Paylaş
NE kadar da sevecen bakıyor o kız çocuğuna...
Ne kadar da doğal...
Ne kadar da içten gülüyorlar, eğleniyorlar...
Kim bilir neler anlatıyordu İsmail Abi, kim bilir hangi öyküsünü anlatmaya başlamıştı, kim bilir büyükler için bile karmaşık olan bir meseleyi kendine göre nasıl da basit hale getirmişti, kim bilir hayatta sert esen o rüzgarlar böyle bir buluşmada pamuk gibi olmuştur.
Eminim o kız çocuğu da İsmail Sivri’ye neler anlatmıştır, neler...
İsmail Abi, öyle bir adamdı.
Çocukla çocuk, büyükle de çocuk kalmayı tercih ederdi.
Çünkü bilirdi ki, büyük problemleri çözmek için aslında küçük adımlar atmak gerekirdi.
Çünkü bilirdi ki, büyüklerin başa çıkamadığı şeyleri küçükler dikkate bile almazdı.
Çünkü bilirdi ki, büyükler uzlaşmakta zorlanır ama küçüklerin karşısındakine elini uzatması bir dakika bile sürmez.
O yüzden...
Hep küçüklere öyküler yazdı.
Çocukları en iyi anlayanlardan biriydi.
Hayatı boyunca genç kalmayı bildi, hayatın hep eğlenceli yanıyla ilgilendi.
Yaşı ilerlese de her zaman çocukları iyi anladı.
Bakın fotoğrafa...
O eli hep çocukların omzundaydı, elindeydi.
Onları anlamak için aslında bu yeterliydi.
Bugünün gençliğini anlayamayan, mesajlarını kavrayamayan, 90 gençliğini kavrayamayan büyüklere, özelikle de siyasetçilere İsmail Sivri’yi örnek gösteririm.
15 gündür kimyası bozulanlara bu fotoğrafı gösterin, İsmail Sivri’yi hatırlatın.
“Yeşil Panjurlu Ev”, “Karınca Dostları”, “Yürekli Kaplumbağa”, “Atatürk Çocukları Çok Severdi” sadece çocuklar için değildi.
Çocukları anlayamayan büyükler içindi aynı zamanda...
Şimdi çocuklar, gençler onun için yazıyor.
(Not: İsmail Sivri 4. Çocuk Öyküleri Yarışması ödül töreni yarın saat 11.00’de İzmir Gazeteciler Cemiyeti Karataş Basın Lokali’nde gerçekleştirilecek.)
Ertuğrul Günay’ı takip ediyorum
BEŞ binden 20 bine çıktı Ertuğrul Günay’ın twitter takipçileri, Gezi Parkı olaylarından sonra da geometrik bir büyüme oldu. Geçenlerde 62 bindi, dün öğle saatlerinde baktım 70 bini geçmişti. Danışman filan kullandığı da yok, hesabından sorulara tek tek cevap veriyor, gelişmeler üzerine yorum yapıyor.
Önceki akşamki mesajını Orhan Veli’nin üzerinden yaptı.
“Güzel ağacım, sen yok olduğun zaman; biz de inşallah başka mahalleye taşınmış oluruz. Sabah ola, hayr’ola...”
Nasıl yorumlarsanız yorumlayın, ama şunu biliyorum.
Günay, bakanlığının son bölümlerinde belki bu kadar net değildi ama satır aralarına gizlediği mesajlarıyla yaptıklarını anlatmaya, yapamadıklarını da niye yapamadığını açıklıyordu.
Merak edenler, mesajlarına geriye dönüp bakabilirler...
“Başka mahalleye taşınmak” bir mesajdır, tahminim bu taşınma da yakındır.
Necati Şaşmaz
KONUŞTUKÇA sosyal medya yıkıldı. Nasıl yıkılmasın... 10 gün sabredip bunları söylüyorsan, söylediklerinin altına dublajı da yapılır, simultane tercümesi de... “Dublajını seyrettin mi?” diye soranlara, “Gerçeği daha komik...” diye cevap verdim.
Avrupa Birliği’ne kızıyorum ama
BEN Türkiye’nin dünyaya lazım olduğunu düşünüyorum. Ve elbette Avrupa Birliği’ne de... Avrupa Birliği’ne kızmıyor değilim. Hatta “ayrıcalıklı üyelik” fikri bile Avrupa’nın genel halini görünce daha mantıklı geliyor. Ama yine de Avrupa sürecinin temel haklar, özgürlükler, yargı bağımsızlığı konularında çok önemli olduğunu düşünüyorum. Ve bu gerginlik hoşuma gitmiyor. Çünkü Türkiye, bu dünyada yalnız değil ve evrensel kurallardan başka bir şansımız da yok. “Daha fazla demokrasi” beklentisi içinde olanların da savunabileceği başka değerler yok.
Paylaş