Paylaş
Bana göre üniversite adına müthiş bir ataktı.
Daha da güzel olan bu projeye destek vermek amacıyla Çanakkale Ticaret ve Sanayi Odası’yla üniversite arasında imzalanan protokoldü.
Yani bu proje Çanakkale’de bir kampanyaya dönüşmüş.
Sanayi-üniversite işbirliğine daha güzel bir örnek olabilir mi?
Odanın Başkanı Bülend Engin, Miller Oto adına Mert Mildon ve Akarsu Grubu adına Erdal Akarsu, bu üç öğrencinin dört yıllık öğrenim hayatları boyunca profesör maaşına denk burs vermeyi taahhüt etmişler.
Bu fotoğrafı bence Türkiye’deki her üniversite ile her ticaret ve sanayi odasının iyi okuması gerekiyor.
Çünkü, rektör üniversitesinin sesini duyurabilmek, kurumunu daha cazip hale getirmek, eğitim kalitesini arttırmak, tercih edilen bir yer olmasını sağlayacak.
İş dünyası da bu gençlerin önünü açacak, eğitim imkanı sunacak, belki de ileride şirketlerinin bir çalışanı olarak onlardan yararlanacak.
İflah olmaz bir iyimser olarak...
Ben gençlerimizin Türkiye’yi çok farklı bir yere taşıyacağını düşünüyorum.
Bugünün gençlerini olağanüstü yaratıcı, yetenekli, öngörülü buluyorum.
Gelecekten çok umutluyum. Yeter ki, bu gençlerimize sahip çıkalım.
O yüzden Çanakkale Üniversitesi’ni, rektörünü, ticaret ve sanayi odasını, işadamlarını kutluyorum.
Rektörler CEO gibi olmalı
Bir reklam metin yazarı olsam; belki ben de böyle bir cümle kullanırdım.
“Prof maaşı kadar burs...”
Müthiş bir söz...
Kim söylüyor bunu?
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi...
Yani bir devlet üniversitesi...
Özellerin, vakıfların birbirinden ilginç kampanyalarını duyuyoruz, ama bir devlet üniversitesinden bugüne kadar böylesine çarpıcı bir proje duymamıştım.
Dilerim örnek olur.
Çünkü, rekabet sadece vakıf üniversiteleri arasında olmamalı. En az onlar kadar devlet üniversiteleri de iddiasını ortaya koymalı.
“Biz daha iyiyiz” demeliler, “Bu yarışta biz de varız” demeliler.
Yani, “nasıl olsa birileri yazıyor, bir sıralama geliyor” gibi işi kendi haline bırakma dönemi çoktan bitti.
Rektörler, rektör yardımcıları birer CEO; üst yönetici gibi çalışmalı.
Daha doğrusu “yetenek avcılığı” yapmalı.
Geleceğin mimarlarını, yaratıcı kadrolarını kendi kurumlarında eğitim almaları için ikna ve teşvik etmeliler...
Çeşme dönüşü sıkıntısı yaşamayan kalmamış
Anlaşılıyor ki...
Çeşme’den dönüş çilesini herkes biliyor ve bir şekilde bu sıkıntıyı yaşamış.
Onlarca mesaj geldi.
Çeşme otobanında iki gişe arası 30 dakika, ama insanlar evlerine iki buçuk saatte gidemiyor. Çünkü geçen gün de yazdığım gibi 13 gişenin dördü kapalı...
Bakımda ya da değil bilemiyorum, ama çalışmıyor.
Dokuz tanesinin ikisi otomatik geçiş, diğerleri kartlı geçiş...
Oysa yıllardır söylüyoruz; şu OGS gişelerinin sayısını arttırın diye...
Geçen hafta yazarımız Cemal Tükel yazmıştı, yazmakla kalmamış bir de küçük araştırma yapmış.
15–19 Temmuz tarihlerinde gişelerden geçen araba sayılarını bulmuş, rakamlar şöyle...
Bu dört günde 221 bin 415 araç geçiş yapmış.
Bunun 115 bin 953’ü KGS’yi, 105 bin 462 araç da OGS’yi kullanmış.
Demek ki, otomatik geçişin avantajlarını bilen ve kullanan sürücülerin sayısı giderek artıyor.
Yetkililer de OGS’yi teşvik etseler; şu uzun kuyrukları eritmenin bir yolunu bulsalar...
İyi olmaz mı?
“Daha erken çıkın” demek sadece bahane
Aslında pazar günü dönüşlerini birkaç kere daha yazmıştım. Demek ki, insanlar aynı şeyi görüyor, aynı yorumları yapıyor. Gelen mesajlardan bu anlaşılıyor. Bazı yetkililer; “Bu yoğunluk normal, çünkü herkes aynı saatte yola çıkıyor” gibi yorumlar yapıyor. “Trafikte oyalanmak istemiyorsanız daha erken çıkın, ya da sabah gelin” demek, sadece bir bahane olabilir. Vatandaşın gördüğünü bazı yetkililer görmüyorsa; küçük rötuşlarla büyük işler yapılabilecekken neden bu tür bahanelerin arkasına sığınalım ki...
Paylaş