22 Aralık 2001
Futbol; estetik, beceri, emek, çaba, herşeyin ötesinde <B>''beyin''</B> gerektirir. Bakmayın, <B>‘‘basit’’</B> dendiğine.. Bunları ortaya koyamazsanız, başarıyı ‘‘Diyojen'in Feneriyle’’ ararsınız.. Söyleyin bir kaç maç dışında Fenerbahçe'de bu saydıklarımızın hangisi var? Sabah akşam, Mustafa Denizli'nin ‘‘ninnilerini’’ dinliyoruz.. ‘‘Ninni yavrum ninni, uyutayım seni.’’ Benim Mustafa hocayı dinlerken resmen ‘‘uykum’’ geliyor. Uykusuzluk çekenlere tavsiye olunur..
Fenerbahçe'nin bir orta sahası var, evlere şenlik.. ‘‘Pikniğe geldiler’’ desek, bu havada Diyarbakır'a böyle bir amaçla gelmek, çok anlamsız.. Sahanın en kötüsü Yusuf, doğru dürüst bir tek top atamadığı gibi, rakibe arkadan tekmeyi sallıyor. Sarı görmesi, hakemin ona ‘‘jesti..’’ Ali Akdeniz'e, Ali Güneş'e ‘‘kanat oyuncusu’’ demeye bin şahit ister.. Hakan Bayraktar ile Abdullah da ortada gözükmüyor. Andersson ve Serhat, Ömer'le Murat Duman'ın yakın markajında.. Top yüzü göremiyorlar.. Savunması, sarı lacivertlilerin gene de en iyisi.. ‘‘Koyunun bulunmadığı yerde, keçiye Abdurrahman çelebi’’ derler ya, aynen öyle.. Ben, bu yönetimin Mustafa Denizli'ye gösterdiği ‘‘hoşgörüye’’ hayranım. Ama hepsi de ‘‘teskin edici’’ ilaç kullanıyorlardır. Buna, adım gibi eminim.. Sabır taşı olsaydı, çatlardı vallahi..
BRAVO KALPAR
Fenerbahçe'nin isminden ve formasından çekinmese, Diyarbakırspor'un sahadan daha farklı galibiyetle ayrılması işten değil. Rakibinden fazla gollük pozisyona giren, oyunda etkili olan onlar.. Şenol, Ömer, Murat Duman, Deniz ve Bülent kusursuz.. Gaziantep'ten kiralanan Bülent, çok iyi bir kanat oyuncusu olmaya aday.. Gaziantepspor onu nasıl vermiş, hayret..
Yeşil kırmızılılarda gözle görülür bir düzelme var.. Bu Hüseyin Kalpar, ‘‘Ölü takımları diriltmekle’’ şöhret yapacağa benzer. Önce Y.Yozgat, ardından Antalya, en sonunda da Diyarbakır.. Türkiye, ‘‘ninni söylemeyen’’, bulunduğu yere tırnaklarıyla kaza kaza gelen gerçekçi bir antrenörle nihayet tanıştı.. Tebrik ve başarı dileklerimiz, Kalpar'a...
Yazının Devamını Oku 18 Aralık 2001
Ne günlerdi onlar.. Yarısı otobüs, yarısı uçakla yapılan seyahatler.. Birkaç yılı zorunluluktan ötürü, çoğunlukla otobüs tercih edilirdi. Beşiktaş'ın uçağı küçük piste değil de tarlaya inince, havaalanı hemen kapatılmış ve büyütülme çalışmalarına başlanmıştı. 2-3 yıl herkes otobüsle gelmek zorunda kalmıştı Trabzon'a..
