Paylaş
Türkiye’nin çok temel konularında; iktidar partisinin tek başına aldığı kararlar ya da adımlar yeterli olmuyor.
Bu sürece ana muhalefetin de katılması gerekiyor.
Parlamentoda grubu bulunan partilerin de...
Hatta baraj altı kalan diğerlerinin de...
Başka türlü toplumsal uzlaşma olmuyor, gerçek anlamda bir sosyal rahatlamadan söz edilmiyor.
Bakın yine türbana takıldık.
YÖK’ün üniversitelere yolladığı yazı sorunu çözmek için yetersiz...
Mutlaka ve mutlaka arkasında bir siyasi uzlaşma aranıyor.
Türkiye seçimlere gidiyor; bu ve benzeri konular daha çok karşımıza çıkar, bizler de daha çok yazılar yazarız.
Bakın önümüzdeki günlerde bölgedeki beş üniversitede rektörlük seçimleri var.
Manisa Celal Bayar, Aydın Adnan Menderes, Balıkesir ve Muğla üniversiteleri ile İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü’nde...
Bu üniversitelerdeki seçim yarışını yakından izliyorum.
İnanın...
Siyasi partilere taş çıkaran bir mücadele yaşanıyor.
Sanırsınız ki, bir belediye başkanlığı seçimi var ya da milletvekilliği...
Vaatler uçuşuyor; projeler, planlar, programlar...
Hangi bütçeyle, hangi yetkiyle...
Rektör adayları ziyaretler, konuşmalar yapıyorlar, nutuklar atıyorlar.
Yakın markaj bir yandan, lobi faaliyetleri bir yandan...
Siyaset koridorları üniversitelerdeki kulislerden ders almalı...
İyi de...
Bu yarış, bu kavga ne için...
Gerçekten merak ediyorum; bu koltuklar bu kadar mı önemli...
Gerçek olan şu ki...
Türbana gelinceye kadar daha tartışılacak çok konumuz var.
Üniversiteler bilim yuvaları mı, en az siyaset kadar kulisi olan yerler mi?
Rektörler kurumlarının bilimsel araştırmalarını öne çıkarmak için mi bu işe talipler, kendi dünya görüşüne yakın olan insanlara bazı menfaatler sağlayabilmek için mi?
Gerçeği söylemek gerekirse...
Bu seçim yarışı üniversitelerin temel felsefesine zarar veriyor.
Kurumlar; ikiye, üçe hatta aday sayısı kadar bölünüyor.
Araştırma, geliştirme ikinci plana itiliyor.
Böyle olunca da başta türban olmak üzere birçok konu siyaset kadar rektörlük seçimlerine de malzeme oluyor.
MHP ne diyor?
Türkiye giderek merkez sağ ve solda iki büyük gövdeli parti olma yolunda gidiyor.
Geçen gün bir grupta sohbet ederken, konu döndü dolaştı yine siyasete odaklandı.
Gruptan biri dedi ki:
“Son seçimlerde oyumu MHP’ye verdim. Ama bugün MHP’nin nasıl bir ekonomi programı uygulayacağını, AB konusunda iktidara gelirse nasıl davranacağını; yolsuzluğu, yoksulluğu nasıl çözeceğini bilmiyorum. Hep aynı konular üzerine siyaset yapılıyor ve ben gelecek seçimde kime oy vereceğimi düşünmek bile istemiyorum...”
Bu yorum benim değil...
Ama MHP’nin yöneticileri için bir uyarı...
Söylemiş olayım...
Boğaziçi’nden CHP için reçete
Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Nazan Üstündağ, geçenlerde CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na bir “kurtuluş reçetesi” tavsiye etmişti.
Ne demişti Üstündağ:
“CHP alternatif bir mağduriyet dili geliştirmeli, kadrolarını yerelleştirmeli...”
Yani, geçmişte merkez sağın siyaset taktiklerini geliştir, her kentte lider, yeni ekipler kur...
Yrd. Doç. Dr. Nazan Üstündağ, yoksullukla ilgili araştırmalarıyla tanınıyor.
Üstündağ, şöyle diyor:
“AKP yoksulara yoksul olarak seslenme işini tekelleştirdi. CHP’nin ise eski siyasetten kalan bir takım alışkanlıkları var. Ve bir tabanı var. Örneğin; sendikalar. CHP’nin bu yeni döneme ayak uyduramadığını düşünüyorum. CHP ‘yoksulluk üzerinden siyaset yapmayayım bunu AKP yapıyor’ diyor. Ama öte yandan alternatif olarak bir mağduriyet dili getiremedi.”
Üstündağ’ın yerelleşme kavramıyla anlatmak istediği diğer bir anlamda CHP’nin halkla iletişiminin zayıflamış olması...
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, referandum sırasında türban konusunu tartışmaya açarak belki de Üstündağ’ın altını çizdiği gibi AK Parti’nin kullandığı siyaset diline ortak olmak istedi.
Bunu da halkla iletişim kurmak için bir fırsat bildi.
Ancak görülüyor ki, CHP içinde de farklı sesler ve algılar bulunuyor.
CHP, eski ve köklü bir parti... Doğal olarak geçmişin alışkanlıkları ve siyaset yapma biçimi henüz değişmiş değil.
Bana kalırsa; Kılıçdaroğlu’nun yaklaşan seçimler öncesi cevap vermesi gereken soru şu olmalı:
“CHP’nin bu yeni döneme ayak uydurabilmesi için nasıl bir kadro yapısına ihtiyaç bulunuyor?”
Cevap varsa...
Sorun da yok...
Paylaş