Paylaş
Aslında Omicron ile birlikte sürü bağışıklığının olacağı ve Kovid’in bir grip gibi yaşanacağını düşünüyorduk.
Ama Omicron’un bulaşıcı ve etkili alt varyantları devreye girince en başa dönmüş olduk.
Çin’in Wuhan’ında yeniden karantina uygulanmaya başladı. Wuhan’da üç günlük sıkı tedbirler var.
Aslında herşey Wuhan’daki bir hastadan başladığına göre hepimizin dikkat etmesi gereken bir döneme giriyoruz.
Salgın etkisi tırmanmadığı sürece kapanma beklemiyorum.
Çünkü hiçbir ekonominin bunu kaldırması mümkün değil.
Hele durgunluğun konuşulduğu bir dönemde...
Yaz olunca mecburen kalabalıkların içinde buluyorum kendimi...
Görüyorum ki eski alışkanlıklar geri geldi.
Sarılmalar, kucaklaşmalar, öpüşmeler yine başladı.
En azından bunlara dikkat edebilsek; bir süre daha mesafeyi koruyabilsek.
Biliyorum çok zor...
Ve insan her şeyi çabuk unutuyor.
Ama başta Çin’den ve dünyanın her yerinden gelen bilgiler gösteriyor ki zor bir kış bizi bekliyor.
Örneğin İzmir Valisi Selim Köşger uyarmış ve demiş ki: “Vaka sayılarında ciddi bir artış var. Yasak yok ama herkes kendi tedbirlerini almalı.”
Bence de...
Kovid vaka sayısının kayıt altındakilerinin çok üstünde olduğunu da hatırlatmak isterim.
Bodrum mu Çeşme mi?
Klasik karşılaştırmadır.
Ben yapmıyorum ama yapan çok oluyor.
Oysa her yerin başka bir kimliği var.
Bodrum ayrı, Çeşme ayrıdır.
Öyle olmalıdır.
Ama biz her yeri her yere benzetmeye çalışıyoruz.
Güzelim Alaçatı’yı maalesef mahvettik.
15 yıl öncesini arayanlar için yazıyorum tabii...
Bu halinden memnun olanlar vardır.
Ama şunu anlamıyorlar.
Birbirine benzeyen mekanlarla, benzer temalı mağazalarla, işletmelerle iş yaptığınızı zannedersiniz.
Sonra bir bakarsınız; o eski ilgi kalmamış.
Elbette bunu anlamanız zaman alır.
Çünkü temmuz, ağustos aylarında her yer kalabalık, her yer dolu.
Ama o kalabalık ne kadar katma değer yaratıyor, gelen bir daha gelmek istiyor mu?
Bence Alaçatı mı, Bodrum mu karşılaştırmaları yapmak yerine biz bunları düşünelim.
Tabii tren çoktan kaçmadıysa...
Şiddetle tavsiye edilenler
listesinde İzmirli: Od Urla
Sezener ailesini çok uzun yıllardır tanıyorum.
Belki Türkiye’nin en istikrarlı ve eski işletmelerinden birinin sahibidirler.
Pizza Venedik bir klasiktir ve hepimizin sevdiği yerlerden biridir.
Günter Sezener’in başlattığı bu hikayeyi şimdilerde Osman Sezener devam ettiriyor.
Od Urla bana göre Türkiye’nin en iyi restoranlarından biri.
Ve öyle anlaşılıyor ki, artık dünyanın önemli gastronomi listeleri de yakın takip ediyor.
Opinionated About Dining, derecelendirme sistemine deneyim katan tek yemek anketi...
Her yıl en iyi restoranları listeleyen Opinionated About Dining, bu yılın en iyi 150 Avrupa restoranını yayınladı. Listenin başında Rasmus Munk’un Alchemist restoranı yer alırken, Türkiye’den de 3 restoran listeye girmeye hak kazandı.
Şef Maksut Aşkar’ın Neolokal restoranı listede 122. sıraya yerleşirken, OAD’nin ‘Şiddetle Tavsiye Edilenler’ listesinde ise şef Mehmet Gürs’ün Mikla restoranı ve şef Osman Sezener’in Od Urla restoranları yer aldı.
Eminim; gelecek yıllarda Od Urla listenin ön sırlarında yer alacak.
Ve yine eminim ki bu hikayeler birçok kişiye ilham olacak.
Bugün tavsiye yarın Michelin
Od Urla daha kurulmamıştı.
Günter Sezener ve yakın dostlarımız oraya giderken kendi pizzamızı kendimiz yapardık.
O günkü konuşmaları çok iyi hatırlıyorum.
Osman gastronomi eğitimi almış; çok iyi restoranlarda çalışıp kendini kanıtlamış genç bir şefti...
İzmir Ekonomi Üniversitesi’nin gastronomi bölümünün kurulmasında da görev almıştı.
Daha fazlasını yapmak, Avrupa’da, Amerika’da gördüklerini Türkiye’ye uyarlamak istiyordu.
Günter Sezener’in evi, şimdiki Od Urla işte o konuşmalardan çıktı.
“İnsanlar gelir mi?” diye çok konuşuldu.
Merkezin biraz dışında, zeytin ağaçlarının arasında bir yerdi.
Evet...
İnsanlar geldi, gelir...
İyi bir şey yaptığınızda, bunu iyi anlattığınızda ve istikrarlı olduğunuzda insanlar gelir.
Bugün Opinionated About Dining Od Urla’yı şiddetle tavsiye edilen listesinde gösterir.
Yarın da belki Michelin yıldızını bırakır gider.
Niye olmasın...
Her şey bir hayalle başlamaz mı?
Paylaş