Efsane olmuş bir takıma sahipti.. Öyle ekipler vardır ki, bir türlü unutulmaz. Aradan 30-40 yıl da geçse de, o onbirleri hafızanızdan silemezsiniz. Göztepe'nin; Ali- K.Mehmet, Çağlayan- Hüseyin, B.Mehmet, Nevzat- Nihat, Ertan, Fevzi, Gürsel, Halil onbirini.. Ya da Eskişehirspor'un, Mümin- İlhan, Faik- Kamuran, İsmail, Nuri- Nihat, Vahap, Fethi, B.Burhan, Ender'ini.. Beşiktaş'ın, Necmi- Bahattin, Münir- Tuncay, Sebahattin, Kaya- Arif, Nazmi, Şenol, Birol, K.Ahmet dizilişini.. Trabzonspor'un efsane onbiri, bunlardan çok yeni.. Yaşı 40'a yakın olanlar, hele hele Trabzonlular mutlaka unutmamıştır bu onbiri, daha doğrusu 12'yi.. 12 Dev Adam'dı onlar.. Şenol- Turgay, Necati, Kadir, Cemil- Tuncay, Bekir, Ali Yavuz- Ali Kemal, Necmi, Ahmet.. Bir de Hüseyin Tok.. Savunma hariç, herkesin yerinde oynardı o.. Gol atar, attırırdı. Biz de Trabzon'a bu takımı seyretmek için ne keyif duyarak giderdik, bir bilseniz.. Gün geldi, bu onbirden bazıları yavaş yavaş ayrıldı. Yerlerine yeni isimler, yeni onbirler bulundu. Serdar, Hüsnü, Tuncay Soyak, Osman, İskender Günen, Güngör, Kemal ve diğerleri, o formanın sahipleriydi artık..
GİTTİLER GELMEDİLER
Onlar da gitti, yerlerine yenileri geldi. Ama, örneğin bir Süha Akçay hem de ebediyen gitti, yerine ona benzeyen biri gelmedi. Birileri gelmedi.. Hayatta da olsalar, o eski yöneticilerin yerleri bir türlü doldurulamadı. 80'li yıllarda ‘‘erozyon’’ başladı. Öyle bir yönetici erozyonu ki, Trabzon'u buralara kadar getirdi. Yeni profesyonellik anlayışı, bozulan ‘‘önce tam, sonra yarı amatör’’ ruh, ellerin ceplere, o uzvu yakacak şekilde girmesi gerekliliği, Trabzon'u İstanbul'a taşıdı.. İstanbul Trabzon'a değil, Trabzon İstanbul'a gitti. Ve bu güzelim kentin anlayışı, ne yazık ki İstanbullulaştı..
Delikli demir icat olmuş, televizyon Türkiye'nin her tarafında seyredilir hale gelmişti. Bizler gibi, Trabzon'da televizyon yayınları alınamadığı için, maç sonrası hayali görüntüler izlemek amacıyla taa Beşikdüzü'ne gidilmiyordu. Ekranlar, yeni şöhretler, para babası yeni işadamlarını rahatlıkla lanse edebiliyordu artık.. Trabzon İstanbul'dan idare ediliyor, gün geçtikçe kulübün üzerine kara bulutlar çöküyordu. Trabzonspor ne acıdır ki, sadece eski başarılarıyla anılan bir kulüp olmuştu. Hesapsız kitapsız harcamalar, yöneticilik vasfı olmayan yöneticiler, Trabzonspor'u ‘‘bir zamanlar’’ diye cümleye başlanan konuma getirdi, yavaş yavaş.. Önce medya desteği azaldı, sonra oranın insanı da bu bezginlik ortamına ayak uydurdu.
ONLARI ARIYORUM...
Eski Trabzon'umu arıyorum ben şimdi.. Rahmetli Süha Akçay, Ruhan Öngür ağabeylerimi, beyefendilik timsali Ahmet Celal Ataman, Şamil Ekinci, Salih Erdem, Utku Bozoğlu, Ergin Kulaçoğlu gibi yöneticileri arıyorum.. 25 yıl önceki Özkan Sümer, Ahmet Suat Özyazıcı hocalarımı.. Boztepe'yi; rahmetli Örsan Öymen'le orada kafa çektiğim zamanları.. Meydandaki çay bahçesinde çayımı yudumlarken, Trabzonspor'un başarısıyla gurur duyduğum yılları.. Özgür ve Usta otelleri.. Sevdiğim Trabzon halkının gururla coştuğu, yüzünün çiçek açtığı günleri.. Orhan Kaynar'ı, Ziyad Nemli'yi özlüyorum.. Ömer Güner'i, tabutçu Ali Sait'i, balıkçı Cahit'i arıyorum..
