Paylaş
Çünkü pandemi döneminde çocuklarımız, gençlerimiz çok mağdur oldular.
Okullarına gidemediler.
Ben nasıl evden çalışmanın bazı alanlar ve kadrolar dışında verimsiz olduğunu görüyorsam; online eğitimin de uzun vadede çocuklarımıza zarar verdiğini görüyorum.
Üstelik gerçek bir deneyimi evimde, oğlum Atlas ile birlikte yaşıyorum.
Bir çocuğun, gencin en çok ihtiyacı olduğu bir dönemi evlerde geçirdiler.
Kimse bana “Böyle de oluyormuş” demesin.
Olmuyor.
Mutlaka eksik alanlar, yanlar kalıyor.
Hepimizin ilkokuldan bu yaşa devam eden arkadaşlıkları var.
Örneğin ben ilkokuldan mezun olduğumdan bu yana sınıf arkadaşlarımla düzenli toplanıyorum.
Herkesin birbirinden haberi var.
Yaş günlerimizi kutluyoruz; iyi ve kötü günlerimizde onlarla birlikte oluyoruz.
Ve hala eski, güzel günleri anarak vakit geçiriyoruz.
Düşünüyorum da; pandemi olsaydı ve online eğitim alarak mezun olsaydık, bu arkadaşlıklar dostluğa dönüşebilir miydi?
Bana göre mümkün değil.
Herkesin sosyalleşmeye ihtiyacı var ama çocuklarımızın çok daha fazlasına...
Pandemi sürecini her devlet kendi imkanlarına göre yönetti.
Bana göre Türkiye sağlık sistemini ayakta tutarak, aşılamayı yaparak, bazen kuralları sertleştirerek bazen gevşeterek doğru bir şekilde yönetti.
Ama okulların kapalı kalmasını zaman zaman eleştirdim.
Özellikle ilköğretim, ortaokul düzeyindeki gençlerimizin okullarını açık tutmalıydık.
Ya da hibrit modeli en başından itibaren uygulamalıydık.
Şimdi aşıya direnenlerin açıklamalarını okuyorum, dinliyorum.
Kimse kusura bakmasın.
Önceliğimiz okulların açık kalmasıdır.
Bunun için her şey yapılmalıdır.
İki yılı evlerinde geçiren çocuklarımızın bu yılı da online eğitim almalarına kimse razı olamaz.
O yüzden ben aşı kartı, karnesi gibi uygulamaları destekliyorum.
Zaten bütün dünyada benzer uygulamalar başladı.
Türkiye vakit geçirmeden bu kuralları ilan etmelidir.
Tekrar ediyorum.
Kimse bana “Uzaktan da eğitim oluyormuş” demesin.
Olmadığını herkes görüyor, biliyor.
Bence çoğunluğa uysalar iyi olur
İş dünyasıyla konuşuyorum.
İnsan kaynakları aşı olanların listelerini çıkarıyor.
Üç büyükşehirde özel sektör çalışanlarının yüzde 80’inin aşı olduğu anlaşılıyor.
Geri kalan yüzde 20’yi de ikna etmeye çalışıyorlar.
Ama şöyle bir durum var.
Yüzde 20 içinde olanların da büyük bölümü “Biz evden çalışmaya devam edelim” diyorlarmış.
Her şirket gelecek planını kendisi yapacak elbette...
Bazı sektörler evden çalışmayı teşvik edebilir, bazıları hibrit bir modelle bir süre daha devam edecek.
Ama iş yerine geri dönme kararı alan şirketlerde o yüzde 20, bence çoğunluğa uysa iyi olur.
Çünkü o şirket evden çalışmayla ilgili bir verim analizi mutlaka yapmış, kararını öyle açıklamıştır.
Ki ben de benzer düşünüyorum.
Her sektöre evden çalışmak uymuyor.
Sosyal medyanız özel
alan olmaktan çıktı
Bir şey daha var.
Aşı olmayıp ya da olup evden çalışmak isteyenleri ve elbette tanıdıklarımı sosyal medyadan takip ediyorum.
Pandemiden dolayı iş yerine gitmekten çekindiklerini söyleyen bu arkadaşlarım; plajdan, yemeklerden, Alaçatı sokaklarından, Bodrum’dan fotoğraf paylaşıyorlar.
Onlara bir hatırlatma yapmak isterim.
İş yerleri bana göre daha güvenli...
Sosyal medya artık sizin özel alanınız olmaktan çoktan çıktı.
Artık şirket politikaları içinde sosyal medya kuralları da var.
Ve yönetimler buradaki ayrıntıları dikkate alarak bazı kararları alabiliyorlar.
Bunu da çok mantıklı buluyorum.
Çünkü özel hayatımız da işimizin bir parçası...
Ve herkes bu alanı da iyi yönetmek zorunda...
Her ikisinin de hakkıdır
Son bilançosunda 2.8 milyar euro net kar açıklayan Biontech’in kurucuları Uğur Şahin ile Özlem Türeci, ülkenin en zengin 10 kişisi arasına girdi. 14 milyar euroluk varlığa sahip çift, Forbes listesine göre Almanya’nın en zengin 8’inci kişisi oldu.
Haklarıdır, daha fazlasını da kazansınlar.
Çünkü artık biliyoruz ki pandeminin seyrini değiştiren bu çift, kazandıklarını da yeni alanlara yatıracaktır.
Ve kanserle ilgili çalışmaları bittiğinde bu liste de değişecektir.
İşte o zaman Uğur Şahin ile Özlem Türeci için “Almanya’nın en zengin 8’inci kişisi” değil; dünyanın ilk 10’unda da diyebiliriz.
Trendyol’un başarısı önemli
Bir başarı öyküsü de e-ticaret platformu Trendyol’dur. 1.5 milyar dolar yeni yatırım ile değerlemesini 16.5 milyar dolara çıkardı. Çoğunluk hissesi Çinli Alibaba’da olan Trendyol’un yeni yatırımcıları arasında Katar Varlık Fonu da yer aldı.
Böylece Trendyol, değeri 10 milyar doları geçen şirketler için kullanılan ‘decacorn’ tanımına sahip ilk Türk teknoloji şirketi oldu. Trendyol’u Demet Mutlu kurdu ve hala ortakları arasında... Bir şirketi uluslararası yapmak için elbette büyük sermayeler gerekiyor. Keşke bu büyüme trendini Türkiye kendi sermayesiyle yapabilse... O günler de gelecek. Ama Trendyol hepimiz için örnek bir başarı hikayesidir.
Ve Türkiye’nin önemli markalarından biridir.
Paylaş