25 Şubat 2002
Şu Fenerbahçe'yi tarif etmekte zorlanıyorum.. Ne desem, nasıl anlatsam, ne şekilde yazsam? Vallahi de billahi de depresyondayım.. ‘‘Ya herro, ya merro’’ diyen Fenerbahçe, ofansif oyunu tercih ediyor. Anlayış olarak güzel.. Ama, takım forvetsiz.. Düşünün, çatışmaya giriyorsunuz, bir bakıyorsunuz silahınızda kurşun yok.. Oktay düzeldi düzelecek derken, neredeyse sezon bitecek.. Serhat, bir garip adam.. Ne zaman ne yapacağı belli değil.. Papatya falı mı açtıralım kardeşim? Milyonlarca dolarlık bir ekip, ümidini ölü toplara bağlamış.. Karşı taraftan birisi faul yapacak, topun başına Revivo veya Rapaiç geçecek de bir şeyler olacak.. Ölme eşeğim, ölme..
Rakip hızlı hücum denemesinde bulunurken, Fenerbahçe orta sahası problemli bir görünüm arzediyor. Çünkü, ofansif orta saha oyuncusu konumundaki Revivo ile Rapaiç, fiziki yetersizlikten ötürü geriye gelmekte doğal olarak zorlanıyor. Bütün yük, Ogün ile Simao'nun sırtına biniyor. Simao da dün beklenen performansını gösteremeyince, bu alan iyice sırıttı.
FORVETSİZ NEREYE KADAR
Denizlispor, Fenerbahçe'nin ‘‘atak oyun’’ düşüncesine aynı kartlarla yanıt verebilse, işi sağlama bağlayacak.. Ne var ki, o da rakibinin formasından ürküyor.. Muzaffer'in yaratıcılığı, teknik kapasitesi ve ofansif düşünce anlayışına ortak olacak futbolcu Denizlispor'da yok.. Ali Tandoğan 77 dakika neden kenarda? Bunu da Rıza Çalımbay'dan başka kimse bilmiyor..
İkinci yarıda Denizlispor savunmasının inanılmaz hatası sonucu, Serhat'ın golüyle Fenerbahçe öne geçiyor. Ondan sonra Denizlispor'un artan baskısı, Rüştü'nün bildiğimiz Rüştü gibi oynayışı ve Fenerbahçe'nin sahadan 3 puanla ayrılışı var.. Demek ki, takım tertibi gene değişmemiş.. Kaleciden solaçığa kadar oynayan oyuncuların tamamının adı Rüştü! Şimdi soruyorum: Böyle bir oyunla elde edilen galibiyet, Lorant'ı umuda sevk eder mi? Fenerbahçe, fikstür avantajından yararlanır ve bu talihiyle arayı kapar mı? Forvetsiz Fenerbahçe, nereye kadar gider? Zarafet, estetik ve beceriyi birarada sunan, savaşçı, agresif Fenerbahçe'yi görmek için çıkmaz ayın son çarşambasını mı bekleyeceğiz? Bu sorulara yanıtı Fenerbahçeli futbolcular verecek. Ama, gazete sütunlarında değil sahada... Ben cevap vermek isterdim.. Ancak, başta da belirttiğim gibi depresyondayım!
Yazının Devamını Oku 17 Şubat 2002
<B>LORANT,</B> usta bir poker oyuncusunu andırıyor. Beş benzemeze <B>‘‘almaz’’</B> geçip, sonra da <B>‘‘rest’’</B> çeken.. Öyle bir takım çıkarmış ki sahaya, buram buram ‘‘hücum’’ kokuyor. Nefes kapasitesi sınırlı Rapaiç, Revivo ile birlikte oynuyor. Abdullah'ı geri çekip, Fatih, Ümit, Zoran'la beraber, dörtlü savunma yaptırıyor. Orta alanda göbekte Johnson, sağında Ogün, solunda Rapaiç.. Ofansif orta saha Revivo, önlerinde Serhat'la Andersson..