Trabzon'u dinliyorum, gözlerim kapalı.. Tıpkı, Orhan Veli'nin İstanbul'u dinlediği gibi...
Yazının Devamını Oku 15 Aralık 2001
<B>28.</B> dakikaya kadar, ekranda aynı film.. <B>‘‘Elm Sokağı'ndaki kabus..’’</B> Bursaspor, Okan'la bir-iki yoklama çektikten sonra, 17. dakikada golüne kavuşuyor. Sağdan atılan kornerde Moshoeu kafayı vururken, Fenerbahçe savunması pozisyonu sadece izlemekle yetiniyor. O ana dek Fenerbahçe'nin pozisyonu yok. Sarı lacivertli futbolcular dondurucu soğukta, açık havada ‘‘soğuk duş’’ yapıyor. Hepsi, kaskatı kesilmiş, kalmış.. 20. dakikada Serhat'ın Kelemen'in ellerine de çarpan vuruşu üst direkten dönmese, belki bu kabus, bu ızdırap erken sona erecek.. Ama olmuyor. ‘‘Gene aynı senaryo mu, yetti artık’’ derken, başta Andersson ve Serhat olmak üzere Fenerbahçe, Fenerbahçe olduğunu hatırlıyor. 28. dakikada Yusuf'un ortaladığı topa yükselen Andersson'un kafa pası, Bouazizi'nin yanından tek hareketle dönerek golü atan Serhat'ın becerisine yakın.. 34'lük Kennet bu maçta, nüfus memurunun torpiliyle kafa kağıdından 15 yaş eksiltmiş adeta.. Her yere giriyor, çıkıyor, pas veriyor, pozisyon yaratıyor ve ‘‘alnının terini’’ bir de golle süslüyor.. Serhat bir sağda, bir solda pres yapıyor, top kapmaya çalışıyor. İçeride oynayan Abdullah, istediği yerde görev almanın hakkını veriyor. Hakan Bayraktar ve Yusuf, 20. dakikadan sonra topa daha iyi hükmediyor. Onlar değil, meşin yuvarlak onların esiri artık.. Hakan Bayraktar'ın çizgiden kafayla çıkardığı top, Fenerbahçe'nin attığı goller kadar değerli..
ŞAPKA ÇIKARIN
Özetle Fenerbahçe, 1-0 yenik duruma düşmesine rağmen bu maçtan ‘‘paçayı sıyırmayı’’ başarıyor. Bu ruh hali ve moralsizlik içinde maçı kurtarmak, her babayiğidin harcı değil..
Fenerbahçe krizden kurtuldu mu? Hayır.. Dünkü maçta dört dörtlük mü oynadı? Hayır.. Ama bu yönetim, futbolcusuna da teknik direktörüne de en kötü şartlarda sahip çıktı. Takımını Şampiyonlar Ligi ile Türkiye Ligi'nde başarıdan başarıya koşturan bir teknik direktörü ‘‘Ali Cengiz oyunlarıyla’’ görevden almaya çalışan Galatasaray yönetimini görünce, Aziz Yıldırım ve arkadaşlarının bu davranışına şapka çıkarıyoruz..
F.Bahçe, zor günlerde büyür.. Biz, bu nedenle ona ‘‘büyük’’ diyoruz!
