Paylaş
Meğer birçok okurumun hassas noktasına parmak basmışım. Semtinden, yakın çevresinden örnekler yollayan, yok olup giden tarihten dertlenen meğer ne çok hemşehrimiz varmış.
Kimisi mahallesinde yıllardır virane şekilde duran bu yapılardan yakınmış, kimi bu metruk yapıların uygunsuz şekilde kullanımından ve çevre sakinlerini huzursuz eden hallerinden dert yanmış, kimisi de çökme riski nedeni ile yarattıkları tehlikeden çekindiklerini söylemiş.
Hepsi de haklı gerekçeler...
Türkiye’nin bu mirasına sahip çıkmak hepimizin gönül borcu olmalı...
Ve sayıları giderek azalan bu tarihi binalar için gerçekten de bir şeyler yapmalıyız.
***
Tabii en çok da şehrimizin canlı tarihi olan bu binaların, İzmir yangını ve hoyrat yapılaşmanın ardından elimizde kalan nadide değerler olmaları nedeniyle korunmaları, restore edilmeleri ve hayata döndürülmeleri gerekiyor.
Öyle anlıyorum ki; bu tür binalarla ilgili olarak yıllardır iyileştirme yönünde bir adım atılmaması da okurlarımızı sıkmış ve usandırmış.
***
“Ben doğduğumdan beri bu bina aynı” diyenler, yıllar içinde değişen tek şeyin her deprem veya kuvvetli yağışın ardından binadan eksilen parçalar, çöken kısımlar olduğunu söylemişler.
Restorasyonun zor bir iş olduğunu biliyorum.
Bilgi, tecrübe, en önemlisi ciddi bir kaynak gerektirir.
Yine de bu paraları harcamaya değer diye düşünüyorum.
Çünkü sonuçta ortaya çıkan yapı sadece bir bina değil, yaşayan tarihtir, canlanan anılardır.
8000 yıllık tarihi ile övündüğümüz şehrimizin az da olsa hayata geçirilmeyi bekleyen nadide yapılarını tekrar yaşama kazandırmak için mal sahipleri, belediyeler, valilik ve hatta bakanlıklara çok iş düşüyor.
Haydi niyetlenelim, haydi iş başı yapalım.
Bu yapıyı ayağa
kaldırmak için
ne bekliyoruz?
Mektupçu Valilik Konağı
BANA ulaşan eski yapı bilgilerinden en çok ilgimi çeken bu bina oldu. Hemen burnumuzun dibinde, şehrin tam merkezinde yer alan yapı, eski Vali Konağı olarak biliniyor.
Halil Rıfat Paşa Caddesi’nde yer alan konak, valilik olarak kullanımının ardından yıllarca posta idaresinin konuk evi olarak bölgenin “Mektupçusu” tarafından kullanılmış ve bu nedenle hem konak, hem de oradaki durak “Mektupçu” adını almış.
***
Bazı araştırma yazılarında Türkiye’nin en ünlü 10 köşkü arasında gösterilip sıra dışı hikayelerinden bahsedilen bu konağın Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım’ın İzmir’deki evi olarak bilindiği belirtiliyor.
1954 - 1978 yılları arasında bahçesindeki büyük çam ağaçları nedeni ile adını verdiği Çamlaraltı Koleji’nin ilkokul bölümü olarak hizmet veren yapı, daha sonraları yangınlar sonucu eskiyen hali ile ne yazık ki kullanım dışı kalmış.
***
İlerleyen yıllarda bahçesi bir süre açık hava sineması olarak kullanılmış ve hala afiş panolarından izler bulunuyor.
Her geçen gün doğa şartları nedeniyle yıpranan konak, alınan önlemlerle ayakta durmaya çalışsa da, bu şekilde kaderine terk edilirse, sonu geçtiğimiz günlerde yıkılan o güzel binadan farklı olamayacak gibi duruyor.
İşin sevindirici kısmı, hem belediyenin hem de valiliğin binanın değerini iyi biliyor olması ve bu konuda çalışmalar yapması... Mülk sahiplerinin de bu kurumlarla aynı doğrultuda hareket etmesi memnuniyet verici.
***
Görünen tek sorun zamanın aleyhte işlemesi.
Umarım restorasyona dair çalışmalar en kısa sürede netleşir, işlemler tamamlanır ve bu kıymetli yapımıza sahip çıkmanın gururunu hep birlikte yaşarız.
Tabii ki bunun için geç kalmadan ve sonra keşke demeden iş başı yapmak şart...
***
Ben de soruyorum.
İzmir için manevi bir değeri olan; Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım’ın İzmir’deki evi olarak bilinen bu yapıyı ayağa kaldırmak için ne bekliyoruz.
Bardağın dolu tarafı da var
HERKES 16 Haziran’daki televizyon buluşmasına odaklanmış gözüküyor.
Bu programların ne kadar özlendiğinin bir kanıtı...
Moderatörün kim olacağı bile bu kadar konuşulduğuna göre pazar gecesi Türkiye televizyon başında olacak gibi...
İsmail Küçükkaya deneyimli bir gazeteci, televizyon tecrübesi de oldukça yüksek; en iyi şekilde programı yöneteceğine inanıyorum. Eleştiriler olabilir; herkesi memnun etmek mümkün değil.
Benim için önemli olan işin esasıdır.
Yıllardır yapılmayan bir programın yapılıyor olması bile demokrasimiz adına önemli.
Bizde herkes bardağın boş tarafına bakmayı sevdiği için olaylara bazen farklı yorumlar getirebiliyor.
Bundan da kurtulmamız lazım.
Bardağın dolu tarafını unutmayalım derim.
Paylaş