G.Saray, orta alanda üstünlüğü ele geçirebilse ve kanatları kullanabilse; top tekniği yüksek, becerili, ancak mücadele gücü kendisine oranla fazla olmayan F.Bahçe'yi yıpratabilecek.. Ama, sarı-kırmızılı formayı giyenler, Avrupa'dan tanıdıklarımız değil.. Bunlar, onların ‘‘klonlanmış’’ hali.. Durum böyle olunca, F.Bahçe ‘‘sazı’’ eline alıyor. Hücum teşebbüsleri, ofansif düşünce zenginliği, hep sarı-lacivertlilerde.. Sağda Ogün, solda Rapaiç, ortada Revivo, G.Saray savunmasını ‘‘haşat’’ ediyor. Andersson'a gerekli ortalar yapılabilse, Serhat da biraz arkadaşlarına ayak uydurabilse, iş baştan çözülecek.. O zaman, Rapaiç'in ustalık kokan harika vuruşuna da belki gerek kalmayacak. Rapaiç'in kış uykusuna yattıktan sonra, durup durup turnayı gözünden vurduğunu belirtmemek haksızlık olur.. Müthiş frikiği de Mondragon'un becerili ellerine takılmasa, Kadıköy ‘‘Rapaiç’’ sesleriyle inleyecek. Erken zafere bir başka engel, Rapaiç'in vuruşuna dokunan Andersson'un ‘‘milimetrik’’ ofsaytı..
NE FARK EDER
İkinci yarıda G.Saray'ın beraberlik çabaları, bunda başarılı olacak beceriyi gösterememesi, zaten şöhretli olan ‘‘sinirsel zafiyetini’’ beraberinde getiriyor. Eller, kollar, kırmızı kartlar sahnede.. ‘‘F.Bahçe, acaba skorun üstüne yatmaya mı çalışıyor?’’ diye düşünürken, 50 bin seyircili filmin Marlon Brando'su Rapaiç, enfes bir hareketle Emre'den sıyrılıyor ve engelleme sonucu düşürülüyor. Emre kırmızı kartla dışarı ve G.Saray 10 kişi.. Ardından, Serhat'a kafayı yapıştıran Batista, sonra da Hasan Şaş oyun dışı.. En sonunda da Bülent Korkmaz.. Sen nasıl kaptan, nasıl bir lidersin Bülent? Yangına körükle giden bir kaptan olur mu?
Yedi kişiyle oynayan G.Saray'ın artık tek amacı, 90 dakikayı tamamlamak.. Hiçbir oyuncusu atılmadan, hükmen yenilmemek için bu sayıyla bitirmek ve fark yememek. G.Saray bunu başarıyor.. Oktay'ın ve Serhat'ın beceriksizliği sayesinde fark yemekten de kurtuluyor. Şimdi denecek ki, G.Saray yedi kişi kalmasa bu maç böyle bitmezdi. Hayır, hiç de öyle değil.. Ha sahada 11 hayalet, ha 7 hayalet.. Ne fark eder?
Yazının Devamını Oku 16 Şubat 2002
F.Bahçe, 50 bin taraftarı önünde ve olağanüstü destek altında, çok büyük avantaja sahip.. Ancak, dış yardım sadece motive edici bir güç.. Sonucu, sahadaki oyuncu performansı belirler. Sarı lacivertliler, G.Saray'dan fazla pres yapar, sahayı daha çok arşınlar, teknik becerisini konuşturarak topu akıllı kullanırsa, maçı kazanır.
HASAN ŞAŞ'A DİKKAT
Savunmasının ağır oyunculardan kurulu olması, dezavantaj.. Özellikle Hasan Şaş'ın iyi kontrol edilmesi ve sıkı markaj altında tutulması gerekir. Bence, bu maçta G.Saray'ın en tehlikeli silahı o.. F.Bahçe'nin orta sahası, birbiriyle uyum sağlayan, teknik ve koşan oyuncuların karmasından oluşmalı.. Forvette Andersson'un yapısal özellikleri gözardı edilmemeli ve kanatlardan gelecek ortalarla beslenmeli. Andersson'un yanında Oktay'ın oynatılması yerinde olur. Çünkü Oktay, her an maçın sonucunu değiştirebilecek kapasitede bir oyuncu..