Yazının Devamını Oku 12 Aralık 2001
Yok, Mustafa hocam yok.. Olaylar, senin bize sunmak istediğin gibi değil.. ‘‘Kazanınca Allah'tan, kaybedince benden’’ diyorsun.. Kaybedince benden olacak değil ya, tabii senden.. ‘‘Görüp göreceğimiz yenilgi de ancak bu’’ diyorsun, yenilgilerin sonu gelmiyor.. Başka dediklerine ve yanıtlarına bakalım istersen: ‘‘F.Bahçe'ye transfer gerekmiyor..’’ Bal gibi gerekiyor. Senin doğru dürüst forvetin yok. Andersson ve Serhat'ı toplasan bir futbolcu etmez.. Bu kadar çok gol kaçırılır mı? Sakat olanlar da, Oktay dışında forvet oyuncusu niteliğinde değil.. ‘‘Golcü istemem.. Oktay, Revivo ve Rapaiç dönünce gol sıkıntısı biter.. Biz iyi futbol oynuyoruz..’’ Külliyen yanlış.. ‘‘Millet, bu felaket tellallarından bıktı usandı artık. Bunların niyeti üzüm yemek değil, bağcı dövmek..’’ Herkes üzüm yemek istiyor. Kötülükten kim medet umar, kime yarar sağlar? Kimse felaket tellalı değil. Doğruyu söyleyeni 9 köyden kovarlar. O, senin yorumun..
TEK GERÇEK, TARAFTAR
F.Bahçe, ilk yarıda doğru dürüst 2 pas yapamıyor. Her maçta vasatın altına düşmeyen savunması ve orta sahası da moralman çökmüş. Forvetinden hiç bahsetmiyorum, değmez.. Tek bir gerçek var.. Dünkü maçta o stada gelen, herşeye rağmen takımına küsmeyen bir avuç taraftarın var ya, işte o.. Barcelona'nın 110.000 seyircisine bedel.. Senin takımını ölesiye destekleyen.. Onlar, bizden de, senden de çok büyük.. F.Bahçe'yi ikinci yarıda ateşleyen ve kimlik değiştirten de onlar oldu.. Akıl almaz goller kaçırmasalar belki de bu turu rahat geçeceklerdi. Devre arasında sarı lacivertli futbolculara değen sihirli değnek, ne yazık ki onları kurtarmaya yetmedi. Denizlispor gerçekten iyi mücadele etti. Taş gibi bir ekip olmuşlar.. Hep birlikte yürekten oynadılar. Alkışlarımız ve tebriklerimiz, onlara az gelir.. Bir anlık siniriyle takımını sahada yalnız bırakan Tolunay'ı bu takdirin dışında tutuyoruz. Bak, ben lafı fazla uzatmayayım Mustafa hocam..
Sana, Çin tarihinin en büyük düşünürü Konfüçyus'un şu dizelerini bir anımsatayım istersen: ‘‘Bildiğini bilenin arkasından gidin / Bildiğini bilmeyeni uyandırın / Bilmediğini bilene öğretin / Bilmediğini bilmeyenden uzaklaşın..’’
Yazının Devamını Oku 9 Aralık 2001
Trabzonspor, Fenerbahçe karşısında <B>‘‘İspanyol boğası’’</B> gibi.. Sarı lacivert renklerin tamamını <B>‘‘kırmızı’’</B> görüyor. Bu dün de böyleydi, bugün de böyle, yarın da böyle olacak.. Performansı, saha sonuçları ne denli kötü, morali ne denli bozuk olursa olsun, Fenerbahçe'ye karşı sahaya başka türlü çıkıyor.. Şehrin havası da öyle.. Bir stres, bir tepki, sormayın gitsin.. Her maçta kuzu gibi olan, yenilgiyi de beraberlikleri de ‘‘İngiliz centilmenliğiyle’’ kabullenen, sahada sadece kendi futbolcusunu protesto eden o seyirci, Fenerbahçe maçlarında tüm birikimini ortaya döküyor. Abdullah ayağına her top gelişte ıslıklanıyor, küfürlere muhatap oluyor. Bereket profesyonel de tribünlere kulak tıkıyor, söylenenleri duymamazlığa geliyor. Ne yapmış? Trabzonspor'dan Fenerbahçe'ye geçmiş.. Yasak mı, yoksa ayıp mı? Aynı tepkiler Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım'a.. Ben, 25 senedir Trabzon'a gider gelirim.. Seyirci böyle şeyleri başka maçlarda yapmıyor, yapmaz da.. Bu bir futbol maçı, harp değil.. Peki, bu kin niye? Ben, Trabzonlunun dostuyum. Dost acı söyler. Kimse alınmasın..
