BİRKAÇ hafta önce bir toplantı için İsviçre’nin Interlaken şehrine gittim.
Gitmişken, bir iki gün de kendime zaman ayırmak istedim. Okuyabileceğim birkaç kitabı yanıma aldım. Birinden sıkıldığımda diğerine geçtim, sonra üçüncüsüne... Nedense üç ayrı kitabı aynı zamanda okumak ben de bir alışkanlık haline geldi. Dışarısı gündüz bile eksi 10’lardayken, o soğuğa aldırmadan üzerime kaz tüyü montumu çekip, atkımı da boynuma dolayıp sokaklara attım kendimi... Üşüyünce, ellerim buz gibi olunca da bir kahve içimi mola verdim. Sonra yine buz tutmuş sokaklara... Sonra yine kitaplara... Odama döndüğümde müzik düğmesine basıp, iPad’imin seçtiklerini dinleyerek akşamları yaptım. Ardından çok ağır olmayan bir yemek, bir kadeh şarap... Bana bir anlamda detoks gibi geldi o üç gün... * * * Çoğu zaman hayata mola verecek zamanı bulamıyoruz. Herkes gibi ben de çok geç saatlere kadar çalışıyorum. Hayat eskiye göre çok değişti; işiniz, sosyal hayatınız için 24 saat yetmez oldu. Genellikle de rutinleri yaparken, özelleri, kendimize ait olanları es geçip gidiyoruz. Interlaken’de bir anlamda duygusal detoks da yaptım kendime... Ya da başka bir ifadeyle... Hayat testine tabi tuttum kendimi... * * * Size biraz Interlaken’i anlatayım. Interlaken, bir dağ kenti... Fransa’nın Brest’i gibi... Bizim Uludağ’ımız gibi... Basel’le Zürih’in arasında küçük bir yer... Nüfus 20 bin... Bu 20 bin de merkezde yaşamıyor. Dağılmış küçük köyler var. Bizim kaldığımız merkezde ise, beş bin kişinin biraz üzerinde insan yaşıyor. Kışları soğuk geçiyor, hem de çok... Ama çok popüler bir yer... Avrupa’nın en yüksek tepeleri çok yakınında olduğu için on binlerce kişi her gün kayak yapmaya buraya geliyor. Gidip görseniz, fotoğraflara baksanız, tablo gibi bir yer... Masallara konu olabilecek kadar güzel bir doğaya sahip... Yanıbaşında büyük bir göl, büyük ve çepeçevre ağaçlar... İstanbul’un, İzmir’in o şehir gürültüsünün aksine müthiş bir sakinlik hakim... Ne yüksek sesle bağıran var, ne de gürültü... Müzik bile kısık sesle çalınıyor. “Sakin şehir” Seferihisar bile Interlaken’in yanında gürültülü kalır. Yani o kadar sessizlik hakim... Ve de denginlik.... * * * Kendimi hayat testine tabi tuttum dedim ya... Yürüdüğüm sokaklarda belki de çoğunuzun sorduğu soruyu kendime sordum. “İkinci bir hayata hazır mısın? Sakin bir yaşama, beş bin kişinin yaşadığı bir kasabada, köyde yaşamaya hazır mısın?” Biliyorum... Çok kişi büyükşehirlerin kaosundan, yıpratan iş hayatından, insan ilişkilerinden yorulmuş; farklı bir hayatı hayal ediyor. Her şeyi satıp sakin bir yere yerleşmeyi arzu ediyor. Gideceği yeni adreste bugüne kadar vakit ayıramadığı hobileriyle, zevk aldığı şeylerle uğraşmak istiyor. “Genç emekli” olmak isteyenlerin sayısında büyük artış olduğunu düşünüyorum. * * * İşte bu sorulara cevap aradım kendi kendime. Örneğin Interlaken gibi bir yerde yaşayabilir miydim? Sadece kitapların içine gömülüp; bol yürüyüş yapmak, bambaşka bir hayat kurgulayabilir miydim? Bence sizler de bu testi kendinize yapın. Günlük koşuşturmanın içinden biraz kurtulup kapanın bir yerlere... Belki benim gibi bir iki gün değil, vaktiniz varsa biraz uzatarak bu deneyimi yaşayın. Ve kritik sorulara vereceğiniz cevaplarda samimi olun... “Sakin bir hayat”, belki de “biraz da uzaklaşarak gidilen hayat” tercihi çok kolay mı? * * * Benim cevabımı merak ediyorsanız. Üç günlük sakin hayat bana yetti. Bazen kaos gibi gözüken ayrıntıları bile özlediğimi fark ettim. Arapçası olmuş trafiği... Ve elbette Ege’nin renklerini, İzmir’in güzelliğini, alternatiflerini... Ailemi, sevdiklerimi, dostlarımı... Tutkuyla bağlı kaldıklarımı... İşimi, özelimi... * * * Bazıları için hayatı sıfırlamak ve bambaşka bir başlangıç yapmak hiç de kolay olmuyor. “Sakin hayat” çok güzel de olsa... İnsan alışkanlıklarından vazgeçemiyor.