Paylaş
Çünkü, çok özel bir geceye gidiyordum.
Ve gecenin mesajı, “Şövalye ruhunu yeniden canlandırmak”tı.
Dumas, 19’uncu yüzyılın en tanınmış Fransız yazarlarındandı ve benim lise yıllarımın en önemli düşünürlerinden biriydi. Monte Cristo Kontu ve Üç Silahşörler’i başucumdan hiç ayırmamıştım.
Elbette “Son Şövalye”yi de...
Çok uzun yıllar unutulmayacak bu gecenin ev sahibi Bülent Akgerman’dı.
Küçük de bir not iletilmişti bizlere...
“Erkek erkeğe sohbet edeceğiz...”
Ne yapalım format böyleydi.
Galiba her davetli kendi çapında bir şövalye olacak, modern zamanların bir denemesini yapacaktı.
***
Kırk yıl uğraşsanız, bu kadar insanı bir araya getirmek çok zor olurdu.
Bunu ancak sevgili Bülent yapabilirdi İzmir’de...
İskoç viski markası Chivas Regal’in, şövalye ruhunu canlandırmak için “Chivalry Dinner” adı altında düzenlediği bu özel organizasyonlar daha önce İstanbul ve Ankara’da gerçekleştirilmiş, ama İzmir’de yapılmamıştı.
Tam 70 kişi; uzun bir masanın etrafına oturduk ve siyasetsiz bir sohbetin içine bulduk kendimizi...
Sizi bilmem, ama ben çok uzun zamandır siyaset konuşulan ortamlardan kaçmaya çalışıyorum. Siyasetin o kısır döngüsü, kara bulutları bir anda içimi kaplıyor ve saatlerce bu ruh halinden kurtulamıyorum.
“Türkiye gibi bir ülkede siyaset olmadan hayat devam edebilir mi?” diye düşünebilirsiniz.
Böyle düşünenlere artık bu geceyi örnek vereceğim.
Pekala da politik davranmadan, olduğu gibi, samimi, içten bir sohbetin içinde kendinizi bulabilirsiniz.
Hem de erkek erkeğe kalmışken...
Hilton’daki o gece tahmin edeceğiniz gibi ufak laf atmalarla başladı, birbirini çok iyi tanıyan, günlük hayatlarında da görüşen, konuşan, bir araya gelen bu dostlar “serbest kürsü” ortamı da bulunca... Kravatları gevşettiler; hatta kravatsız bir diyaloğun tam ortasında buldular kendilerini...
Bir hatırlatma daha...
Yemek öncesi bir şövalye maketinin önünde fotoğraf çektirmeyi de unutmadık.
Şövalyelik ruhunun gezindiği bir ortamı kaçırmamak, gelecekte bir anı kalsın diye...
***
Oldum olası semboller, benim hem yazı hayatımda, hem de gündelik yaşamı analiz etmemde çok önemli olmuştur.
Önümdeki şişeyi elime aldım.
Chivas Regal 12’nin arması taç sembolünden yola çıkarak hazırlanmış çelik bir kurdeleydi. Bu bir anlamda kardeşlik, onur ve cesaret içeren “Şövalye Ruhunu” sembolize ediyordu. Arma şeklinde kıvrılan kurdele, aynı zamanda C ve R harflerini örerek bir desen oluşturmuştu.
Hatırlıyorum, Alexandre Dumas’nın şövalyeleri daha fazlaya sahip olmak yerine, daha fazla var olmayı teşvik ediyordu. Ve asla centilmenlik dışına çıkmıyordu.
Marka yöneticileri reklam kampanyaları “Modern Zaman Kahramanları”yla bu algıyı kuvvetlendirmek istediklerini de söylediler. Yani asil, onurlu, dürüst şövalye ruhunu biraz da modernize ederek yeniden canlandırmışlar. Markanın sadece bir viski markası değil, temsil etmekten gurur duydukları bir yaşam tarzının sembolü haline dönüştürülmeye çalıştıklarını ifade ettiler.
Ne üretiyorsanız üretin, ne yaratıyorsanız yaratın, ona bir kimlik vermek zorundasınız. Markaları bir insandan farklı sakın hayal etmeyin...
***
İzmir Hilton’un Genel Müdürü Todori Kalamaris, bu gece için çok özel bir mönü hazırladıklarını söyledi. Yediklerimizi şimdi burada sıralamayayım. Ama yemeklerde kullanılan sosların Chivas’la hazırlandığını söylemekle yetineyim.
Hilton’un 31’inci katı bir stand up gösteri ortamına dönüştü.
Elbette Bülent Akgerman; hem ev sahibi, hem de masanın moderatörü olarak her yana söz verdi, her sözü de karşılıksız bırakmadı.
“Chivalry” gecelerinde bireysellik ve materyalizmin karşısına, arkadaşlık ve cömertlik konuluyor. Bu da bir seremoniyle yapılıyor.
Dediğim gibi çok uzun zamandır, siyasetsiz müthiş bir gece geçirdim.
Dostlar konuşurken, birbirlerine laf atar, takılırken, Alexandre Dumas’nın şövalyelerini de düşünmeden edemedim.
Dumas, bugün bu kitapları yazsaydı, modern şövalyeler nasıl olurdu, diye...
***
Çok eminim ki...
Bugünün şövalyeleri de...
Kutsal saydığı değerleri ölümü pahasına korurdu. Savunmasız ve acizleri korurken onlara saygı gösterirdi. Ülkesini severdi. Kötülüklerin ve acımasızlığın karşısında dururdu. Sözüne sadık olurdu, onurunu küçük düşürecek davranışlardan uzak dururdu. Cömert olurdu, kendisine gösterilen iyiliği asla unutmazdı. Her durumda doğruluğun ve iyiliğin temsilcisi olurdu.
O akşam masanın etrafındaki böyle insanlardı.
Modern şövalyelerdi.
Paylaş