FENER'E FORVET ŞART
Fenerbahçe'ye mutlaka forvet oyuncusu gerekli.. Belki de iki tane.. Bu forvetlerle Fenerbahçe, bırakın şampiyonluğu, ikinciliği bile zor yakalar. Sarı lacivertlilere, ‘‘düzgün ahlaklı’’ Nouma'lar lazım.. Tamam, altı oyuncusu sakat, bir oyuncusu cezalı.. Ama, eldekilerle de daha iyi bir 11 kurulabilir. Ceyhun, niye ilk 11'de yok? ‘‘Yaratıcı oyuncu’’ sayısı bu kadar azken, 63. dakikaya kadar neden kulübede oturtuluyor? Kimse, Rüştü'yü yediği ikinci golden ötürü suçlamasın.. Bugüne kadar kurtardıklarıyla, hem Fenerbahçe, hem Mustafa Denizli, hem de yönetim kurulunu kurtardı.. Ona tek kelime söylemek, yermek, çok çok ayıp ve insafsızlık olur..
Trabzonspor, bu galibiyetle yeniden dirilir mi bilemem.. Ancak, büyük moral gücüne kavuşacağı bir gerçek.. Boğa gibi savaştılar ve akıllı bir stratejiyle matadoru alt ettiler.. Hastaneye kaldırılan matadorun durumu kötü.. O matadorun komaya girmesinde de en büyük rolü Zafer oynadı. Her topu alışta, Fenerbahçe savunmasını darmadığın etti. İki gol atmasaydı da, sahanın en başarılısıydı. Gökdeniz, Hasan ve kaleci Bülent'in de hakkını yememek gerek..
Trabzonspor, şunu hiçbir zaman unutmamalı.. Bir Fenerbahçe galibiyeti ile her şey bitmiş değil.. Türkiye'nin 4. büyüğü, tek bir başarıyla yetinemez, yetinmemeli.. Şanlı mazisi, böyle tesellileri kabul etmiyor!
Yazının Devamını Oku 3 Aralık 2001
Şükrü Saracoğlu Stadı</B>'nda tılsım bozuldu.. <B>Ronaldo</B>'nun iki golü, Kadıköy'ü yerle bir etti. Forvetsiz, topallayarak oynayan F.Bahçe bu yenilgiyle büyük de yara aldı.. Bir yalı düşünün.. Manzarası ve dış görünümü enfes.. İçine bir giriyorsunuz, kırık dökük.. Sıvaları dökülmüş, dolapları berbat. Bu F.Bahçe takımının iyi bir savunması var. Siz, dünkü maçı ölçü almayın.. Orta sahasında sayısız alternatifi bulunuyor.. Ali çıkmış, Mehmet girmiş, hiç farketmiyor. Kulübedekiler, belki de sahadakilerden iyi.. Ama ne yazık ki, bu takımın forveti hak getire.. Oktay dışında, nitelikli hücum oyuncusu bulunmuyor. O da Mustafa Denizli tarafından ancak 80. dakikadan sonra oyuna alınıyor. Beşiktaş karşısında Ali Güneş-Serhat ikilisiyle sahaya çıkılmış.. Ali Güneş'ten forvet mi olur? Serhat derseniz, tam anlamıyla, ‘‘savruk’’ bir oyuncu.. Onun, F.Bahçe'yi kurtaracak kıvama gelmesi için daha kırk fırın ekmek yemesi gerek.. Denizli ikinci yarıda hatasını anlamış olacak ki, forvet oynattığı Ali Güneş'i sağ kanada Ali Akdeniz'in yerine çekti, Andersson'u ileriye aldı. Ama, Andersson da sahada ‘‘kalp diliyle’’ yaşadığını bir kez daha kanıtladı.
