Paylaş
Duruşmada “Kandırıldım” diyerek mağdur rolüne bürünmüşken, o gece önlerinde terör estirdiği gazetecilerin ülkenin aynı zamanda hafızası olduğunu da unutmuştu. Güç gitmiş, geride sadece kıytırık bir yalan kalmıştı.
Darbeci askerler Hürriyet ve CNN Türk binalarına girdiklerinde tarih 16 Temmuz 2016, saat 03.29’du.
15 Temmuz 2016 Cuma günü, Ankara’dan İstanbul’a gelmiştim. Ebru Baki ve ekonomi müdürümüz Sefer Levent ile Boğaziçi’nde, Avrupa Yakası’nda bir balık lokantasında buluşmuştuk. Hava muhteşem, Boğaziçi ve İstanbul inanılmazdı. Tam balıklarımız gelmişti ki yan masalardan “Bir şeyler oluyor, askerler köprüyü kapatmış” sesleri gelmeye başladı. Sonra Kuleli Askeri Lisesi’nin önünde askeri bir hareketlilikten söz ettiler. Derken Ankara’dan telefonlar gelmeye başladı. Herkes aynı şeyi söylüyordu: “Jetler çok alçaktan uçuyor, büyük patlama sesleri geliyor.”
Uçakların ses hızını aşarak gerçekleştirdiği patlamalara sonik patlamalar denildiğini o gece öğrenmiş olduk. Birçok kişi gibi biz de “Terör alarmı ya da tatbikattır” demeye başlamıştık. Ancak Boğaz’dan bir askeri gemi, ardından da bir denizaltı geçince iyice tedirgin olduk.
Ankara’daki kaynaklarımı aramaya başladım. ‘Jandarma ve Hava Kuvvetleri’nde yoğunlaşmış Fetullahçı bir kalkışma’ tanımını işittiğimde saat 21.40 olmuştu. Sefer Levent ile gazete binasına gitmeye karar verdik. Boğaziçi Köprüsü ve E-5 kapalıydı. İkinci köprünün ayağından TEM’e çıktık. Bir süre ilerledik ve trafik tamamen durdu. Arabadan inip yürümeye başladığımızda saat 23.00’tü. İnsanlar, radyolardan neler olup bittiğini anlamaya çalışıyordu. Yaklaşık bir saat olmuştu yürümeye başlayalı. Radyolardan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın sesi geliyordu. Nihayet en öndeki aracı geçip barikata ulaştık.
Barikatı askerler kurmuşsa gözaltına alınma, karşıya geçirilmeme riski olabilirdi. Ancak biraz daha yaklaşınca barikatları polisin kurduğunu gördük. Yolları tanklara kapatmak için atılmış çok zekice bir adımdı. Yan yollardan TEM’e çıkan araçlara otostop yapmaya başladık. Gazeteye vardığımızda 01.00 olmak üzereydi. Başbakan, komutanlar, bakanlar, siyasetçiler televizyonların canlı yayınlarına bağlanıp darbe karşıtı mesajlar veriyordu.
CNN TÜRK’Ü VE HÜRRİYET’İ SUSTURMA BASKINI
Cumhurbaşkanı’nın CNN Türk’te yayımlanan çağrısı, hurriyet.com.tr’nin son dakika haberleri, darbecilere karşı çok etkili olmaya başlamıştı. Tam gazetenin 1. sayfasına son haberler ekleniyordu ki bir helikopter sesi duyduk. Bir helikopter gazetenin ortasındaki boşluğun hemen üstünü kapatan alana inecek gibi oldu ama altının boşluk olduğunu fark edince yeniden havalandı. Çatıya inemeyince garajdaki boş alana yöneldi. Sonradan öğrendik ki helikopter, Hürriyet binasına gelmek üzere havalanmadan önce askerlere ‘kama düzeni’ ile ‘birerli avcı düzeni’ öğretilmiş. Eğer helikopter çatıya inebilseydi, askerler Hürriyet ve CNN Türk’ün olduğu binaya kama düzeni ile inecekti. Bu olmadığı için birerli avcı düzeni ile girdiler.
