiyotikler vb. gibi toksik organik kimyasalları ve ağır metalleri içerebilmektedir.
Su ortamında bulunan mikroplastiklerin ana kaynağı, daha büyük plastik parçaların parçalanmaları sonucunda oluşan mikroplastikler olsa da, değişik amaçlar için endüstriyel olarak da mikroplastikler üretilmektedir. Mikroplastikler hayatımıza temel olarak 2 yolla girmektedir.
- Büyük parçaların bozulmaları sonucu oluşanlar ile endüstriyel olarak üretilenleri tanımlamak için endüstriyel olanlar primer;
- Diğerleri ise sekonder mikroplastikler olarak adlandırılmıştır.
İNSANLARIN çevre konusunda hassasiyeti arttıkça, markalar ve şirketler için çevre dostu görünmek gittikçe daha önemli hale gelmeye başladı. Ancak firmaların “yeşil oldukları” iddiaları her zaman gerçeği yansıtmıyor.
Birçok şirket bazen bir markayı, aslında öyle olmadığı halde; çevre dostu, sürdürülebilir ya da yeşil olarak nitelendirip, tüketicileri yanıltabiliyor ve seçimlerinin dünyaya zarar vermediğine inandırabiliyor.
“Greenwashing/Yeşil aklama”, bir şirketin çevreye daha az olumsuz etki yaratmak için harcadığı bütçenin, kamuoyunu çevreci olduğuna ikna etmek için yaptığı reklam ve pazarlamaya harcadığı bütçeden daha az olduğu durumları anlatmak için kullanılan bir terim olarak karşımıza çıkıyor. Yani bir şirketin, kamu tarafından çevre dostu ve dünyaya karşı sorumluluklarının bilincinde olduğunu göstermek amacıyla kullandığı bir taktik!
*
Greenwashing’ kısaca “yanıltıcı çevreci vaatler ve mesajlar” olarak tanımlanabilir. Bu kavram ilk kez 1986’da Jay Westerfield tarafından kullanılmıştır. Bazı otellerin, konuklarına banyo havlularını çevreye olan etkilerini azaltmak için tekrar kullanmayı önerirken aslında başka hiçbir adım atmadıklarını ve asıl amaçlarının çamaşır yıkama masrafını azaltmak olduğunu görünce oluşturmuştur. Aslında burada yapılan tüketicilerin hassasiyetlerini bir pazarlama aracına dönüştürmek ve satışları arttırmak ile sınırlı kalıyor.
Ne yazık ki günümüzde baktığımızda hiç de doğa dostu olmayan şirketlerin bunu bir reklam unsuru olarak kullandıklarını görüyoruz.
*
Kaynayan kurbağa hikâyesi, genellikle mecazi bağlamda ve insanların aşamalı değişikliklere karşı uyanık olması gerektiği, aksi halde nihayetinde istenmeyen bazı sonuçlarla karşılaşabilecekleri mesajıyla anlatılır. İklim değişikliğinin ve küresel ısınmanın etkisini anlatan güzel bir metofor olarak değerlendirebiliriz.
Yavaş yavaş ısınan dünyamızda insanlığın durumu KAYNAYAN KURBAĞA SENDROMU (BOILING FROG SYDROME)’na benzetilmektedir. Sanayi devriminden bu yana dünyamız 1,1 derece ısındı ve ısınmaya devam ediyor. 1976 yılında kırmızı ile gösterilen alanlar sıcaklık anomalisini gösterirken, 2022 yılında neredeyse her yerin kırmızı olduğunu üzülerek görebiliyoruz. Bu ısınmanın önüne geçmek için 2015 yılında imzalanan Paris anlaşması ile küresel sıcaklık artışını 2 derecenin altında sabitlemek ve ısınmanın sanayi öncesi seviyenin 1,5 derece üzerinden fazla olmaması amaçlanmaktadır. Ancak Paris anlaşması 2015 yılında gündeme geldiğinden beri üzerinden 7 yıl geçti ancak ülkeler taahhüt ettikleri azaltımı maalesef yerine getirmediler. Ülkelerin 1,5 derece hedeflerine yönelik ortaya koydukları taahhütler, ısınmayı bu sınırda tutmaya yeterli değil. Üstelik, Paris Anlaşması’nın ortaya koyduğu iddialı 1,5 derece hedefine uyum sağlamak içinse kolektif çabanın yedi kat daha yüksek olması gerekiyor.
SORUMLULUK ALMALI
Tüm ülkeler, hükümetler, iş dünyası ve toplumlar iklim değişikliğinin gidişatında belirleyici olan önümüzdeki on yılda, bilime dayalı kararlar vermeli, küresel ısınmayı 1,5 derece ile sınırlandırma hedefini benimseyecek sorumluluklar almalıdır.
İklim değişikliği ile mücadelede çalışmaları kapsamında, ilimiz için 2017 yılında Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından “Sürdürülebilir Enerji ve İklim Değişikliği Uyum Planı (BUSECAP)” hazırlanmıştır. Yapılan iklim projeksiyonlarına göre, Bursa’da 2040 yıllarından sonra sıcaklığın ciddi oranda artacağı, bu artışın yüzyıl sonunda 3 dereceyi göreceği belirlenmiştir. Yağış projeksiyonlarına göre ise yüzyılın ilk yarısında ortalama üzeri olan yağış değerleri, ikinci yarısında azalacaktır. Yüzyıl sonunda ise yağış miktarının dramatik bir azalış göstermesi öngörülmektedir. Sıcaklıkta mevsimsel değişkenliğe bakıldığında, kışın azalma eğilimine (0.5 dereceye yakın) karşın, yaz mevsiminde son 30 yılda 2 dereceye yakın bir artma trendi görülmektedir. Bu değerler size küçük ve önemsiz gibi görünebilir. Ama bir de şöyle düşünün… Peki sizin vücut sıcaklığınız 37.5 dereceden 39.5 dereceye çıktığında kendiniz nasıl hissediyorsunuz? Normal rutin hayatınıza dinç ve sağlıkla devam edebiliyor musunuz? Dünya içinde bu böyle işte..!
YAŞAYAN GEZEGEN RAPORU
WWF (Dünya Doğayı Koruma Vakfı) 2022 yılı için Yaşayan Gezegen Raporu yayınladı. Rapora göre 50 yıldan kısa bir süre içinde küresel Yaşayan Gezegen Endeksi’nde üçte iki oranında şok edici bir düşüş görüldü. 2022 küresel Yaşayan Gezegen Endeksi, 1970 ve 2018 yılları arasında izlenen yaban hayatı popülasyonlarında ortalama yüzde 69’lik bir düşüş olduğunu gösterdi. Latin Amerika, ortalama popülasyon bolluğunda en büyük bölgesel düşüşün yaşandığı coğrafya (% 94) olarak belirtilirken, izlenen tatlı su türlerinin popülasyon eğilimlerinde de sert bir düşüş (%83) yaşandığı raporda yer aldı. Bu demek oluyor ki biyoçeşitliliği kendi ellerimizle yok ediyoruz. Her yıl Portekiz büyüklüğünde bir alana karşılık gelen yaklaşık 10 milyon hektar ormanı kaybediyoruz ki ormanlarımız çocukluğumuzdan beri bizim akciğerlerimiz, oksijen kaynağımız olarak anlatılır.