Manos’un yüzü neden gülüyor

Haberin Devamı


Pazar akşamı Bloomberg’te Ayhan Sicimoğlu’nun “Renkler” programını izliyordum.
Sicimoğlu bu sefer Simi’deydi.
Aslında Yunan adaları birbirine benziyor; birine gitseniz diğerlerine de gitmiş sayılırsınız.
Ama içlerinden bazılarını daha çok seviyorum galiba...
Örneğin Midilli, Samos, Hydra, Simi, Patmos bana daha sıcak geliyor.
Belki de kimlerle, nasıl bir ruh haliyle gittiğin ve geçirdiğin zamanlar da bunda etkili oluyor.
Ama şunu biliyorum.
Birkaç günlük ada hayatı bana iyi geliyor.
Gittiğimde ne kadar yorgun olursam olayım, iki günün sonunda 10 günlük tatil yapmış gibi kendimi zinde hissediyorum.
Adaların dinginliği, sakinliği hoşuma gidiyor.
Özetle birkaç günlük kaçış bile iyi oluyor.


***


Simi deyince akla gelen ilk isim Manos...
Kim Manos?
Hatırlarsınız; Hürriyet Ege’ye karşı kıyıdan bir restoran ilan vermişti; “Türk dostlarımız gelin, sizi bekliyoruz” diye...
İşte o kişi Manos’tu.
Yunanistan krize girince adalar için kurtuluş Türk turistlerdeydi.
Bu ilan Manos’u çok popüler yaptı.
Programdan anlaşıldığı kadarıyla Manos’un işleri de açılmış.
Restoran büyümüş, çarşı içindeki mağazaya birkaç tane daha eklenmiş.
Manos halinden memnundu...
Ayhan Sicimoğlu sokaklar arasında gezerken, benim de hislerime tercüman oldu.
Dedi ki...
“Hangi adaya giderseniz gidin; bozulmamış bir mimari bulursunuz. Renkler uyumlu, mimari benzer, sokaklar renkli... Karşı tarafta Datça var, biraz uzakta Marmaris ve Bodrum var. Adalarda birşey yıkılacaksa yerine yapılan apartman olmuyor. Olmayınca da hiçbir şey bozulmuyor...”
Simi’ye gelen turist sayısı yüzde 30 artmış.
Dev gemiler gelmeye devam ediyor, ada turları da geçen yıllara göre epeyce fazlalaşmış.
Sicimoğlu programın sonunda şöyle bir soru sordu.
“Turist apartmanların olduğu, her gittiğinde farklı bir görüntüye dönüşmüş yere niye gitsin?”

Haberin Devamı


***


Söyler misiniz; Kuşadası, Marmaris, Bodrum, Datça ya da Alanya, Kaş...
Hangisi bozulmadı, hangisi talan edilmedi, hangisi diğerinden daha iyi korundu?
Belki de Türklerin son dönemde adalara bu kadar gitmesinin altındaki gerçek de budur.
Şundan emin olun.
Bozcaada’yı daha kimseler keşfetmemişken; birkaç arkadaşımla yazları giderdik.
80’lerin sonunda adada kalacak otel bile yoktu.
Minik pansiyonlarda kalır; liman etrafındaki birkaç balıkçıda yemek yerdik.
Bozcaada’nın popüler olması 90’ların sonudur.
Neyse ki; en az bozulan yerlerden biridir Bozcaada…
Geçenlerde yapılan imar tartışmalarını okuyunca içimden “Eyvah...” dedim.
Çünkü insanımıza şu gerçeği öğretemedik.
Yıkıp yerine yaptığımız apartmanlardan kazandığımız paradan çok daha fazlasını eskiyi koruyarak kazanabiliriz.
Adalara gittiğimde hissettiğim hep bu oluyor.

Yazarın Tüm Yazıları