7 Ağustos 2004
<B>İSTER </B>kızın, ister darılın.. Bu Fenerbahçe, bizim bildiğimiz Fenerbahçe.. Futbol fakiri, sahaya oyun yönünden en ufak şekilde ağırlığını koyamayan, 2-0 galip durumda iken avantajını koruyamayan, transfer yapmamış Çaykur Rizespor karşısında aciz duruma düşen bir ekip..
Hooijdonk’un biri penaltıdan olmak üzere attığı 2 gol dışında, Rizespor kalesi önünde parmakla sayılır tehlike yaratan sarı lacivertli takımda ne yaptığını bilen oyuncu sayısı çok az.. Orta alanın göbeğinde Aurelio, Ümit Özat, biraz da Hooijdonk ve yaptığı bariz hatalara rağmen bir çok golü önleyen Volkan.. Gerisi, sahada geziniyor.. Serkan sadece koşuyor. Luciano, Servet, Fabiano ağır. Mehmet ile Tuncay, kanatsız kanaryanın, kanat oyuncusu göreviyle oyunda tutulan adamları.. Ya o şişirilen Murat Hacıoğlu? O mu bu takımı kurtaracak? F.Bahçe forması biraz ağırdır, zordur onu taşımak!
Silindir gibi ezdiler
Çaykur Rizespor, ikinci yarıda Fenerbahçe’yi silindir gibi ezdi, çaydanlıkta demledi.. Beraberliği yakalamakla kalmadı, çok farklı bir galibiyeti de kaçırdı.. İnanın, Fenerbahçe açısından tarihi bir hezimet olurdu..
‘Bitli baklanın kör alıcısı olur’ demişler.. Fenerbahçe bize yıllardır bitli baklayı yedire yedire ‘Ülser’ yaptı.. Artık, herkesin gözü açıldı. Görmeyeni de ameliyatla tedavi ettirdiler.
Aziz Bey... Basını ‘Günah keçisi’ ilan edeceğine sen önce şu Daum’u bir sigaya çek.. Bu kötü futbolun hesabını sor, rapor iste.. Yoksa, Şampiyonlar Ligi öncesi durum çok vahim.. Takım başarılı olamaz, sahada tel tel dökülürse, sizleri İsmet Paşa dahi kurtaramaz.. Bu, böyle biline!
Yazının Devamını Oku 27 Temmuz 2004
<B>DAUM’</B>la Fenerbahçe’nin iplerinin kopacak hale gelmesinin başlıca nedeni bence, Alman hocanın muhtemel başarısızlıklara önceden kılıf hazırlamasıdır. Fenerbahçe şampiyon oldu ama, oynadığı futbolla kimseyi tatmin edemedi. Kaldı ki, taraftar sadece Türkiye’de elde edilen başarıyla avunacak durumda değil artık. Tribünleri dolduran o muhteşem seyirci ve Türkiye’deki milyonlarca taraftar, sarı lacivertlilerin Şampiyonlar Ligi’nde başarılı olmasını, en azından gruptan çıkmasını istiyor.
Birinci ve ikinci torbadan kuraya katılamayacak Fenerbahçe’nin devlerle boğuşması, bu kadroyla çok zor. Zaten Daum da bunu çeşitli demeçlerle dile getirdi. Yapılan transferler, Alex dışında dört dörtlük değil. Onun da ne kadar uyum sağlayacağını peşinen bilemeyiz. Daum zaman kazanmaya, çeşitli bahaneler uydurmaya, ‘bu şartlarda bu kadar’ demeye çalışıyor. Çünkü, Şükrü Saracoğlu Stadı’ndaki ilk Şampiyonlar Ligi yenilgisinde, tribünler onun aleyhine döner. Unutmamalı, futbolun gerçeğinde ‘dün’, hiçbir zaman yoktur!
Yazının Devamını Oku 3 Temmuz 2004
<B>OTTO Rehhagel</B>.. Milyonları peşinden sürükleyen ve adına <B>‘futbol’ </B>denilen sihirli oyuna kendini kaptırmışların unutmaması gereken bir isim.. O bir Kasparov, Karpov, Spassky, ya da Bill Gates değil.. Çünkü onlar, bilgilerini, sezilerini, hamlelerini sadece kendilerine saklayan, başkalarının öğrenmesine olanak tanımayan dahiler.. Yaptıkları işin gereği bu..