Yazının Devamını Oku 10 Şubat 2002
Çin işkencesini bilir misiniz? Pek çok çeşidi vardır. Adamın iskemlede ellerini arkadan bağlar, kafasını arkaya yatırır, alnına su damlatırsınız. O damlalar, bir süre sonra insanı çıldırtmaya başlar. Daha bunun gibi niceleri.. Bir insanı konuşturmak mı istiyorsunuz? Çin işkencesine başvurun, ya da dünkü Yimpaş Yozgat-Fenerbahçe maçına benzer bir müsabakaya götürün. Hele hele ilk yarısına.. İlk 15 dakikada dili çözülmezse, ‘‘yuh’’ olsun!
Kim kimi tutmuş, hangi takım alan savunması yapmış, kimler görevini yerine getirmiş, bunların hepsi hikaye.. Ortada futbol var mı, futbol? Ben, ona bakarım.. Biri küme düşmemeye, diğeri şampiyonluğa oynayan iki ekip.. Hadi, düşmemeye oynayanı anladık. Ya diğerine ne diyeceksiniz? Yabancı ve bu iki takımı tanımayan biri maça gelse, ona ‘‘bunlardan birinin toplam değeri 100 milyon dolar’’ dense, hangi ekip olduğunu belki keşfeder.. Ancak, kesinlikle bu paralara inanmaz. Bu, resmen ‘‘hortumlama..’’ Sahada boy gösteren sarı lacivertli oyuncuların çoğu, Aziz Yıldırım'ın paralarını hortumlamış.. İlla da devlet hortumlanacak değil ya!
KİMYASI BOZUK
Fenerbahçe'de Andersson, Revivo ve Serhat'a Özgür, Timo ile Murat tarafından ‘‘kelepçe’’ vurulmuş. Hani, sıkışıp tuvalete gidecek olsalar, onlar da gidecek. Ancak, bu üçlü ‘‘gölge markajına’’ tabii tutulurken ve dar alanda sıkışıp kalırken, geriden onlara destek verecek bir tek adam yok. Herkes saklanmış, ‘‘gözlerimi kaparım, vazifemi yaparım’’ havasında.. Savunma, tat-tuz vermiyor. Her an, taraftarının yüreği ağzında.. Eczacılarla ortak mıdırlar, nedir? Ön libero pozisyonunda olan Simao, sakin, basit oynayan, gösterişi tercih etmeyen, çok yararlı bir oyuncu. Gene, takımının en iyisi.. Ne var ki, o da bu ‘‘silik’’ oyunda kolay fark edilemiyor.
Şimdi denecek ki, bir deplasman galibiyetinin bu kadar eleştirilecek yanı var mı? Elbette var.. İki gol de Yimpaş Yozgat savunmasının armağanı. İlki Murat, ikincisi Diallo'nun.. Onlar da olmasa, futboldan vazgeçtik, Fenerbahçe üç puanı da mumla arayacak.
Fenerbahçe'nin, daha önce de belirttiğim gibi kimyası bozuk.. Takım oyunu sıfır.. Estetik, zarafet, taktik anlayış, organize atak, ayağa pas, oyun planı, hak getire.. ‘‘Bu tablo ile nereye kadar’’ diye soracak olursanız, yanıtım hazır: ‘‘Gittiği yere kadar..’’ Artık ben de ‘‘Pollyanna'cılık’’ oynamaktan bıktım!
Yazının Devamını Oku 2 Şubat 2002
Ne tereciye tere satıyor, ne <B>‘‘İzafiyet Teorisini’’ </B>anlatıyoruz.. İşimiz, gittiğimiz maçın kritiğini yazmak, gördüğümüzü yansıtmak.. Bir hafta iyi şeyler yazdıktan sonra, ertesi hafta yermek, fikrimizin değiştiğini belgelemez.. O hafta öyle görmüşüz, bu hafta böyle.. Haa, işin geneline girersen o başka.. Bu nedenle, kesin ifadelerden kaçınmak lazım.. Şimdi diyelim ki, Simao'yu beğendik, ertesi hafta yeremeyecek miyiz? Herkes eleştirilerini kendine saklasın, bilmediği konularda ahkam kesmesin..
