Kışın açmayan işletmeye ruhsat da verilmesin

ÇEŞME’de uzun yıllardır turizmle uğraşan bir dostum dedi ki; “Belediyeler kıyılarda ruhsat verirken; 12 ay açık kalma şartı getirmeli. İşletmesini yaz kış açmayan yerlere ruhsat vermemeli. Turizmi iki aya sıkışmaktan başka türlü kurtaramayız...”

Haberin Devamı

 

 

Bunu biraz Bodrum yapabiliyor.

Ama Bodrum’un her yeri de değil.

Örneğin sokaklarından yürüyemediğimiz Çeşme’de, özellikle de Alaçatı’da kışın işletmelerin büyük bir kısmı kapalı...

Böyle olunca yazların kıymeti de bilinmiyor.

İşletme sahipleri neredeyse her yıl değişiyor.

Böyle yerlerin hafızası da olmayınca kültürü de yerleşmiyor.

Kimliksiz yerler haline geliyor.

Hep yazıyorum.

Her yeri her yere benzetme gibi bir alışkanlığımız var.

O zaman popüler kültür hepimizi esir alıyor.

Müzikler, menüler, mekanlar, insanlar değişiyor; yaz bir sabun köpüğü gibi kaybolup gidiyor.

Oysa Türkiye’nin asıl bu ayrıntılara dikkat etmesi gerekir.

Bu haliyle de turizmi geliştirmek, başka bir yere taşımak mümkün olmuyor.

Haberin Devamı

Ben bu dostuma sonuna kadar katılıyorum.

Madem bir yeri işletmeye talipsin; o zaman 12 ay açık tutmak zorundasın.

Bunu kabul etmeyenlere de belediyeler ruhsat vermemeli.

 

 

Alaçatı’yı popüler kültüre yedirmeyelim

 

ÇEŞME’de kaldığım akşamlarda bir yürüyüş turum var. Çoğu zaman daha sakin yerlerden geçerek bu turu tamamlıyorum. Az sıklıkta da kalabalıklara giriyorum. Sakin turum akşamları bir saat sürüyor. Ve eve geldiğimde epey adım attığımı görüyorum. Kalabalıklara girdiğimde de bir saati çok daha az adımla tamamlıyorum. Çünkü Alaçatı’nın sokaklarında yürümek mümkün değil. Bir kere arabalara dikkat etmek zorundasınız; çünkü çok hızlı kullanıyorlar ve çok dikkatsizler. Zaten yürüyecek kaldırım da yok. Motor kullananlar da arabalar kadar dikkatsiz ve ne zaman, nereden çıkacaklarını bilemiyorsun. Alaçatı’nın dar sokaklarında ise işletmelerin tam bir işgali var. Kusura bakmasınlar; istedikleri kadar işgaliye ücreti versinler. Sokaklar bu kadar masayla doldurulamaz. Dünyanın hiçbir yerinde bunu göremezsiniz. Yollar zaten dar; masalarla birlikte yürünmez hale geliyor. Bir de avaz avaz açılmış müzik, zannedersiniz her bir köşede düğün var. Hatırlayanlar çok iyi bilir. Alaçatı örnek gösterilen bir yerdi. O ilk yatırımları yapanlar çoktan kaçtılar gittiler. Hepsi de haklıydılar. Direnenler ise bir mücadele veriyor.

Haberin Devamı

Çeşme Kaymakamı Mehmet Maraşlı’yı birkaç kere dinledim. Bu konuda şikayetleri dikkate aldığını da biliyorum. Bazı yetkiler kaymakamlıklarda, bazı yetkiler belediyelerde; hepimizin isteği ortak çalışmaları...

Açık söylemeliyim.

Bu haliyle yazlık yerlerin çoğu gelecek yıllarda bugün yaptığı ciroları yapamazlar.

Alaçatı’ya gelince en fazla bozulan yerlerin başında geliyor.

Yakın bir gelecekte o dar sokaklar da boş kalır.