Otto Rehhagel ise, bildiklerini, gördüklerini, tecrübelerini, beyninin kıvrımlarında yenileşen fikirleri, başkalarının anlayışına sunmak ve onlara bunu en iyi şekilde uygulatmayı başarmak zorunda.. İşindeki becerisini ancak böyle kanıtlayabilecek.. Kısacası, aklını kendisine saklamak özgürlüğü ve kolaylığı, onun için büyük lüks..
Otto Rehhagel.. Sepp Herberger’in ülkesinin en büyük temsilcisi.. Werder Bremen’de 14 yıl teknik direktörlük yapan, 2.Lig’den aldığı ‘Bremen mızıkacılarını’ Alman 1.Lig’i ve Avrupa Kupalarında başarıdan başarıya koşturan adam.. Artık ‘elveda’ demek zamanı geldiğinde, Bremen’i ‘mızıkasız’ bırakan adam..
İşte o Rehhagel, daha sonra büyük paralar karşılığında Bayern München’e transfer oldu. Ama, sezonu tamamlayamadı. Üstelik, takım liderken.. Anlaşılan, ‘İmparator Franz’ takımda iki imparatorun bulunmasına, belki de ikincisinin birincisini yemesine fırsat bırakmamıştı!
Büyük düş kırıklığı içindeki Rehhagel, tam bir maceraya girişti.. 2.Lig’e düşen Kaiserslautern’in başına geçti. Hani, bir zamanlar Feldkamp yönetiminde şampiyonluğu kucaklayan, ligden düştüğü son maçta, başta Kuntz olmak üzere tribünlerde tüm eski yıldızlarının gözyaşı döktüğü Kaiserslautern’in..
Rehhagel, bu takımı da 2.Lig’den tekrar 1.Lig’e yükseltti. Kaiserslautern, çıktığı ilk yıl Alman 1.Liginde liderlik koltuğuna oturdu. Şu anda, ikinci Bayern München’in tam 7 puan önünde, koltukta poz veriyor. Hem de, son maçında Bayern’i 2-0 yenerek.. İmparator Franz’dan alınan intikamın acılığına bakın!
Bu inanılması güç olaylar ‘Grimm’den masallar’ değil, gerçeğin ta kendisi.. Otto Rehhagel’in başarısı, verdiği mesaj yüzünden de anlamlı:
‘Bir antrenör, çalıştırdığı takımda, sıfırdan 100’e kadar bütün değerleri üzerinde taşır.. 100’e kadar verebileni de vardır, sıfır olanı da..’
Ne demiş Machiavelli: ‘Koltuk kişiyi değil, kişi koltuğu yüceltir...’
ÖNEMLİ NOT: Bu yazı, Rehhagel, Yunan Milli Takımı’nın başına geçmeden yıllarca önce 10 Aralık 1997 tarihinde, tarafımdan kaleme alınmıştır. Yazıda, bir virgül değişikliği dahi yoktur. İsteyen, bu yazıyı 7 sene sonra aynen, bugüne uygulasın. (D.S)
Yazının Devamını Oku 15 Mayıs 2004
<B>SÜPER</B> Lig'de sezona <B>‘‘elveda’’</B> derken, gerçeği artık rahatlıkla açıklayabilirim: <B>‘‘Fenerbahçe doping yaptı.. Hem de en başından, sahasındaki son maçının bitimine dek!’’</B> Ancak bu doping, yakalanabilir türden değil.. Hiçbir doping araştırma merkezi, alınacak numunelerden sonuç çıkaramaz.. Çünkü bu, ekstradan enerji verici şey, Fenerbahçeli futbolcuların vücutlarına doğal şekilde enjekte ediliyor. İlacın formülü ise basit: ‘‘Taraftarın, yani onikinci adamın olağanüstü katkısı.. Tartışılamayacak gücü!’’ Bu muhteşem taraftar olmasaydı, Fenerbahçe bu sezon üçüncü yıldızı formasına kesinlikle takamazdı.