ALTIN BULDULAR
Beşiktaş, bu görüntüdeki F.Bahçe karşısında ‘‘beraberliğe yatan’’ bir havadaydı. Onlar da bakır beklerken sahada altın buldu. Orta sahada alan savunması yapan, sadece Yasin'i, Ceyhun'un üzerine veren siyah beyazlılar, zaman zaman üç forvetle oynamasına rağmen ilk yarıda hücumda fazla etkili olamadı. Tümer profesyonelce davransa, belki de F.Bahçe sahada bir kişi eksik mücadele etmek zorunda kalacaktı. Ancak, Z.Mirkoviç'e gereksiz ‘‘efelik’’ yapınca, o da oyundan atıldı ve Beşiktaş'ı sahada lidersiz bıraktı.
Siyah beyazlı takımın en iyi oyuncusu Ceyhun'a oyunda kaldığı sürece top vurdurmayan Yasin ile iki golün sahibi Ronaldo idi. Şurası bir gerçek ki, F.Bahçe'ye acilen çok kaliteli forvet gerek. Sarı lacivertliler Fatih'i matihi bir kenara bıraksın da, önce bir forvet alsın. Yoksa, bu ligin sonu hüsranla bitebilir. Dağın fare doğurduğu, iki takımın da futbol adına fazla bir şey sunamadığı maçta, Beşiktaş'ın Ronaldo'nun ayağından kazandığı beraberlik golü ofsayttı.. Ancak bu, F.Bahçe'nin yenilgisine kesinlikle mazeret olamaz.. İyi oynayacaksın, güçlü olacaksın, hakkını zorla alacaksın.. İşin gerçeği bu...
Yazının Devamını Oku 24 Kasım 2001
Bu Mustafa Denizli çok ilginç bir teknik adam.. Şimdi, ‘‘Niye bugüne kadar Hakan Bayraktar ile Ceyhun'u kulübede tuttun’’ diye sorsak, yanıtı hazırdır: ‘‘Demir tavında gerek. Yeterince pişirdim, öyle sahaya sürdüm..’’ Kardeşim, zaten bunlar iyi pişmiş bonfile.. İkisinin de tadına doyum olmuyor. Bizi şu ana kadar neden böyle bir lezzetten mahrun bıraktın? Şu Ceyhun'a bir bak.. Pas, şut, dripling, zeka, yaratıcılık, hepsi var.. Enfes bir gol attı. Hakan Bayraktar çok iyi mücadele eden, topa basan, sakin, kapasitesini sonuna dek sahada kullanan bir futbolcu.. Attığı gol, akıl ve beceri dolu.. Bu ikisi, G.Birliği maçının ikinci yarısında oyuna girip, müsabakanın kaderini değiştirdi. Aynısını, Göztepe maçında tekrarladılar..
SAKATLIKLAR YARAMIŞ!
Şunu kabul etmek gerekir ki, sakatlıklar F.Bahçe'ye zarar değil, yarar getirmiş.. Bir tek Oktay'ı arıyorsunuz.. Revivo'ya belki haksızlık olacak ama, hiçbiri fark etmiyor. Çünkü F.Bahçe, bu gençlerle savaşıyor. İyi de oynarsa, ne ala.. O zaman ‘‘çifte kavrulmuş’’ oluyor. Hele hele, Mustafa Denizli, ‘‘dediğim dedik, çaldığım düdük’’ demeyip, dünkü gibi ideale yakın bir tertip sahaya sürerse, sarı lacivertlileri izlemenin keyfine doyum olmuyor.
F.Bahçe'nin tek problemi forvette.. Kennet Andersson, yakında ‘‘zorunlu emekli’’ olacak. Kenarlardan orta gelmezse, boğuşmaktan başka bir icraat yapamıyor. Savunması ve orta sahası oturmuş bir F.Bahçe, forvet sorununu da çözerse, göğsüne üçüncü yıldızı takmaya, Denizli'nin tabiriyle rakiplerinden ‘‘yüzde 51’’ daha yakındır.. Bu, herkesçe böyle biline...