Çünkü giderek Alaçatı kendi kimliğinden uzaklaşıyor.

Hala yapılabilecek şeylerin olduğunu hepimiz görüyoruz.

Alaçatı’yı popüler kültüre yedirmeyelim.

 

 

Konu sadece spordan ibaret değil

 

PARİS Yaz Olimpiyatları’ndan büyük bir hayal kırıklığıyla dönüyoruz. Ne kadar altın madalya aldığımızdan daha önemlisi; bu motivasyon kaybının getirdiği sonuçlar önemli bence...

Haberin Devamı

Gençlik ve Spor Bakanı Osman Aşkın Bak olimpiyatlar bittikten sonra açıklamalarda bulundu: dedi ki;

“Devlet imkân sağlar. Biz Türkiye Cumhuriyeti olarak federasyonlarımıza en üst düzey imkânları sunduk. Sağladığımız bu imkânlar, dünyanın pek çok ülkesinde yok. Bu imkânları doğru ve verimli kullanamayan federasyonlar, olimpiyatlarda beklenen sonucun alınamamasının hesabını verecek.”

Bu büyük bir zincir; federasyonlara gelinceye kadar birçok şeyin gözden geçirilmesi gerekir.

Türkiye gibi genç bir nüfusa sahip bir ülkenin sportif başarısızlığını öyle hesap vererek değil; her detayı masaya yatırarak araştırmak gerekir.

Devlet imkan sağlıyor; tamam...

Ama doğru şartlarda ve dünyadaki standartlarla mı bunu yapıyor.

Haberin Devamı

Amatör spora ne kadar önem veriliyor, altyapılar gerçekten de yeteri kadar verimli kullanılıyor mu?

Ve her şeyde olduğu gibi sporda da istikrar ve sürdürülebilirliği niye sağlayamıyoruz?

Yani konu sadece spordan ibaret değil.

 

 

Mikanos ve Santorini’yle değil

Monaco, İbiza’yla karşılaştırırım

 

BODRUM Belediye Başkanı Tamer Mandalinci’nin açıklamalarına Genel Yayın Yönetmenimiz Ahmet Hakan köşesinde yer verdi.

Özetle şöyle demiş başkan;

“Bodrum’u Kos’la, Rodos’la değil Mikanos’la, Santorini’yle kıyaslayın...”

Ve eklemiş;

“Bodrum’da çok geniş bir yelpaze içinde ne arıyorsanız o orantıda fiyat ve hizmet bulmak mümkün. Yalıkavak, Gündoğan, Göltürkbükü’ndeki fiyatlar, buraların gelişimiyle doğru orantılı. Ama kimse Turgutreis, Bitez, Ortakent ve Gümüşlük’ü konuşmuyor. Yunanistan’ın da her yeri ucuz değil. Bodrum’un turizm potansiyeli ve sunulan hizmet açısından eşdeğeri Kos veya Rodos değil, Mikanos ve Santorini’dir.”

Başkan haklı...

Haberin Devamı

Bir kere Bodrum; son yıllarda Mikanos’tan da, Santorini’den de daha iyi...

Bana böyle bir soru sorsalardı, benim verdiğim örnekler Mikanos ve Santorini olmazdı.

Saint Tropez, Monaco, İbiza, Miami derdim.

Gerçekten de Bodrum; lüks turizm pazarında daha çok konuşulmaya başlandı.

Bu iyi bir şey...

Türkiye’nin turizmde farklı kitlelere hitap etmesi gerekir. Bunda hiçbir sorun yok...

Belki sorun; işletmelerin çoğunun bu belirli adreslerde ödenen rakamları kendilerine örnek alıp fiyatlarını buna göre ayarlamaları...

Burada da iş meslek odalarına, belediyelere düşüyor.

Denetimler yapmak şart, standartları oturtmak şart...

İşletmelerin iki aya sıkışmış turizm anlayışını değiştirmek şart...

Yoksa hiçbir şey değişmez.

Yazarın Tüm Yazıları