Fenerbahçe, Kocaeli karşısında çok iyi mücadele etti.. Hırslı, dinamik, ataktı.. Mükemmel mi oynadı? Hayır.. Ama, Samsunspor, İstanbulspor ve Ankaragücü maçlarına oranla bir gömlek daha iyiydi. Fatih, esas yeri olan stoperde güven vericiydi. Sağ kanat problemi çözülürse, stoperde oynaması daha yararlı. Ancak, Mirkoviç ve Mustafa Doğan'ın sakatlığı geçerse, ona gene sağ kanat yolu gözüküyor. Uche hata yapmadı, iki de gol attı. Göbekte oynayan Simao, çok teknik, ayağını iyi kullanan, pas yüzdesi yüksek bir oyuncu.. Forvette Andersson çok çalıştı, enfes bir gol attı. Her pozisyonda gözü kaledeydi ve mükemmele yakın oynadı. Ama, o kadar stresliydi ki, anlamak imkansız.. Faruk'la dalaştıkları pozisyonda, ‘‘kırmızı kart’’ anasının ak sütü gibi hakkıydı. Bir çuval inciri berbat etmesine, hakem Sebahattin Bitirim izin vermedi. Ne gerek var, böyle sinirli oynamaya?
MUSALLA TAŞI
Fenerbahçe bu hırsı ve mücadelesine, takım oyununu da katarsa belki bir şeyler yapabilir. Kolektif uyum şart.. Ancak, bu da zaman ister. Her yenilgide, aynı hikaye.. Efendim, dere geçilirken at değiştirilir miymiş? Eğer o at sana dereyi geçirttiremeyecekse, değiştirilir kardeşim.. Gelmiş bir yabancı, ‘‘musalla taşına’’ yatmasına ramak kalmış, komadaki hastayı hayata döndürmeye çalışıyor. Hemen, ona da teşhis konuluyor: ‘‘ölü yıkayıcı!’’ Beyefendiler, bu zatın ölü yıkayıcı olup olmadığını şu anda bilemeyiz.. Ama biz, bu takımın 1.5 sene antrenmanlarda iyi çalışmadığını, her gün Samandıra'ya giden muhabirlerden rapor aldığımızdan ötürü biliriz.. Biraz bekleyelim, eleştirilerimizi ona göre yapalım.. Fenerbahçe ne çekiyorsa, futbolu bilmeyen, olumsuz yazmanın ‘‘sanat’’ olduğunu sananlardan çekiyor.. Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az!
Yazının Devamını Oku 27 Ocak 2002
Agatha Christie'nin romanları gibi, sonunun ne olacağı belli olmayan, bol sürprizli, çok gollü ve kırmızı kartlı, seyir zevki, hata payı yüksek bir müsabaka izledik.. Ağır F.Bahçe savunmasını iyi test ettiği ayan beyan ortaya çıkan Ersun Yanal, hareketli, çabuk, dripling kabiliyeti olan Hakan Keleş ile Augustine'nin arkasına Faruk Namdar'ı koyarak, sarı-lacivertli defansı ‘‘abandone’’ etti.. İlk golü kendi kalesine atan ve kaleci Zafer'le birlikte bu sayıyı F.Bahçe'ye armağan eden Niyazi'nin de hatasını tamir edecek biçimde oyuna katılışı, sağ kanat bindirmeleri, A.Gücü'nün skoru bir ara 3-1'e taşımasında büyük rol oynadı. Faruk Namdar'ın enfes golünde Augustine'nin Hakan Keleş'inkinde Niyazi'nin payı tartışılmazdı. Üçüncü gol ise, ikinci golün kopya kağıdına konulmuş haliydi. Bu kez sağdan Hakan Keleş bindirdi, içeriye kesti, İsmet tamamladı. F.Bahçe savunması bu gollerde ‘‘seyirci’’ konumundaydı. Peki, ya savunmaya yardım etmesi gereken diğer oyuncular neredeydi? Onlar, orta sahada kendi aralarında sohbet mi ediyorlardı? Golün hemen ardından, A.Gücü savunmasının rakibe ‘‘nazire’’ yapışını gözlemledik. Abdullah'ın ortasında Ogün topu kale içine indirirken ve Andersson yükselerek boş kaleye bırakırken, Hakan Kutlu ile Gökmen de F.Bahçeli meslekdaşlarından farklı bir şey yapmıyordu.
