Paylaş
Mevlana’nın o güzel sözlerinden sadece biri...
Vali Köşger devam etti; “Adana’nın en güzel özelliği bütün bu işleri yapan, bu harika işleri çıkaran, bu lezzetleri yapan insanların bunu güler yüzle sunmalarıdır. Her gittiğimiz yerde insanlar işlerini en güzel şekilde yaptıklarını ifade ederek o konuda da iddialarını sürdürerek, tevazu içinde mütevazı bir biçimde işlerini yapıyorlar. İşte Adana’nın farkı budur...”
Türkiye’nin her yerine gittim, Adana’ya da çeşitli vesilelerle birçok kez gittim.
Festivalleri bir kentin süsü gibi görüyorum.
Adana bu konuda çok mesafe aldı.
Bu yıl daha da organize olmuşlar; festival alanı büyümüş, etkinliklerin sayısı ve etkisi artmış.
Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar da; Adana’yı farklı yapan detaylardan bahsetti.
Ve ekledi; “Adana’nın eşsiz güzelliklerini tanıtma fırsatı yakaladığımız için heyecanlanıyoruz. Adana çok özel bir kent. Olağanüstü zenginlikleri bir arada barındıran dünyadaki ender kentlerden biri. Binlerce yılın ve çok sayıda medeniyetin biriktirdiği yemek kültürü ve lezzeti de Adana’yı eşsiz yapan özelliklerdendir. İklimimiz güneşli, insanımız sıcak Adana’ya bir kez gelen zaten Adana’dan vazgeçemeyecektir.”
Başkan Karalar’ın dediği gibi Adana sıcaktı.
Ve hepimizi bir lezzet yolculuğuna çıkardılar.
Adana daha güzel anlatılamazdı
GASTRONOMİ insanları birleştiren bir konu... Adana’da düzenlenen “Bereketli Topraklar Üzerine Tarımdan Turizme” başlıklı panellerde çok sayıda konuşmacı vardı.
Araştırmacı yazar Nurettin Çelmeoğlu; “Her bölgenin lezzetini sırasıyla doğası, tarihi, kültürü ve eğitimi oluşturur. Adana suyu bol, toprakları bereketli, bereketi sofralara akseden bir şehirdir. Kazılarda 5 bin yıl önce burada siyez buğdayı yetiştirildiği keşfedildi. Bazı araştırmalar bu buğdayın orijininin bu bölge olduğunu iddia ediyor, bunlar son derece gurur ve heyecan verici bulgular” dedi.
Anadolu’da böyle çok öykü var.
Bize düşen bunu anlatmak, Anadolu’yu tanıtmaktır.
Adana’nın en çok bilinen markalarından Onbaşıların’ın sahibi Tayyar Zaimoğlu Adana’nın kimliğini özetleyen bir konuşma yaptı ve dedi ki; “Adana’da kimse karın doyurmak için yemez. Keyif için ve zevkle yemeğini yer. Bütün yemeklerinde aşk vardır, heyecan vardır. Adana kebabı bir marka değeri haline geldi. Ancak Adana’da 500’e yakın yöresel yemek de var. Ev yemekleri, mangalda pişenleri, turunçları, tatlıları, sokak lezzetleri, deniz ürünleri var. En lezzetli kefal havyarı mesela Adana’da çıkarılır. İçtenlik, samimiyet ve lezzet Adana’da asla değişmez.”
Adana daha güzel anlatılamazdı.
Hedef bu lezzetleri
dünyaya tanıtmak
EN başta İtalya, Fransa, İspanya olmak üzere festivalleri bir turizm hareketine çeviren başarılı ülkeler var. Onlara farklı yapan bu festivallerin insanların takvimine çok önceden işlenmesi ve dünyanın her yerinden misafirler ağırlaması...
Turizmde katma değer de böyle yaratılıyor.
Galiba bizim en büyük eksiğimiz de bu...
Artık daha kapsamlı, güzel festivaller yapıyoruz.
Ama önemli olan bu etkinlikleri yılın belirli dönelerinde tekrarlamamız.
Adana Portakal Çiçeği’yle nisanda, Lezzet’le de ekimde festivaller yapıyor.
Adana gibi gastronomide iddialı şehirlerin hedefi bu etkinlikleri 12 aya yaymaları gerekir.
Bir de bu organizasyonların Turizm Bakanlığı sayesinde uluslararası boyut kazanmasında fayda var.
İşte o zaman tam anlamıyla bir festivaller şehri olma yolanda adımlar atılır.
Cezerye ve turunca
hayır diyemedim
BENİM gibi eti az yiyenler için Adana’da birkaç gün geçirmek kolay değil. Her zaman bulamayacağınız lezzetler önünüze gelince insan zorlanıyor. Adana kebabını, ciğeri tattım, şırdana hayır dedim. Ama cezerye ve turunç tatlısını geri çevirmedim. Dönüşte de kendimi üç günlük detoksa soktum. Bir sonraki Adana ziyaretimde hedefim kebaba, ciğere dokunmadan ev yemekleri olacak.
Tutucu damaklara yeni tatlar
Marka Uzmanı Yelda İpekli’nin moderatörlüğünü yaptığı panelin konusu “Tutucu damaklara yeni tatlar” dı.
Gerçekten de Adana, Gaziantep gibi geleneksel mutfağı olan yerlerde farklı denemeler yapmak zor...
Ama başarılı olmuş iyi örnekler de var.
Yerellik budan sonra turizmin en önemli kavramlarından biri olacak. Ve inanın Türkiye bu konuda çok şanslı... Ama bildiğimiz yöntemlerle değil; dünyanın bizi anlayacağı dilden bunu yapmalıyız. Artık iyi şeflerimiz var ve yereli evrensel değerlerle harika yorumluyorlar. Onlara şans vermeliyiz. Ama önce Türkiye’yi daha iyi anlatmalıyız.
Paylaş