Paylaş
İlanı okuduğumda ilk anda Peter Blatty’nin “The Exorcist–Şeytan” romanındaki başkahraman Peder Joseph Dyer gibi birini aradıklarını düşündüm. Peder Dyer’in 12 yaşındaki Regan adlı kızın içindeki şeytanı çıkarmaya çalıştığı sahne aklıma gelince de tüylerim diken diken oldu.
Haberlerde, çağrışımı nedeniyle ürkütücü de bulduğum ilanın “Kur’an ve Sünnet ışığında Şeytanla mücadele edecek insan eğitimi” başlıklı doktora tezini yazan akademisyen için adrese teslim verildiği iddia edilmişti.
Akademik makalelerin toplandığı internet siteleri ile YÖK’ün internetten erişilebilen “tez merkezi”ne baktım. Gerçekten de bu başlıkta çok fazla akademik çalışma bulamadım. “Hadislere göre şeytan”, “Ayet ve hadislerde şeytan” gibi makaleler çoktu ama ilandaki başlığa uyan tek bir doktora tezi vardı.
137 sayfalık tezi açıp okudum. Özetle söylemek gerekirse şeytanın, insanı doğru yoldan çıkaracak, harama, günaha sevk edecek, ibadetini engelleyecek faaliyetlerine dikkat çekiyor ve insanın şeytanla en iyi mücadele şeklinin “dini ve ahlaki açıdan doğru yerde (haramdan ve günahtan uzakta) durmak” olduğunu anlatıyordu.
SARAÇ: KUL HAKKI BOYUTU VAR
Bazı akademisyenler, üniversite yönetimlerinin kendi istedikleri kadrolarla çalışma arzusunu “özerk üniversite” açısından bir hak olarak niteleyebiliyor. Ancak, bu şekilde adrese teslim kadrolar da bir eşitsizlik ve haksızlık yaratıyor.
Dün sabah, ilk iş YÖK Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç’ı aradım ve “Hocam, kim haklı? ‘Birlikte çalıştığımız kadroları alma hakkımız var’ diyenler mi? Bunun bir adaletsizlik olduğunu düşünenler mi” sorusunu yönelttim. Yanıtını aynen aktarıyorum:
“Yönetim ve idari işler söz konusu olduğunda üst yöneticiler kriterleri yerine getirmeleri şartıyla kendi ekipleriyle çalışmak isteyebilir. Ancak burada ‘akademik liyakat’ söz konusu ve daha nesnel davranılması gerekiyor. Alt uzmanlık arayabilirsiniz ama burada kamuoyunu yaralayan şey, Türkiye’de, hatta tez başlığı verilmek suretiyle yeryüzünde sadece bir kişiye uyan ilanlar verilmesidir. Bu tür ilanlar akademiye zarar vermektedir. Olayın başka bir boyutu da var. O da ‘kul hakkı’dır. Burada devletin bir kadrosu, yani eve götürülecek ekmek, rızık söz konusudur. Hak eden biri dururken hak etmeyen biri o kadroyu alırsa kul hakkı yenmiş olmuyor mu? O nedenle basına yansıdığında, öğrendiğimizde bu tür ilanları hemen iptal ediyoruz.”
KÜLTÜR MESELESİ
Prof. Saraç, söz konusu ilanın iptal ettirildiğini söyledi. Üniversitenin internet sayfasında da ilanın iptal edildiği duyuruldu. Saraç’ın verdiği bilgiye göre üniversiteler araştırma ve öğretim görevlisi alırken bu tür sorunlar yaşanmıyor, çünkü alımlar YÖK üzerinden belirli kriterlere göre yapılıyor. Ancak söz konusu olan öğretim üyeleri olunca YÖK sadece kadro izni veriyor, ilan verme ve seçme işini üniversiteler yapıyor. Saraç, öğretim üyelerinin üniversite tarafından alınması uygulamasından vazgeçmek istemediklerini belirterek şöyle dedi:
“Bu, üniversitenin özerkliği açısından çok önemli. Ancak, aşırı tanımlamaya gidiyorlar ve bu tür sonuçlar ortaya çıkıyor. Biz kadro ilan iznini verdikten sonrasını takip edemiyoruz. Aşırı tanımlamaları basına yansırsa fark edince iptal ettiriyoruz. Her yıl üniversitelere bu konuda uyarı yazısı gönderiyoruz ama bu bir kültür meselesi. Bu kültürün üniversitelerde yerleşmesi gerek.”
Prof. Saraç’ın dikkat çektiği “kul hakkı” meselesi son derece önemli.
İslam’da şeytanın insanı en çok teşvik ettiği ve şehitlikte bile affı olmayan bir günahtır “kul hakkı yemek”. Adı “İslami İlimler” olan bir fakülteye, şeytanla mücadeleyi öğretecek birini ararken kul hakkının çiğnenmesi çok büyük çelişki değil midir?
Paylaş