Paylaş
Galiba Fransızca “günaydın, merhaba, nasılsınız” demeyi öğrendikten sonra öğrendiğim diğer üç kelime de bunlardı.
Liberté; özgürlük demekti.
Égalité; eşitlik...
Fraternité de kardeşlik...
Saint Joseph’in hazırlık sınıfında öğrendiğim bu üç kelime sıradan, gelişigüzel seçilmiş kelimeler değildi.
Yaşlar ilerledikçe daha da iyi anladık ki, aslında hayatın anlamıydı, hayatı zenginleştiren, çekilir hale getiren ve güzelleştiren kelimelerdi.
Belki de o yüzden, hep özgürlüğüme düşkün oldum.
Özgürlüğü sadece kendim için de istemedim.
Fikirlerimin özgürlüğü başkalarının da özgürlüğüne de bağlıydı.
Eşitlik de öyle...
O yüzden hep güçlü bir demokrasi özlemi içindeyiz.
O yüzden bağımsız bir yargıyı savunuyoruz.
O yüzden herkesin eşit olduğunu söylüyoruz.
Ve kardeşlik...
Ben Fransız okulunda okudum.
Okul kardeşliğinin öz kardeş gibi değerli olduğunu orada öğrendim.
Toplumların da kardeşçe yaşayabileceğini Anadolu’ya çıktığımda gördüm.
Hem de yüzyıllardır ve bundan sonra yüzyıllarca...
“Liberté, égalité, fraternité...”
Özgürlük, eşitlik, kardeşlik...
1789 Fransız İhtilali’nin simgelerindendi.
Eski Fransız Frankı’nın arkasında bu sözler yazılıydı, şimdi Fransız Avrosu’nda da yazılı...
Ama bu kelimeler sadece Fransızların değil, artık bütün insanlığın sahip çıktığı kavramlardır.
Nitekim, Paris’teki saldırıların hemen ardından Amerikan Devlet Başkanı Obama, konuşmasına bu sözlerle başladı, bu sözlerle bitirdi.
Daha özgür ve daha eşit ve kardeşçe bir gelecek isteği, seçimden seçime koşan Türk halkının değil, bundan böyle bütün dünyanın isteği...
Artık yeter
FRANSIZLARI iyi tanıyorum.
Avrupa’yı biliyoruz.
Hemen yanı başımızda, sınırımızda bombalar patlarken, onbinler katledilirken, cesetler karaya vururken tepkiler çok cılız kaldı.
Paris’te hayatını kaybedenler için ağlıyoruz, üzülüyoruz.
Tıpkı Ankara’daki patlamada hayatını kaybeden 102 kişinin arkasından ağladığımız gibi...
IŞID veya DAEŞ, adı hiç önemli değil, terörü bitirmek için toplumsal bir duyarlılık ve kararlılık gerekir.
Türkiye bu konuda çok yalnız bırakıldı.
Oysa Türkiye’nin kuruluş felsefesinde “Yurtta barış, cihanda barış” var.
Bu da ancak elbirliğiyle, güçbirliğiyle, ülkeler arası diyalogla olabiliyor.
Dünya faturayı ağır ödüyor.
Dilerim bu saldırılar son bulur.
Ve yine dilerim ki, terör konusundaki kararlılık devam eder.
Giderek artan bir önemi var
TÜRKİYE’nin bir şansı daha var.
Çünkü, Türkiye demokrasiyle yönetilen, laikliği benimsemiş, kuvvetler ayrılığı prensibini edinmiş bir ülke...
G 20’nin içinde ve gelecek vaadeden ekonomilerden biri...
Nüfusu genç ve potansiyeli yüksek...
Okuma oranı her geçen gün artıyor ve teknolojiye yatırım yapan bir yapısı var.
Müslüman dünyasına örnek olabilecek, en önemli ülkelerden biri...
Ve hatta başında geliyor.
Bu saldırılar Türkiye’nin önemini daha da artırıyor.
Türkiye de bu şansını iyi kullanmalı ve demokrasisini batı standartlarına yükseltmeli...
Türkiye Avrupa’ya lazım
TARİHSEL bağları olan Türk-Fransız ilişkilerinde uzun bir süredir soğuk bir hava var.
Sarkozy döneminde ilişkiler daha da gerildi.
Hollande ile yeni bir döneme girildi, ancak istenen noktaya bir türlü gelmedi.
Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmesine Fransa ve Almanya en başından beri karşılar.
Ama bu olaylar gösteriyor ki, Türkiye örnek bir model...
Ve Avrupa için olmazsa olmaz bir ülke...
İlişkiler yeniden tazelenir, geçmişte söylenenler bırakılıp geleceğe bakılır diye umut ediyorum.
Paylaş