Paylaş
Ve benim de defalarca yazdığım bir konuya dikkat çekti.
Yelkenbiçer şunları söyledi: “Pandemi öncesinde birçok insan iklim kaynaklı sorunların çocuklarımızın ve hatta torunlarımızın başına geleceğini düşünüyordu. Ama tüm dünyanın bir anda yüzleştiği ve tüm paradigmaları değiştiren Kovid 19 bize risklerin nasıl da bir anda gerçek olabildiğini göstermiş oldu. Hatta bu olgunun adı iklim riski de değil resmen iklim krizi ve bizler tam olarak bu krizin ortasındayız. Renginden çağrışım yapabileceğimiz üzere yeşil kuğu bize iklimle ilgili bu yıkıcı gerçekleri hatırlatan bir kavram. Yeşil Kuğu kavramıyla ifade edilen, iklimle ilgili düşük olasılıklı ancak yüksek yıkıcılıktaki riskleri belirten küresel senaryo, artık hepimizin ajandasında yer almalı.”
Amerikalı motor ve jeneratör şirketi Cummins firmasının Çevresel Sürdürülebilirlik Direktörü Paul Hayes EGİAD’ın konuğuydu ve Yelkenbiçer bu toplantıda böyle bir konuşma yaptı.
Cummins 1919 yılında kurulmuş; sürdürülebilirlik alanındaki çalışmalarıyla bilinen bir şirket...
Birleşik Krallık Galler Prensi Charles Cummins’i merkezine doğayı, insanı ve gezegeni koyması nedeniyle Terra Carta Mührü vererek ödüllendirmiş.
Özetle şunu söylemek gerekir.
Şirketlerin algısı, marka değeri artık sadece ürettikleriyle değil; doğaya, çevreye yaptığı katkılar dikkate alınarak da değerleniyor.
Yelkenbiçer’in şu söyledikleri de önemli: “Yeşil kuğuyu daha iyi bir dünya için, bir davetiye, bir giriş bileti olarak düşünebiliriz. Yeşil Kuğu, değişen paradigmalar, değerler, zihniyetler, politikalar, teknolojiler, iş modelleri ve diğer tüm faktörler temelinde, derin bir sistem değişimini temsil ediliyor. Kuşaklar arası eşitliğe, dengeli, kapsayıcı ve çevresel anlamda sürdürülebilir değer yaratmaya odaklanmalıyız.”
Yürekten katılıyorum.
Yeni kovid modeli oluştu
hızlı toparlanma dönemi
BİZİM gibi gelişmekte olan ülkeler dalgalanmalara alışık... Zaten toplumsal reflekslerimiz de gelişen ülke insanlarından farklıdır.
Krizlere hızlı tepkiler verir, çıkışlar da bir hayli hızlı olur.
New York Times’taki bir yazı dikkatimi çekti.
Şöyle bir başlık atmışlardı.
“Borsanın Kovid modeli: Her panikten daha hızlı iyileşme...”
Hisse senetleri, koronavirüsün Omicron çeşidinin ortaya çıkmasından sonra çılgınca bir sallandı. Çünkü yeni mutasyonun hızlı yayıldığı, ekonomilere zarar verdiği yazılıyordu.
İki yıl önce Kovid-19 patlak verince de piyasalar karışmış ve düşüşler yaşanmıştı.
Tabii para piyasaları için en kötü şey belirsizliktir.
Ama Omicron varyantı hakkında aşıların ne kadar koruma sağladığı da dahil olmak üzere hala çok şey bilinmiyor. Buna rağmen finansal piyasalar haberleri önceki krizlere göre kendini daha hızlı tedavi etti.
Uzmanlar işte buna yeni bir model diyorlar.
Kovid birçok dengeyi, algıyı, alışkanlığı, refleksi de değiştirdi.
Benzer tepkiler sadece piyasalarda değil; günlük hayatta da gözlemleniyor.
Şahsen dalgalanmalara alışık Türkiye’de de benzer parametreleri görüyorum.
Sonuçta pandemiden çıkardığımız dersler var.
Atlas’a cevap veremedim
BİRÇOK şey değişiyor.
Ama bizde siyasetin tonu değişmiyor.
Geçen akşam yemek yerken televizyonda haberler açıktı.
Meclis’te bütçe görüşmelerinde tansiyon yükselmiş, yumruklar konuşmuştu.
Oğlum Atlas yemeği bıraktı.
Ve bana dönerek “Gerçek mi oyun mu” dedi.
Cevap veremedim.
Bakım evleri değil
yaşam köyleri öneriyorum
BİZDEKİ istatistikleri tam bilmiyorum.
Ama Amerikan gazetelerindeki haberde şöyle bir soru sorulmuştu: “Her 8 saniyede bir Amerikalı 65 yaşına giriyor. Bu insanlara nasıl bakıyoruz, nasıl bakmalıyız, sosyal hayatlarını nasıl planlamalıyız?”
Türkiye nüfusu belki de en genç ülkelerden...
Bu bizi elbette avantajlı hale getiriyor ama uzmanlar 2050’den sonra bizde de benzer bir tablonun çıkabileceğini söylüyorlar.
2050 uzak bir tarih gibi gözükse de değil.
Bizim aile yapımıza, örf ve adetlerimize, geleneklerimize güveniyorum.
Ama gelecek hepimiz için farklı olacak.
O yüzden yaşlanan nüfus için yeni altyapılar, yeni yaşam köyleri kurmalıyız.
Bu yaşam köyleri Amerika’da olduğu gibi sosyal alanlarıyla donatılmalı, sağlık başta olmak üzere birçok hizmeti de verebilmeli.
Türkiye’de ne yazık ki; örnek kurumlar yok.
Devlet de bu alana getireceği teşviklerle katkıda bulunabilir.
Bugün sağlıksız fiziki koşullarda bakım evleri var.
Ama ben bakım evleri değil; yaşam köyleri öneriyorum.
Paylaş