Yıllardır Şükrü Saraçoğlu Stadı'na gider gelirim.. ‘‘Berberimin dostu’’ diye nitelendiririm bu yeri.. Sinekkaydı traşla girdiğim stattan, sakallarım ‘‘perdah’’ yapılacak bir halde ayrılırım çoğunlukla.. Taraftarının kulübüne inanılmaz sevgisi beni duygulandırır, ürpertir, bambaşka dünyalara götürür.. O manzarayı anlatmam olanaksız.. Gelecek, görecek, yaşayacaksın..Yaşamayan bilemez, anlayamaz..
Aklınızdan çıkarmayın
Bugünler, sevginin doruğa çıktığı anlar.. Herşey güzel, herkes mutlu.. Ama, sarı lacivertli futbolcu, teknik adam ve yöneticilerin akıllarından çıkarmaması gereken şeyler de var:
Bu taraftara borcu, sadece şampiyon olmakla ödeyemezsiniz. ‘‘Şampiyon olduk’’ diye gerçekleri unutup devekuşu gibi başınızı kuma gömmemeli, balayı günlerinin çabuk geçtiğini unutmamalısınız..
Transferi akılcı yapıp eksik yerleri takviye etmeli, paraları sokağa saçıp yeniden ‘‘düş kırıklığı’’ yaratmamalısınız.
Üç yıl önce Şampiyonlar Ligi'nde 6 maçta tek puan bile alamamanın lekesini, bu kez en azından gruptan çıkarak mutlaka temizlemelisiniz.
Tanımlama
Çok yoğun duyguların yaşandığı böylesine ‘‘özel’’ bir günde, Malatyaspor karşısında sergilenen oyundan olumlu bahsetmek, ne yazık ki olanaksız..
Fenerbahçe'nin işe ‘‘olmuş- bitmiş’’ gözüyle bakması, öncesinde şampiyonluk kupasını kaldırdığı ve tur attığı bu maça hafta içinde daha sıkı hazırlanması gerekirdi.. İlyas ile Atilla'nın erken golleri, sarı lacivertli taraftarların sevincini kursağında bıraktı. Mkalele, Mithat ve İlyas enfes futbollarıyla orta sahayı tekellerine alırken, ileride Atilla Fenerbahçe defansını tek başına ‘‘darmadağın’’ etti. Bu ciddiyetsizlik, Fenerbahçe'ye hiç mi hiç yakışmadı. Kimsenin, bu kadar anlamlı bir geceyi berbat etmeye hakkı olamaz, olmamalı..
Yazının sonunda, gecikmiş bir borcumuzu da yerine getirelim isterseniz..
Kaleciden forvete kadar her yerde oynayan, maç boyunca çırpınan, susmayan, susturulamayan, takımını şampiyonluğa taşıyan Fenerbahçe taraftarı..
Size övgüler yağdırmak, benim çapımı aşar.. İyisi mi, tanımlamayı Shakespeare yapsın:
‘‘Amaç, sevgi uğruna ölmek değil, uğrunda ölecek sevgi bulmaktır!’’
Yazının Devamını Oku 10 Mayıs 2004
<B>YALIN, </B>devre arasında Denizli Stadı’nın hoparlörlerinden son günlerin hit parçasını seslendiriyordu: <B>‘Zalim.. Oyun bozan.. Sen de, bu büyü de yalan.. Gelip de bir tanem olmaya ne hakkın var..’ Fenerbahçe, ligin ikinci yarısında rakiplerine gerçekten çok ‘zalim’ davrandı.. Sekiz puan gerisinden geldiği Beşiktaş’ı yakalamakla kalmadı, 14 puan da geçti.. Trabzonspor’u da saf dışı bırakıp, liglerin bitimine bir hafta kala şampiyon oldu. Üç yıldızı formasına taktırmaya hak kazandı, yeni terfi etmiş çakı gibi bir ‘yüzbaşı’ edasıyla taraftarını selamladı..
Tebrikler şampiyon.. Tebrikler Aziz Yıldırım ve yönetim.. Hepinizi kutlarım.. Başta Hooijdonk, Ümit Özat, Aurelio, Nobre, Tuncay olmak üzere tüm futbolcuları ve de Daum’u...
