Paylaş
Bir genelleme yapıyorum.
Bütün dünyayı izleyen, siyasetin kodlarını çözmeye çalışan, her ülkenin kendi gerçeklerini göz önüne alarak bunları yazıyorum.
Ben siyasetin dilini bütün dünyada sert buluyorum.
Kullanılan tonu tasvip etmiyorum.
Toplumsal ve uzlaşma isteyen konularda bile siyasi bir bakış, siyasi bir tavır alınmasını doğru bulmuyorum.
Biliyorum; benim gibi düşünenler çok. İsteklerimiz birer fantezi, belki de ütopya ama ben yazmaya devam edeceğim.
Korona günlerinin hepimize bir şeyler öğretmesi gerekir.
Özellikle de siyasetçilere...
Dün konuştuğumuz, sinirlendiğimiz, kendimizi yiyip bitirdiğimiz, fırtınalar estirdiğimiz birçok konunun aslında çok önemsiz olduğunu anlamadık mı?
Ya da;
Mesele yaptığımız birçok konunun bir virüsle önemsizleştiğini anlamadık mı?
Şahsen ben kendi adıma birçok dersler çıkardım.
Zaten popüler kültürün peşine takılıp giden bir insan değildim.
Artık hiç bakmayacağımı bile söyleyebilirim.
Arkadaşlığın, dostluğun, ailenin kıymetini iyi bilen insandım.
Şimdi hayatımın geri kalanında hepsine yeni alanlar açacağımı söyleyebilirim.
Özgürlüğün kıymetini iyi bilenlerdendim, gazetecilik yolculuğumda hep daha fazla özgürlük, daha fazla demokrasi diye yazdım; şimdi daha büyük harflerle bunları yazacağım.
Şu bir gerçek ki;
Dünya değişiyor.
Siyaset değişir mi; kullandığı üslup, ton değişir mi, yumuşar mı?
Bilmiyorum, çok emin değilim.
Ama değişmesi gerektiğini düşünüyorum.
Atlas hem memnun
hem okulunu özledi
BİZİM meslek hep tempo ister, fazla mesai ister.
Bazen gece gündüz karışır ve bizler çalışmaya devam ederiz.
Herkesin tatil yaptığı, herkesin evde dinlendiği günlerde, saatlerde bizler yine çalışırız.
Mesaisi olmayan meslektir gazetecilik...
Oğlum Atlas buna alıştı.
Evde olduğumda “Baba hasta mısın?” diye soruyor.
Gazeteci oğlu; farkında yaşadığım temponun...
Korona günlerinden mutsuz olduğunu söyleyemem.
Onunla epey vakit geçiriyorum.
Çalışsam da, evden gazete yapsam da; en azından yanımda...
O mutlu...
Geçen gün yazımı yazmadan önce baktım, bilgisayarımın başında...
“Baba bugün senin yerine ben yazsam” dedi.
“Tamam” dedim.
Şunları yazdı;
“Evde olduğumdan mutluyum. Annem, babam yanımda. Ama bir şey söyleyeyim mi, okulumu da çok özledim. Zaten çok seviyordum ama şimdi daha iyi anladım. Galiba dışarıyı da özledim. Gittiğim yaş günleri partilerini, sinema günlerimi de özledim. Baba hayat dışarıda güzelmiş...”
Okul da güzeldir, sokaklarda özgürce dolaşmak da, yürümek de, arkadaşlarımızla buluşmak da...
Küçük mutlulukların hayatımızda ne kadar büyük bir alan kapladığını fark ediyoruz.
Ve ben bundan mutluyum.
Çok mutluyum.
Bodrum kaçakları yıkıyor
şimdi sıra Çeşme’de
BODRUM’da kaçak yapılar yıkılıyor
Korona hayatımızın büyük bölümünü kaplasa da; hayat devam ediyor.
Bodrum Belediyesi, kentteki kaçak yapıların yıkım işlemine devam ediyormuş.
Bravo başkan...
Kaçak olduğu tespit edilen yapılar, istinat duvarları, imar affına uymayan bütün yapılar yıkılıyormuş.
Ben devletin vatandaşıyla barışmasına karşı değilim.
Ama insanı aptal yerine koyan, kentleri çirkinleştiren, yakın çevresine zarar veren kaçak yapıların kimse kusura bakmasın yıkılması gerektiğini düşünüyorum.
Özellikle yazlık bölgelerde birçok kaçak yapı var.
Çeşme Belediye Başkanı Ekrem Oran’ın da elinde uzun bir liste olduğunu biliyorum.
Başkan devleti kandıran, yakın çevresine zarar veren yapıları yakında yıkıyor.
Başkanlar çekinmesinler, bunların hepsini yıksınlar.
Medya olarak biz arkalarında, yanlarındayız.
Dayanışma duygusu
bizi ayakta tutar
BU süreç bazı kavramları bize yeniden hatırlattı. Dayanışma da onlardan biri...
İzmir’de şanslı olduğumuzu hep yazıyorum.
Bizde kurumlar kendi aralarında diyalog halindedir. Önemli konularda bir araya gelme kabiliyetine hep sahiptiler.
Korona günlerinde de böyle oldu.
İzmir Ticaret Odası, Ege Bölgesi Sanayi Odası ve İzmir Ticaret Borsası, sağlık çalışanlarına, evlerine gidemedikleri zamanlarda İl Sağlık Müdürlüğü tarafından uygun görülen otellerde konaklama desteği sağladı.
O kadar önemli ki...
Birçok sağlık çalışanı gece gündüz çalışıyor.
Eve gitmeyi bile unuttular.
Gitseler bile evdekileri düşünüyorlar.
Çocuklarına sarılamıyorlar, yakınlarından uzak duruyorlar.
Biz de uzak duruyoruz ama onların riski o kadar fazla ki...
İşte üç odamızın bu dayanışması beni gerçekten çok mutlu etti.
Hepsine ayrı ayrı teşekkür ederim.
Her şeyin ilki güzel
LA Casa de Papel’in dördüncü bölümü yayınlandı ya...
Aman Allah’ım dört gözle bekleyenler, filmden kareler paylaşanlar, tişörtünü giyenler falan...
Valla ben de etkilendim, açtım seyrettim.
Bir şey söyleyeyim mi?
İlk iki sezonun heyecanı yok.
Her şeyin ilki güzel.
Uzatmaya kalktın mı, olmuyor.
Yine de izledim.
Ama çok da beğendiğimi söyleyemem.
Paylaş