REVİZYON ŞART
Her iki takımın defansı da kötüydü. A.Gücü, orta alan ve forvette, rakibine oranla daha aktif, üretken ve mücadeleciydi. Benzer görevler yapan Niyazi, Fatih'ten, İsmet ve Yılmaz ise Ogün ile Abdullah'tan daha fazla katkı sağladı takımlarına.. Ama, tüm bu olumsuz tabloya rağmen, F.Bahçe gene de 3 puanı alabilirdi. 25. dakikada takımı 1-0 galip iken Yusuf'un egoistçe bir davranışla kaçırdığı akıl almaz gol, F.Bahçe'nin kaderini hazırladı.
A.Gücü, hücumu seven, bol gol atan, çok gol yiyen, seyri keyif veren bir takım.. Futbolun güzelliklerini ön planda tutan, bundan kesinlikle taviz vermeyen, riskten hoşlanan bir ekip.. Ersun Yanal, Türk futbolunun geleceğinde önemli görevler üstlenecek, pırıl pırıl bir hoca.. F.Bahçe için ise vuslat gene bir başka bahara gibi görünüyor.. Uzun vadeli bir program ve revizyon şart.. Çabuk beklentiler, bol hayaller, korkarım ki, F.Bahçe'nin önümüzdeki yıllarını da olumsuz etkileyeceğe benzer.. Hiç kimse, günlük başarılarla kendi kendini aldatmasın.. Bu başkana da, taraftara da, yazık oluyor...
Yazının Devamını Oku 23 Ocak 2002
<B>FENERBAHÇE,</B> düşünce bazında bir <B>‘‘başkalaşım’’</B> yaşıyor. Ancak, teori henüz pratiğe yansımış değil.. Zaten, hemen bir değişiklik beklemek de olanaksız.. İyi futbol, estetik zenginlik, şimdilik seyirciye ‘‘lüks’’ gelen şeyler.. Galibiyet güzel, ama bunu getiren unsurlar çok fakir..
Fenerbahçe, kalesinde fazla pozisyon görmüyor. Samsunspor karşısında da, dün İstanbulspor önünde de bunu yaşadık. Rüştü, 41. dakikada ceza sahası dışında yatarak ayakla çıkardığı topun dışında, ilk yarıda meşin yuvarlağı elleriyle buluşturamadı. Savunmada Mirkoviç, Ümit ve Uche, sakin, telaşsız, gösterişten uzak, ama çok yararlı oynuyor. Önlerindeki ikili, Abdullah ile Ogün.. 53. dakikaya kadar sol kanatta ‘‘zorunlu askerlik’’ yaptırılmayan Abdullah, savunmanın önünü iyi kapattığı gibi, teknik becerisini daha rahat konuşturma olanağını buluyor. İlk golde, onun payı Serhat'a eşit.. Ogün ise fizik kapasitesi zorlanana dek başarılı.. Ne var ki, enerjisinin kendisine ihaneti sonuna kadar beklenmemeli.. Daha enerjik ve genç Hakan Bayraktar, bu mevkiinin ganyanı..
LAZETİÇ İSTİKRARLI!
Önlerindeki üçlünün sağ kanadında oynayan Lazetiç'te hiçbir değişiklik yok. En istikrarlı oyuncu o.. Gene pas veremiyor, topu doğru dürüst kullanamıyor.. Fatih Akyel'i ‘‘Godot'u bekler’’ gibi bekliyoruz. Lazetiç'i görünce, Fatih Akyel ‘‘bulunmaz Hint kumaşı..’’ Sol dışta Ali Akdeniz pasif. Oyunda hiçbir aktivitesi yok. Bunların ikisi de, Lorant'ın sevdiği ‘‘bol kanat organizasyonlu’’ oyun tipini sergileyemez. Ofansif orta saha oynayan Revivo, tam kıvamında değil. Zaten ilk yarı bitiminde de yerini Yusuf'a bıraktı. Forvette Andersson, ikinci golde Serhat'a yaptığı ‘‘asist’’ dışında yok. Gol attıracaksın ama, aynı zamanda atacaksın da.. Forvet oyuncusunun asli görevi, gol atmak. Serhat, kopuk kopuk. Ancak, iki gol atarak takımına hayat veren bir oyuncuyu devamlılığı yok diye eleştirmek, yersiz..