Cins horoz
‘Cins horoz yumurtada iken bile öter’ derler.. Bu sözü kanıtlayan, lig dördüncüsü ve sezonun güçlü ekibi Denizlispor karşısında işi garantiye almak isteyen Daum, çift ön liberodan biri olarak, defansif özellikleri ağır basan Selçuk’u tercih etmişti.. Böylelikle Aurelio’nun da yükü hafifleyecek, kanatlarda Serhat ve Tuncay’a daha özgür oynama hakkı doğacaktı..
Üstelik, elinde Ümit Özat gibi bir ‘joker’ varken, bu değişiklik takımı olumsuz yönde de etkilemeyecekti. Nitekim Selçuk, hem Aurelio, hem de orta sahaya nefes aldırdı. Atatürk Olimpiyat Stadı’ndaki 2-2’lik Galatasaray maçından bu yana en olumlu futbolunu oynadı.
Aurelio, bitmek tükenmek bilmeyen enerjisiyle her yere koştu, gedikleri kapattı. Ümit, sol bekte de son derece başarılıydı. Savunmada hiç hata yapmadı, üstelik enfes bir kafa golü attı. Ömer Rıza ile Ersen Martin’e soluk aldırmayan Tomas, Luciano ve kaleci Volkan da kusursuzlar arasındaydı. İki golün sahibi Tuncay, maça adını yazdıran adam oldu. İleride Nobre çalışkan, Hooijdonk yararlıydı. ‘Siyah Lale’, ceza sahası dışından nefis bir şutla Fenerbahçe’ye ilk golü ve ‘kendine güvenini’ kazandırdı..
Fenerbahçe’nin bundan sonraki hedefi, Şampiyonlar Ligi.. Artık, elinden ne geliyorsa yapacak, geçmişin Avrupa’daki kötü izlerini silmeye çaba harcayacak.. Bunun için tüm enerjisi ve becerisini gözler önüne serecek.. İnançla, dirençle, taraftarıyla bütünleşerek...
Zalim.. Oyun bozan.. Bunu da başarmaya muktedirsin sen!
Yazının Devamını Oku 2 Mayıs 2004
<B>FENERBAHÇE</B> taraftarı, kendisini <B>‘jiletlenmiş’ </B>gibi hissediyor.. Acı, heyecan, zevk, ıstırap, tekmili birden.. Müslüm Gürses’in konserlerine gitseniz, bu kadarını birarada bulamazsınız.. Sigara tüketimi anında artıyor, ‘isordil’ aranan ilaç oluyor.. Hemen hemen her maça 1-0 yenik başlamak, bu muhteşem seyirciyi ‘kalp hastası’ yapmak, adetten midir?
Ankaragücü, ununu elemiş, eleğini asmış bir takım.. Düşme tehlikesi yok, UEFA Kupası’na katılma şansı da.. Oyun düzeni belli, tehlikeli oyuncuları da.. Karşısında koca bir 45 dakika boyunca ne önlem alabiliyor, ne doğru dürüst futbol oynayabiliyorsun.. Diyeceksiniz ki, Yılmaz’ın attığı enfes frikik dışında Ankaragücü’nün Fenerbahçe kalesine şutu yok! Peki, Fenerbahçe’nin ilk yarıda kaç tane? Bu bölümde takım tel tel dökülüyor, yıldızlar ayakta uyuyor.. Eskiden, Nobre, Hooijdonk, Ümit Özat, Tuncay dörtlüsünden ikisinin iyi oynaması maçı erkenden kurtarmaya yeterdi.. Bırakın ikisini, teki bile iyi değil, bu ıstırap dolu dakikalarda..
Yüzmüş yüzmüş, işin kuyruğuna gelmişsin.. Sofra hazır.. Bonfileler, biftekler, pirzolalar emrinde.. Sen diyorsun ki, ‘stresten midem ağrıyor. Ben bu yemeği şimdilik yiyemeyeceğim..’ Hadi canım sen de! Ne stresi? Koskoca profesyonellersiniz.. Milyonlarca doları ceplerinize koyarken, hayal bile edemeyeceğiniz hayatları yaşarken stres duyuyor musunuz?
