Paylaş
Star yazarı Ardan Zentürk de 25 Haziran 2018 Pazartesi günü gazetedeki köşesinde “Milletin bilge kimliği, izlenen antiemperyalist rotadan taviz vermedi, vesayet güçlerini püskürterek ‘milli demokratik devrimin’ büyük bir cephe kazanmasına yol açtı” yorumunu yapmıştı. Dün bu kavramla bir kez daha karşılaştım. Nerede mi?
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın başdanışmanı Mehmet Uçum’un yazdığı “15-16 TEMMUZ’DAN CUMHURBAŞKANLIĞI SİSTEMİNE TÜRKİYE’NİN DEMOKRATİK BİRLİĞİ MÜCADELESİNDE YENİ AŞAMA: 16 NİSAN” isimli kitapta.
16 Nisan’da kabul edilen Anayasa değişiklik metninin, yeni sisteme geçildikten sonra yayınlanan ilk Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin arkasındaki en önemli isimlerden biri olan Uçum, Alfa Yayınları’ndan çıkacak ve 15 Temmuz günü kitapçılarda yerini alacak kitabında bu kavrama çok geniş yer ayırmış.
Kurtuluş Savaşı’nı ve Cumhuriyet’in kuruluşunu “Kurtuluş ve kuruluş” olarak tanımlayan Uçum, Türkiye’nin Anadolu kapsayıcılığıyla verdiği kurtuluş mücadelesinin emperyalizmin hem klasik hem yeni sömürgeci yaklaşımlarına karşı tüm mazlum milletleri etkileyen 20. yüzyılın büyük başkaldırısı olduğunu vurgulamış.
Uçum’a göre 15 Temmuz 2016 gecesi yaşanan kalkışmaya halkın gösterdiği tepki de 21. yüzyılın “Milli Demokratik Halk Devrimi” olarak tarihe geçti ve dünyada benzer bir etki bıraktı. Uçum’un bu konudaki değerlendirmesi şöyle:
“Bu devrim, dünya tarihinin gördüğü en barışçı ve en geniş katılımlı halk devrimi olmuştur. Türkiye bu devrimle, İkinci Kurtuluş Savaşı’nı kazanmış ve ikinci kuruluşa yani Cumhuriyet’le başlayan birinci kuruluşu tamamlama aşamasına geçmiştir. 15-16 Temmuz Devrimi, antidemokratik iç iktidarları parçalamıştır. Yine gerici faşist çetenin (FETÖ’yü kastediyor) devlet içinden tasfiye sürecini başlatmıştır.”
Uçum, kitabında 16 Nisan’da kabul edilen ve 24 Haziran seçimlerinden sonra hayata geçirilen sistemi “ikinci kuruluş” olarak tanımlamış ve şu yorumu yapmış:
“Ülkemiz Cumhuriyet’le başlayan ilk kuruluşunu bu ikinci kuruluşla tamamlamak zorundadır. İkinci kuruluşun esasını demokrasimizi güçlendirmek oluşturmaktadır. Birinci kurtuluşla Cumhuriyet’i kazandık; ikinci kurtuluşla ise güçlü bir demokratik devleti inşa ederek kuruluş sürecimizi tamamlamak zorundayız.”
Mehmet Uçum ile aynı topraklarda büyümüşüz. Farklı yıllarda ama aynı yaşlarda üniversite okumak için köyden ayrılıp şehre gelmişiz. Ailelerimiz de yakın tanışır. Entelektüel kapasitesi yüksek bir isim. Sol/sosyalist jargona da çok hâkim. Bunu bildiğimden kendisine “Milli demokratik devrim, Lenin’e, Stalin’e ve Mihri Belli’ye atfedilen bir kavram değil mi” diye sordum. “Benim kullandığım ‘Milli demokratik HALK devrimi’. Onlarınki ‘kadrocu ve darbeci’ bir devrim tezi” yanıtını verdi.
Uçum’un kitabını okuduktan sonra, Mihri Belli’nin YÖN dergisinde yayınlanan ve 60’lı yıllara damgasını vuran yazılarındaki Milli Demokratik Devrim tezlerine göz attım.
Mihri Belli, Sovyet devrimi lideri Lenin’in Bolşevik devrim öncesinde ortaya attığı ama sonradan “bütün iktidar Sovyetler’e” yaklaşımı ile sahiplenmediği “kapitalist olmayan yol” “milli demokratik devrim” tezlerinden çok fazla etkilenmişti.
“Antiemperyalist oluşu”, “Halk vurgusu”, “Dünyanın bütün mazlum milletlerine rehberlik etme arzusu”, “Milli güçler arayışı” ve “aşamalı geçiş yöntemi” hesaba katıldığında, Uçum’un çizdiği çerçevenin de o tezlere çok benzediği kanaatine vardım.
Bir tarafta muhafazakârlığı ve milliyetçiliği ile övünen bir iktidarın önderlik ettiği dönüşüm, diğer tarafta sol/sosyalist bir devrim tezi. Pratikte hiçbir benzerlik olmasa da kitabı okuduğunuzda teoride her şeyin çok benzeştiğini siz de göreceksiniz.
Paylaş