Paylaş
Yeri gelmişken, arada bir boşluk bulmuşken sizlerle paylaşayım istedim.
İzmir Reklamcılar Derneği Başkanı Murat Türkay, tıpkı benim gibi “İzmir büyük köydür” yorumlarına fena halde içerlemiş.
Ve oturmuş, neden böyle olmadığını anlatan biraz da esprili bir metin hazırlamış.
Diyor ki...
“İzmir’in tembelliği efsaneden ibarettir...”
Neden böyle düşünüyor... Çünkü, Murat’ın kendine göre bir parametresi var. Aslında bu parametre, gelişmişlik kriterlerinin de en başında geliyor.
O da patent, marka, endüstriyel tasarım gibi kavramlar...
Belki birçoklarına bir şey ifade etmiyor olabilir, “Bize patent değil, asfalt lazım, otoyol lazım. İki bakan yetmez, dört bakan lazım” diye düşünebilirsiniz.
Ama emin olun ki, bu işler böyle değil.
Ne tek başına otoyol, duble yol, baraj, hızlı tren; ne de tek başına patent yetiyor.
Bunların hepsi bir arada olunca bir anlam ifade ediyor.
Ama Murat da “Bu kadar da haksızlık yapmayın. Yerden yere vurmayın. Günahtır kardeşim” diyor.
Aslında bıktığımız, çok da açmak istemediğim bir konu, ama bu konuşmaların sonu gelmeyince, farklı gündemlerin peşinde koşmak yerine, “Ne olacak bu İzmir’in hali” gibi soruların arkası kesilmeyince...
Ben de bugünkü köşemi Murat Türkay’a bırakmaya karar verdim. İşte o yazı...
* * *
“Geri kalmışlık” ve “tembellik” sıfatlarını öldüren, çürüten en önemli verilerden biri de biliyorsunuz, “Beyin Üretimi ve Yaratıcılık Gücü” verileridir. (Kafa karıştırıcı bir sürü sayısal verilere -döviz, pozisyon, hisse alımları, açıklar, fazlalar gibi kavramlara- karşın, ne kadar net değil mi? “Peki, sen değiştirmek için ne yaptın?” sorusunun işte, en somut yanıtı.)
Sektörümüz (Pazarlama İletişimi) için “marka” yaratımı, üretim, endüstri ürünleri ve ticaret için ise patent, faydalı model ve endüstri tasarımları üretimleri en spesifik, en net “Beyin Üretimi Gücü”nü ölçen göstergelerdir.
(Örnekse, güncel yerli otomobil üretimi üzerine yazılıp, çizilenler ve beklentiler konuyla ilgili her şeyi anlatmaktadır.)
Bu yüzden etrafta dolaşan “şehir efsanesi” söylemlere benim yanıtım, aşağıdaki tabloda verdiğim sayısal veriler oluyor, hep de böyle olacak. (Türk Patent Enstitüsü verilerinden aldığım sayılar 2010 yılı sonuna aittir.)
Önemli sekiz kentimizden yapılan “beyin ve yaratıcılık üretimi” sayıları şöyle...
Marka...
İzmir 13558, Bursa 10504, Denizli 2734, Eskişehir 2355, Gaziantep 4897, Kayseri 3426, Ankara 14574, İstanbul 112270...
Patent...
İzmir 65, Bursa 40, Denizli 3, Eskişehir 10, Gaziantep 12, Kayseri 21, Ankara 132, İstanbul 554...
Faydalı model...
İzmir 617, Bursa 637, Denizli 52, Eskişehir 118, Gaziantep 43, Kayseri 321, Ankara 707, İstanbul 3433...
Endüstriyel tasarım...
İzmir 2336, Bursa 3863, Denizli 714, Eskişehir 334, Gaziantep 809, Kayseri 1613, Ankara 3017, İstanbul 18855...
Kim diyorsa ki, “İzmir tembeldir!”, bu tablo o sözün tümüyle yalan ve “bir efsane” olduğuna dair en somut verilerdir.
Bence asıl bizim sorunumuz...
Gerçek değerin, farklılık ve yaratıcı fikirde oluştuğunu...
Her işi uzmanına bırakmanın gerekliliğini...
Fikre, uzmanlığa, “beyin üretimine” para ödenmesi gerekliliğini...
Başkasının yapıp, bizim yapamadığımız işin “ne kadar gereksiz” ve “para etmez” olduğu dedikodusunun yanlışlığını...
Başkasının yaptığı her işin, “çok pahalı” ve “alacalı olduğu” ön yargısının haksızlığını...
Uzmanlığımızın olmadığı alanda, dışarıdan uzman ekiplerle birlikte çalışmayı başaramamanın kayıplarını...
Kendimize itiraf edemememizdir.
Her işi “kendimiz bitirmeye çalışarak”, altından kalkamayıp...
İstanbul’a, Bursa’ya, Eskişehir’e, Kayseri’ye ve yaptıklarına bakarak kendimizi ve çevremizi ezmeye, yok etmeye devam edeceğiz.
Bu arada, “İzmir büyük bir köydür” saptamasının sonuçlarını ise sosyolojik yönden irdelemek gerekiyor. Ticaret, üretim gibi konular kastedilmiyorsa, tabii.
“Suskunluğumuz nezaketimizdendir”, ama “yiğidi de öldürmeyin.”
Paylaş