Yazının Devamını Oku 20 Kasım 2001
A milli futbol takımımızın, ‘‘puana dayalı’’ maçları bitti. Şimdi sadece hazırlık müsabakaları, ondan sonra da ver elini Dünya Kupası.. Birkaç gün sonra önemli operasyonlar olacak. Primler ‘‘zuladan’’ verilecek. Kimi diyor 100'er, kimi diyor 200'er bin dolar.. Ne yapmışız? Dünya Kupası finallerine kalmışız. İMF'ye dileniyor, ayaklarına kapanıyoruz. Ne derse, emir telakki ediyoruz. İnsanlarımız işsiz, aç.. Sonra, çeşitli yorumlar yapılıyor: ‘‘Bu futbolcuların, en az 100'er bin dolar hakları..’’ Yok yahu.. Cebinizden mi veriyorsunuz? Bizden 10 misli daha zengin ülkeler, bu primin 10'da birini futbolcularına layık görüyor mu? Bu ne görgüsüzlük? Vallahi, Dünya şampiyonu falan olursak, oyuncuların hepsine birer uçak hediye etsek, kurtarmaz. Telekom'u özelleştirsek ve paranın tamamını versek, inanın karşılamaz. Bu ‘‘Ali Cengiz oyunları’’, Türk halkını kendi milli takımından soğutuyor.. ‘‘Cip skandalını’’ henüz yeni yeni unutmaya başladık, belleklerimize benzerlerini kazımaya çalışıyorlar. Görün bakın.. Dünya Kupası finallerine gidecek kadrolar, şimdiden belirlenmeye başladı bile.. Onun bunun ahbapları, yağcılar, yalakalar, bazılarının eşleri, çocukları.. Haluk Ulusoy'la şu sıralar arasından su sızmayan Bakan Fikret Ünlü'yü de belki davet ederler.. Ye, iç, yat, gez, bedava.. Oh ne ala! Sonuçta en az 75 kişi Japonya veya Güney Kore'ye gitmezse, bana yuh olsun! Bunları şimdiden, olacakları bildiğim için yazıyorum. Tekerlek kırıldıktan sonra yol göstermenin anlamı yok..
SENİ UNUTTUĞUMU SANMA..
Büyüklere dalıp, küçükleri es geçtiğimizi düşünmeyin.. Neydi o ‘‘Ümitler’’ rezaleti? Geçtiğimiz sene Slovakya'daki finallerde kepaze olmuştuk, şimdi de Yunanistan karşısında.. Oyuncuların hepsi, birer ‘‘kabadayı’’ adeta.. Futbol oynamaya değil, tekme atmaya çıkmışlar sahaya. İki pas yapmayı dahi beceremiyorlar. Allah aşkına, bu takımdan A milli takıma yükselecek bir tek futbolcu var mı? Dua edin de, ağabeyleri 40 yaşına kadar futbola devam etsin. Bizim kaderimiz bunlara kaldıysa, yandık.
Raşit Çetiner, çok çok dolgun bir maaşla ümit milli takımımızı çalıştırıyor. Yani, ‘‘şekil olarak’’ çalıştırıyor! Ümit milli takımı futbolcuları, eski bildiklerini de unutmuş. Disiplin sıfır.. Çetiner, ‘‘Yunanistan'da 1-0'dan sonra takımıma hakim olamadım’’ diye buyurmuş. O zaman müsaade et, biz gelip hakim olalım.. Yunanistan'daki maçtan bir gün önce gece otelde, Serhat'la aranızda herhangi bir olay geçti mi? Bunu bize açıkla da, takıma ne derece disiplin uyguladığını öğrenelim!
Sayın Çetiner.. İstifa, onurlu bir müessesedir. Ama, yalandan etmeyeceksin. Çünkü, istifa tek taraflıdır ve tavrını koyarsan kimse engel olamaz. Yok yok, sen etmezsin, bilirim.. Haluk Bey'in çiftliği öyle kolay kolay terkedilmez!
Yazının Devamını Oku