Paylaş
Bazen bilgisayarımın başına koşup sayfalar dolusu yazmak, düşündüklerimi, hissettiklerimi sayfalara dökmek, kendimle dertleşmek istiyorum. Bazense tam tersi oluyor. Yazıya nasıl başlayacağımı bilemiyorum. Bir cümle yazıyorum, bir paragraf; sonra siliyorum. Bir daha ve en başa... Okuyorum, beğenmiyorum, siliyorum, yeniden yazıyorum.
Yine öyle oldu.
Yazamadım; Özden’in arkasından ilk cümleyi yazamadım, boğazım düğümlendi, elim tuşlara gitmedi. Bir “veda” diyemedim. İçimdeki hüzün demlensin, biraz düşüneyim, sessiz bir yas yaşayayım istedim.
Dün sabah erken kalktım; hem de çok... Gecenin sessizliğini tercih eden ben, bu sefer sabahın sessizliğinde buldum kendimi... O günü hatırladım; Çeşme’de Özden’in evindeki geceyi... Sezen’in yeni CD’si çıkmıştı. Dinledik. Özden, Berna, ben... O şarkıya takıldı kaldı, çok sevdi. Kaç defa dinledik, hatırlamıyorum. Sanki Sezen tek bir şarkıya CD yapmıştı. Ben de öyle yaptım. O şarkı fonda; geçtim bilgisayarımın başına... Bu yazıyı öyle yazdım.
Bazen daha fazladır her şey... Göründüğü gibi değildir. Fazladır, eksiktir. Ve ancak bunu siz bilirsiniz. İçinizdeki ses, belki de gerçekleri dile getiren tek sestir.
Şarkıdaki gibi...
“Bir eşikten atlar insan... Yüzüne bakmak istemez yaşamın, o kadar azalmıştır anlam. “Ama fazla da üzülme, hayat bitiyor bir gün... Ayrılıktan kaçılmıyor. Hem çok zor hem de çok kısa bir macera ömür; ömür imtihanla geçiyor. Ben bu yüzden hiç kimseden gidemem gitmem; unutmam acı tatlı, ne varsa hazinemdir. Acının insana kattığı değeri bilirim küsemem. Acıdan geçmeyen şarkılar biraz eksiktir...”
Özden Kaptanlar’ı Türkiye “Herşeyi bilen dişi Nostradamus” olarak tanıdı. Ben ona “umut dağıtan kadın” diyordum. Öyleydi. Müthiş bir altıncı his; herkese nasip olmamış bir duygu moderatörüydü. Ona “astrolog” demek; sadece böyle hitap etmek büyük haksızlık olurdu.
Bazıları gibi bu işin ticaretini yapmadı. O; umut isteyenleri seçti, onlara yol gösterdi. Bir anlamda yaşamın koçluğunu yaptı. Aslında “Hayatı anlamlandıran şeyleri anlattı” insanlara, hayatı kendi gözünden bakabilmeyi gösterdi, olumsuz gibi gözüken bir olayın yaşamımıza nasıl olumlu bir şey katabileceğini gösterdi. Hayatın kötü yanlarını da sevebilmeyi öğretti, o anları yönetebilmeyi...
Bir yazısında şöyle demişti.
“Hayatın zalimliklerine, haksızlık ve ucuzluklarına karşı dürüst, adil ve şefkatli kalabilmek kahramanlıktır. Bunu yapabilenlerimiz; kendi hayatlarımızın ve çevremizin kahramanlarıyızdır aslında... Tüm kahramanlar yalnızdır.”
Kendisini tarif etmiş aslında...
O umut arayanların kahramanıydı.
Kalabalıklar içinde yalnız kalan bir kadındı.
Bunu bilerek yapardı, insanları izlemek için, hayata üçüncü gözden bakabilmek için...
Yine o şarkıdayım; takıldım kaldım. Bittikçe başa aldım. “Bazen...” dedim kendi kendime...
Daha fazladır her şey...
Yıldızların o ışıklı fırçası azıcık değmeden; bu şahane hüzün tablosu tamamlanmıyor.
Nurlar içinde yat Özden...
Bir gün bile niye Özden’e sormadım
Bu yazıyı Özden Kaptanlar; 14 Şubat 2012’de, Milliyet Ege’deki köşesinde yazmıştı. Arşivden bulup çıkardım. O tarihte kanserle henüz tanışmamıştı. Yazıyı yeniden okuyunca; “Her şeyi bilen kadın bunu da bilmiş” diye düşündüm. Yani kanserin onu gelip bulacağını ve bulduğunda nasıl davranması gerektiğini... Her şeyi bilen kadını bu kadar iyi tanırken, kendimle ilgili geçen bu 25 senede bir tek bir şey sormadım. Çünkü benim için o “umut dağıtan kadın”dı. Ve öyle kaldı.
YAŞAMAK
Kimse ölüm kelimesini konuşmak istemiyor. Sanki ölmeyecekmişiz gibi. Örneğin doktora gittiniz. Kontrollerde kanserli hücreler olduğu tespit edildi. Doktorunuz, “Sizde kanser var” dediğinde ve doğruyu söylediğinde, ne kadar şanslı olduğunuzu o anda tahmin bile edemezsiniz.
Vücudumuzda ne olduğunu bilmek hakkımız aslında. Gerçek acı gelir. “Neden ben? Daha yapacaklarım vardı. Bazı şeylere doyamamıştım” dersiniz. Öğrenince insan ölüme de hazırlık yapar aslında. İçini korku ve endişe kaplamıştır.
“Neden ben? Şimdi ne yapacağım?” sorularından sonra, garip bir sukunet... Yarı şokta sakinlik ve kabullenme... Doktorunuz ve çevreniz size bir çuval moral sözcükleri söyler.
Yakınlarınız güçlü durmaya çalışır ve artık kansere “Merhaba...” deme sakinliği gelmiştir.
En azından hastalığa hazırlanır, cesaretlenirsiniz.
Ne de olsa hepimiz öleceğiz. Gezerken evlere bakarım; “Kaç kişi şu anda kanserle mücadele ediyor? Kaç kişi ölüme yattı?” diye düşünürüm.
Sizin ölüm düşüncesiyle aranız nasıl acaba?
Hiç düşündünüz mü? Belki ölüm birçok acı çeken insan için beklenen sevgilidir.
Ben ölüm konusunda kaderciyim.
Tanrı beni bu dünyaya gönderdi, “Sen savaşını yap, ne zaman biteceğine ben karar veririm dedi” diye düşünüyorum.
Mutlu ve kaliteli her anın şerefine diyorum.
Ölmeye yattığımızda güzel, çirkin an, bilgilerimiz, tecrübelerimiz bizimle gelecek çünkü! Sabırlar, mutlu anlar, kolaylıklar hepimizle olsun diyorum.
Hem de son anımıza kadar!
Çünkü biz gerçekten ölmüyoruz ki... Yeni bir yolculuğa çıkıyoruz, o kadar... Kanser vs. bahanesi.
Sadece “Oyun bitti” deriz, olur biter.
(Not: Özden Kaptanlar’ın kaleminden “Yaşamak...”)
Paylaş