Paylaş
Sadece İzmir’e mi, Türkiye’ye, insanlığa...
Aslında yakından tanıyorsunuz Arkas’ı, Türkiye’nin en büyük lojistik şirketinin yaratıcısıdır.
Arkas markası bu ülkenin sınırları çoktan aştı; Akdeniz’de, Karadeniz’de Arkas bayraklı gemiler binlerce ürünü o limandan bu limana taşıyor.
Bununla da kalmıyor, ortaya bir lojistik felsefesi koyuyorlar.
Dünyanın hızla değiştiğini, elektronik ticaretin arttığını, rekabetin kızışacağını da düşünürsek lojistik daha da değerli hale gelecek.
O yüzden Türkiye’nin Arkas gibi bir markaya sahip olması büyük bir şans...
***
Bu arada İstanbul Havalimanı için son hazırlıklar yapılıyor. Dünyanın en büyükleri arasında olacak bu havalimanını Arkas taşıyacak. Bu sıradan bir taşınma değil, arkasında bir mühendislik gerektiriyor. Atatürk Havalimanı gibi büyük bir organizasyonun yer ekipmanlarını 45 saatlik sürede taşımak özel bir yetenek ister.
İşte bu büyük taşınmanın arkasındaki sır da Arkas’tan başkası değil.
***
Geçen gün Bay Arkas’la Fransız Konsolosluğu’nun içindeki Arkas Sanat Merkezi’nin Napolyon odasında sohbet ettik.
Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden 42 sanatçı ve 92 eserden oluşan müthiş bir Post-Empresyonistler sergisini görmenizi tavsiye ederim.
Biraz İzmir’i konuştuk, çokça da sanatı...
78’den bu yana tanıdığım Arkas’tan çok şey öğrendim.
Benim için bir hayat rehberi oldu kendisi...
Her zaman ufkumu açtı, sabırlı olmayı, disiplini bırakmamayı ve bana hayal kurmayı öğretti.
Bay Arkas’ın kente olun tutkusu, hayat gustosu hep örnek oldu.
Yine dedi ki:
“Her şey olur sanatsız olmaz. Ben eve yorgun gittiğim akşamlar resimlerime bakarım, kitaplarımın içinde kaybolurum, müziğin o armonisinin içinde hayaller kurarım.”
Buna çok şahitlik etmişliğim vardır.
Şunu da söylemek isterim.
Kendisi için ne isterse, yaşadığı kent için, yaşadığı ülke için de aynı şeyleri ister.
Yani Urla’daki evinde ya da Alsancak’taki ofisinde hissettiği hayat neşesini sokaktaki insan da yaşasın ister.
Açtığı sergilerin, destek olduğu sanatçıların, verdirdiği konserlerin, on binlerce gencimize spor yaptırmasının, yine on binlerce gencimizin okuduğu okullara destek olmasının arkasında işte bu gerçek vardır.
***
Lucien Arkas sadece büyük bir işadamı değil, Türkiye’nin gelişmesine katkı koyan, değer yaratan, insanımızın hayata bakışını pozitif etkileyecek her şeye destek olan bir gönül adamıdır.
Fabrikalar yapılır, zaman gelince çok daha iyileri, büyükleri yapılır.
Ama kentleri, ülkeleri büyüten insanlardır.
Bugün size öyle birisini yazdım, Lucien Arkas’ı...
“İyi ki tanıdım” dediklerimden...
Minik jestleri bile özledik
NEZAKETİ bekliyoruz, istiyoruz.
Gayet normal, olması gereken de bu...
Ben siyasette nezaketi ve jestleri gerçekten görmek istiyorum.
Demirel’in, “Barışmayı bilmeyecekseniz kavga etmeyeceksiniz” sözünden ben bunu çıkarıyorum.
Yine Demirel’in, “Uzatılan el havada bırakılmaz” lafından siyasi nezaketi anlıyorum.
O yüzden yerel seçimlere gittiğimizi unutmamamız gerektiğini her fırsatta hatırlatıyorum.
Sonuçta yaşadığımız kentlere başkan seçeceğiz.
O parti ya da bu partiden biri o koltuğa oturacak.
Yapabilirler mi bilmiyorum ama 1 Nisan sabahından itibaren seçilenler hepimizin başkanları olacaklar.
Ve o başkanlar da o koltuklara emaneten oturacaklarını bilecekler.
Beş yıl sonra yine kendileri olurlar ya da olmazlar bilinmez; o sürede koltuğu temiz, sağlam, güvenilir tutacaklar da yine onlar olacaklar.
Ben koltuklardan güç alınmasını değil, o koltuklara güç katılmasını seviyorum.
Bu tarih beni şaşırttı
ÇAYSIZ yapamıyorum, yapamıyoruz.
Geçmiş yıllara göre herkes gibi ben de kahveyi daha fazla tüketmeme rağmen çaysız yine de olmuyor.
Zaten Türkler için çay vazgeçilmez bir içecek, hatta yazın en sıcak saatlerinde bile...
Bu kadar çok sevdiğimiz çay için ilk fabrikanın ne zaman, nerede açıldığını biliyor musunuz?
Söyleyeyim.
1947 yılında; günlük 60 ton kapasiteli, Rize Fener Mahallesi’nde, Merkez Çay Fabrikası adı altında işletmeye açılmış.
Çok geç değil mi?
Her şeyi ithal eden bir ülkeden üreten bir ülke dönüşmek kolay olmuyor.
Daha çok şey yapmalıyız.
Genç işsizler artıyor
DİYORUM ki... Şu seçimler bitse de asıl gündemimize dönsek. Yani üretmeye, daha fazla üretmeye ve fazlasını satabilmeye odaklansak. Genç işsizlerin oranı Türkiye’de yüzde 23.6 oldu. Her dört gençten biri işsiz demek... Seçimden sonra gündemimizi ekonomi yapmalıyız.
Paylaş