50 bin rejisör
İkinci yarıya Fenerbahçe, Tuncay’ın yerine Semih’i alarak başlıyor.. Ve o Semih, sahaya adımını attıktan bir dakika sonra Fenerbahçe’yi beraberliğe ulaştıran golü kaydediyor.. Umuda yeniden yolculuk gündemde.. Bu yolculuğun filmini yöneten rejisör, seyirci.. Yani, tam tamına 50 bin rejisör var, 11 tane de aktör.. Aktörlerin içinde Marlon Brando rolüne en fazla yakışan Hooijdonk, akıl dolu frikik ve güzel bir kafa golüyle ‘rıhtımlar üstünde’ filmini unutulmayacak sonla noktalıyor.. İlk 45 dakikası seyirciyi ‘ruh hastası’ yapan, ikinci yarısı zevk ve heyecandan tiril tiril titreten maç, Fenerbahçe’nin şampiyonluk şansını son iki haftaya taşıdığı müsabaka olarak Süper Lig tarihindeki yerini alıyor..
Bu iş, nereye kadar gider? Öyle anlaşılıyor ki, heyecan son maçın 90’ıncı dakikasına dek sürecek.. Fenerbahçe belki şampiyon olacak ama, milyonlarca taraftarın çoğu ya ruhi tedavi görecek, ya da enfaktüs geçirecek.. Kimse palavra atmasın, gerçek böyle!
Yazının Devamını Oku 26 Nisan 2004
<B>FENERBAHÇE, </B>futbolun defalarca anons edilip de bulunamadığı maçta, Beşiktaş’ı evire çevire yendi. Hem de hiç zorlanmadan.. Karşısında öyle bir rakip vardı ki, formasından başka hiçbir şeyi Beşiktaş’a benzemiyordu..
Süper Lig, futbol açısından belki de en ‘vitrinsiz’ sezonunu yaşıyor. Üç takımın son haftalara dek şampiyonluk mücadelesi yaptığına falan bakmayın. Ortaya konan futbol çok kalitesiz.. Dünya üçüncüsü olmuş bir ülkenin şampiyonlukta iddialı iki ekibinin karşılaşmasını, bu takımları tanımayan biri izlese, kendini ‘mahalle maçında’ sanır.. Hadi Fenerbahçe neyse de, Beşiktaş kocaman bir ‘sıfır..’
Tribünler tıklım tıklım.. Medya, günlerdir bu derbiyi pompalıyor. Herkes heyecanla biraz futbol bekliyor. Ne gezer?
Cordoba bir felaket
Fenerbahçe’de oynamaya fazlaca gönüllü bir kaç futbolcu var.. Bunların başında Luciano geliyor. Hem Tomas’ın zamansız çıkışlarını örtüyor, hem de ilk yarıda Fatih’in hatalarını kontrol ediyor. İlk golün hazırlayıcısı da o.. Cordoba’dan topu kurtardı, Serhat’a ‘al da at’ diye ortaladı. Hoş, bu gole Luciano kadar Cordoba da ortak. Oscar Cordoba tam bir felaket.. Keşke sezon başında bıraksalardı da, İngiltere’ye gitseydi..
Savunmada Fatih ve Ali Güneş’in top kullanımları sınırlı.. Fatih’in hiçbir ortası, arkadaşlarına gitmiyor. Zaten ikinci yarının başında sakatlanarak yerini Selçuk’a bırakıyor. Orta sahada Ümit, ofansif oyunda başarılı. Serhat’a nefis bir gol pası verdi. Defansif oynayan Aurelio, takımın yükünü çekiyor. Tuncay kanatta etkisiz, ortaya gelince bambaşka biri olup çıkıveriyor. Nobre ve Hooijdonk eski günlerini aratıyor. Serhat’ı da maça damgasını vuran adam olarak belirtmek gerekir.
Hayalet gibi
Beşiktaş’a bir haller olmuş.. Bu takım, kısa sürede bu duruma nasıl geldi hayret! Oyuncuların büyük çoğunluğu, sahada hayalet gibi geziniyor. Oscar Cordoba müzelik.. Zago da öyle.. Pancu, Giunti farklı mı? Bunlar, bir zamanlar Türkiye’ye gelen en iyi yabancılardı. İnsan, neredeyse şaşkınlıktan küçük dilini yutacak.. İbrahim, Yasin, Ahmet Yıldırım, Kaan Dobra bu formlarıyla, vasat bir Süper Lig takımında dahi forma giyemez.. Bu takım toptan ‘SARS’ hastalığına yakalansaydı, böylesine düşüş gösteremezdi, inanın.. Hey gidi Lucescu hey.. Sen de bir zamanlar kartaldın!