İstanbulspor, ‘‘orta şekerli’’ Fenerbahçe karşısında sadece koştu, mücadele etti, o kadar.. İlk gollük şutunu 52. dakikada Selçuk ile attı. Yoksa, topu 90'dan çıkaran Rüştü'nün şöhretine halel gelecekti.
Şu gerçeği kabul etmek gerek.. Fenerbahçe'nin şu anda en gereksinim duyduğu şey, sabır.. Önümüzdeki haftalarda puan kayıpları olsa bile, taraftarı bunu ya gösterecek, ya da gösterecek.. İşe ‘‘kısa vadeli’’ bakmamak lazım.. İleride başarı bekleniyorsa eğer, anahtarı sabır.. Sonunun ‘‘selamet’’ olup olmadığını görmek için, sabırdan başka hiçbir yol yok...
Yazının Devamını Oku 19 Ocak 2002
İş, sadece fiziği düzeltmekle hallolsa, iyi.. Ama, öyle değil.. Sınıfı geçmek için kimyan da iyi olacak.. Yoksa, geçerli not alamazsın.. Fenerbahçe'nin kimyası zayıf. Bir türlü iyi karışım elde edilemiyor. Dünyanın en büyük hocasını getirsen, ne yazar? Suyun bileşimini bilmeyenlere, kısa sürede kimyayı nasıl öğretirsin? Fenerbahçe'de takım oyunu yok.. Futbolu zevk vermiyor. Koşan adamı teknik değil, teknik oyuncusu yeterince mücadele edemiyor. Koşan adamları tercih edersen, top yapamıyor. İkisini karıştırayım dersen, oyun ‘‘çorbaya’’ dönüyor. Lazetiç diye bir adam var, ‘‘serseri mayın’’ gibi.. Ne zaman, ne yapacağını çözemiyorsun. Bir iyi hareketin ardından, öylesine komik şeyler yapıyor ki, şaşarsın.. Lorant da, ona bir devre sabredebildi. Ali Güneş sadece iyi mücadele ediyor, o kadar.. Kanat varyasyonlarını şekillendirecek nitelikte değil.. Forvetin etkili olabilmesi için, mutlaka Hasselbaink tipinde bir oyuncuya gereksinimi var. Atakları geriden başlatacak, iyi şut atacak, rakip savunmayı darmadağın edecek biri.. Ama, onu nereden bulacaksın?
MUCİZE BEKLENMESİN
Hiçkimse kısa sürede böyle bir bileşimdeki F.Bahçe'den mucize beklemesin.. Ne zaman takım oyunu oturur, iyi futbol sergilenir, kimyadan iyi not alınırsa, o zaman bir şeyler beklenir.. Kadronun iyi olması önemli değil.. Bireysel yetenek başka, takım oyunu başka.. ‘‘En uzun gün’’ adında, Normandiya çıkarmasını anlatan bir film izlemiştim. 22 başrol oyuncusu vardı ama, film berbattı. F.Bahçe'de de baş oyuncu çok, ancak ortaya iyi bir ‘‘film’’ çıkmıyor. Gene de sayısız fırsat yakalayıp, bunları değerlendiremediğini, Göksel engelini aşamadığını, yenilginin hakları olmadığını belirtmek, bir vicdan borcu.. 90 dakika süresince karşı kaleye 1-2 kez gelebilen bir rakibe kaybetmek, gerçekten çok acı.. Samsunspor, evinde oynadığı varsayılan Ankara'daki Beşiktaş maçı dahil, bütün maçlarını deplasmanda oynadı. Dışarıda 18 puan topladı. Dengeli bir takım ve sahasında çok canlar yakabilir. Ancak şurasını unutmamalı ki, hiçbir büyük takımı bu denli hazırlıksız ve beceriksiz yakalayamaz, bu kadar şanslı olamaz.. Üstelik kaleci Göksel de her maçta böylesine ‘‘mucizeler’’ yaratamaz!
Yazının Devamını Oku