Paylaş
Sevilen Şarapları’nın yeni adımlarını, yeni fikirlerini, dünyanın bir başka coğrafyasında gerçekleştirdikleri yeni oluşumları anlatacaktım.
Pazartesi günü Coşkun Güner, Enis Güner, Nedim Atilla’yla birlikte İstanbul’da keyifli bir akşam geçirmiştik.
Değerli meslektaşım Nedim Atilla, yine yapacağını yapmış, çok güzel bir kitap yazmıştı.
“Batı Anadolu Şarap Kültürü” adlı kitap bugüne kadar çıkmış ve bu Ege coğrafyasını anlatan en güzel eserlerden biriydi.
Güner Ailesi, Sevilen’in kurucusu İsa Bey adına bu kitabın sponsorluğunu üstlenmişti.
The Park Hyatt’ın Genel Müdürü Harun Dursun o gece bizleri ağırlamış ve şefin müthiş yemekleri ile Sevilen’in son dönemde ödül alan şaraplarını tatmıştık.
Ve elbette Türkiye’yi, gelişen bağcılığı, şarapçılığı, markalarımızı, onların ataklarını konuşma fırsatı bulduk.
Dönüşte; hem Nedim Atilla’nın kitabını okumaya, hem de bugünkü yazımla ilgili notları kendi defterime geçirmeye başlamışken, çok tatsız, hepimizi üzen bir haber geldi.
Sevilen’in Yönetim Kurulu Üyesi, Güner Ailesi’nin neşe kaynağı, bizler için de çok candan bir dost Rasim Güner kalp krizi geçirmişti.
Hemen Enis’i aradım, sesi kötüydü, “maalesef...” diyebildi.
* * *
Nasıl pazartesi akşamı İstanbul’daki yemeğimiz benim için unutulmazsa, bir unutulmaz gün de Rasim Güner’le Denizli’de yaşamıştık.
İzmir’den Hürriyet Gazetesi yazarı Ertuğrul Özkök, Ekonomi Müdürü Vahap Munyar ve Enis Güner’le birlikte bir helikoptere binip Denizli Güney’e gitmiştik.
Hepimiz çok etkilenmiştik. 30 bin dönümden fazla dikilmiş bağlar karşımızdaydı; Güney’in ne Bordeux’dan, ne Moltalpulcino’dan, ne Montalcino Siena’dan farkı vardı.
Belli ki, müthiş bir emek harcanmıştı ve Denizli Güney sayesinde Türk şarapları yeni sürprizlere açıktı.
Enis ve Murat Güner’le neredeyse çocukluğumuz beraber geçmişti, o yüzden aileyi yakından tanıyordum. Üçüncü kuşak görev başındaydı; kendi aralarında iş paylaşımı yapmışlardı. Murat finansı, Enis pazarlamayı, Sabri satışı, Cem Menderes’teki bağların yöneticiliğini, Rasim Güner ise üretimi üstlenmişti.
Yani Denizli’deki o olağanüstü, yıllarca büyük bir emekle yetiştirilmiş ve Türkiye’nin en iyi bağları arasına girmiş Sevilen tesislerinin baş mimarı Rasim Güner’di.
Rasim; vitikültür uzmanıydı. Vitikültür; bağcılık bilimi ve uygulamasına verilen addı. Bağların bulunduğu iklim ve toprak koşulları, üzüm çeşidinin seçimi, bağların tesis edilmesi, aşılama, hastalıklar ve daha pek çok konu ile ilgilenen bir bilim dalıydı.
* * *
Rasim Güner, o gün bizi bağların tamamını gezdirdi. ATV’lere bindik; bağların arasında dolaştık, durduk, konuştuk. Her üzümün hikayesini dinledik. Elbette, her üzümün kendine göre öyküsünü ve anısını da paylaşarak. “Haydi Rasim...” demesek, akşama kadar anlatacaktı. Anlamıştık ki, karşımızda Türkiye’nin yetiştirdiği en önemli bağcılardan biri vardı. Daha da önemlisi işine aşıktı, Denizli Güney’in bağlarının Türk şarapçılığında nasıl milat olduğunu bir kez daha anladık.
Enis de Murat da işlerine tutkuyla bağlı olan insanlardı. Tıpkı babaları gibi... Sevilen’de herkes böyleydi. Görev bölümü yapılmış, herkes dört elle işine sarılmıştı. Doğal olarak başarılar da gelmeye başlamıştı. Sonra müthiş bir yemek yedik, bağların arasında... Yemekleri bizzat kendisi yapmıştı, yaptırmıştı. En ince ayrıntısına kadar... Beyazla yenecekler, rozeyle yenecekler, kırmızıyla yenecekler...
Ertuğrul Özkök’ün “Arta kalan zamanda” CD’sini dinledik; sonra Sezen Aksu’yu... Enis ve Rasim Güner bize Fransızların o meşhur “terroir” kavramını anlattı.
Yani toprağın ve üzümün aşkını...
Bunun yanına insanın tutkusunu, bilgisini ve emeğini...
* * *
Bağcılığın içinde tutku yoksa yapılması çok zor bir iş... Seveceksiniz ve çalışacaksınız...
Sabredeceksiniz... Kendinizi adayacaksınız...
Türk şarapçılığı işte böyle bir insanını kaybetti, Rasim Güner’i...
Rasim; candan, hayatı seven, sohbeti keyifli, neşeli, insan sever, adam gibi bir adamdı.
Nur içinde yatsın...
Paylaş