Son sözümüz, Fair Play ödüllü Başkan Serdar Bilgili’ye.. Basını, statta öyle bir yere oturtmuş ki, vallahi helal olsun.. Kendimi, aslanların ortasına atılmış bir kurban gibi hissettim maç boyunca.. Bravo Bilgili, bravo Hüsnü Güreli.. Birer Fair Play ödülü de benden sizlere.. Bunu tam anlamıyla hak ettiniz!
Yazının Devamını Oku 19 Nisan 2004
<B>KİM</B> <B>‘Puan aslanın ağzında’ </B>diye buyurmuşsa, eksik söylemiş.. Bundan sonraki maçlarda ağzında değil, midesinde.. Becerikliysen, heyecanına, stresine hakim olabiliyorsan, elini uzatıp, çaktırmadan o puanı midesinden çalacaksın..
Machiavelli, ‘Aslan tuzaklara, tilki de kurtlara karşı koyamaz. Öyleyse tuzaklara karşı tilki, kurtlara karşı da aslan olunmalıdır’ demiş. Başarı için doğru strateji uygulamak şart.. Rakibini iyi etüd edecek, önlemlerini ona göre alacaksın..
Fenerbahçe, ‘kağıt üzerinde şampiyonluğun en büyük adayı’ titriyle çıktığı Samsunspor karşısında, tuzaklara karşı tilki olamadı.. Aşırı stres yüklüydü.
Çok heyecan çekti, çektirdi.. Üç puanı, elini sokup aslanın midesinden çalamadı..
Daum, sağ kanatta Mehmet Nas ile Celil’in bindirmelerine engel olabilmek amacıyla, Türkiye’nin en çabuk oyuncularından Fatih’i sol beke koymuştu. Top kullanma özürü ağır basan Fatih, sadece çabukluk özelliğiyle gerekli katkıyı sağlayamadı. Aynı şey, Ali Güneş için de geçerli. Kapasiten sınırlıysa, iyi niyet yetmiyor.
F.Bahçe’nin hamalı Aurelio
Orta sahada tüm yük Aurelio’da.. Rakibi ilk planda o karşılıyor. Çünkü, ne Serhat, ne Tuncay, ne de Ümit Özat, defansif anlamda Aurelio’ya yeterli desteği veremiyor. Adamın dört tane ciğeri yok ya.. Gene de bu takımın hamalı o..
Forvette Nobre pres yapıyor, rakibi kovalıyor, ama golcülük hüviyetinden de yavaş yavaş uzaklaşıyor. Hooijdonk bir bakıyorsunuz, savunmadan top çıkarıyor. Ancak, ileride kendisine yardımcı olacak arkadaş bulmakta zorlanıyor. Bu da, son hareketlerde hata payını artırıyor.
Samsunspor, böyle bir rakip karşısında sakin, akıllı, stresten uzaktı. Orta sahada sazı eline aldı, Neşet Ertaş ustalığıyla çaldı, oynadı. İlk yarıda Celil’in şutu üst direğin içine vurup çizginin dışına düşmese, galip de gelebilirdi. Özellikle Mehmet Nas, dört dörtlük oyunuyla maça damgasını vurdu..
Samsunspor beraberliği, Fenerbahçe için şok oldu. Elektrikler bile şoktan etkilendi ve stat bu sezon ilk kez karanlığa gömüldü.. Fenerbahçe’nin aydınlığa çıkabilmesi, kağıt üzerinde büyük ölçüde yitirdiği avantajını tekrar alabilmesi, tümüyle kendisine bağlı.. Bundan sonraki maçlarda sakin olacak, heyecanına gem vuracak, iyi futbol oynayacak.. Yoksa, yandı gülüm keten helva! Futbol, asla hata affetmez.. Hayal dünyasında gezinenlere iletelim, bu köprünün altından çok sular akar!
Yazının Devamını Oku