VUR EMRİYLE GELDİ, SERT KAYAYA ÇARPTI
Güvenlikçileri etkisiz hale getirmişlerdi. Hürriyet’in olduğu tarafa geldiklerinde kendilerini merdivenlerin önünde karşıladık. En önde, en deneyimlimiz olan Hürriyet Daily News Genel Yayın Yönetmeni Murat Yetkin vardı. Murat Yetkin’in önüne dikildiği yüzbaşının adının Süleyman Ahmet Kaya olduğunu, darbecilere dava açıldıktan sonra duruşmalarda öğrendik. Binaya girdiklerinde saat 03.29 idi. Dönemin İçişleri Bakanı Efkan Ala’yı arayarak destek istemiştim. Saati kesin bilmemin nedeni bu telefon görüşmemizin kaydıdır.
Murat Yetkin, darbeci yüzbaşıya sesini de yükselterek bütün komutanların, bakanların konuştuğunu hatırlatıp sık sık “Askerliğinizi yakmayın” diyordu. Karşımızdaki yüzbaşı gergindi. Önce “Emirleri uyguluyorum” diye söze başlasa da Murat Yetkin’in emirlerin kanunsuz olduğunu söylemesi üzerine sertleşiyordu. Arkasındaki altı askere emirler yağdırıyordu. Erlerin korktuğu her hallerinden belliydi ama parmakları hep tetikteydi. En büyük endişem kazara birinin tetiğe basması, ardından kaotik bir ortamda silah kullanılmasıydı. Neyse ki Murat Yetkin, “Burada silahlı kimse yok, o silahları indirin” dediğinde ortam biraz yumuşamıştı.
Arkasında duran erlerden Burak Altınbaş, duruşmadaki ifadesinde şöyle diyordu: “Helikopterden inmeden önce Yüzbaşı Süleyman, ‘Yanlış yapanı vurun’ emri verdi. İçeride de ’Yaklaşan olduğunda ateş edin. Siz Türk askerisiniz, dokunulmazlığınız var’ dedi.” Erler ilk fırsatta polise teslim olsa da darbeci Yüzbaşı Kaya, insanları vurma konusundaki kararlılığını, biz bahçedeki polis zırhlılarını siper alarak bahçe duvarının dışına çıktığımızda gösterdi. Polislere ateş etti. Desteğe gelen bir vatandaşın o kurşunlarla yaşamını yitirdiğini duruşmalarda öğrendik. Aynı duruşmalarda darbeci Yüzbaşı Kaya’nın savunmasını da dinledik. Gayet soğukkanlı bir şekilde şöyle diyordu: “Ben de kandırıldım. Baskın sırasında bir odada televizyonda Erdoğan’ın konuşmasını duyunca durumu anladım ve teslim oldum.”
GÜÇ GÖSTERİYORDU AMA TERLİYORDU
Oysa baskın, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarından üç saat sonra gerçekleşiyordu. Üstelik, Murat Yetkin ile birlikte kendisine daha Hürriyet’in merdivenlerindeyken darbe girişiminin, bir kalkışmanın parçası olduklarını açık bir şekilde anlatmıştık. O da bize silah doğrultma da dahil orantısız tepkiler göstermişti. Münakaşa sırasında sürekli cep telefonu ile konuşmuş, kimi zaman mesajlaşmış ve Hürriyet yayınını durdurmak için binanın şalterini indirmek de dahil somut adımlar atmıştı. Yaptığı her şeyin kanunsuz olduğunu bilen birinin gerginliğini yüzünde görmek mümkündü. Güç gösteriyordu ama terliyordu ve terleri alnından iki yanağına doğru akıyordu.
Elindeki G3 piyade tüfeği ve belindeki beylik tabancası sayesinde ‘küçük dağları ben yarattım’ havasıyla girdiği Hürriyet binasında, saklandığı güvenlik odasındaki çatışmada yaralandı. O odadan korkak ve tedirgin adımlarla çıkıp teslim oldu. Duruşmada “Kandırıldım” diyerek mağdur rolüne bürünmüşken, o gece önlerinde terör estirdiği gazetecilerin ülkenin aynı zamanda hafızası olduğunu da unutmuştu. Güç gitmiş, geride sadece kıytırık bir yalan kalmıştı.
Paylaş