Paylaş
İbrahim Kadızane’nin isteğiyle çalışmalar başlar ve 23 Haziran 1912’de resmi kuruluşu yapılır.
Milli Kütüphane demek, sadece İzmir’in değil, aslında Türkiye’nin de hafızasıdır.
Geçmişin izlerini mi sürmek istiyorsunuz, bir belgeye mi ihtiyacınız var? İzmir Milli Kütüphane’de birkaç saat geçirmeniz yeterli olacaktır.
Bu kütüphanenin bir özelliği daha vardır.
Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne çıkan bütün kitaplar arşivlerde mevcuttur.
Aklınıza ne gelirse...
Raflarda on binlerce kitap vardır.
Hangi konuda araştırma yapmak istiyorsanız; Türkiye’deki birkaç adresten biri İzmir’dir.
Bir haber aldım, gerçekten üzüldüm.
İzmir Milli Kütüphane “Türkiye Derleme Kütüphaneleri” listesinden çıkarılıyormuş.
Bunun anlamı şu...
Türkiye’nin hafızası olan bir kuruma bundan böyle “Bu özelliğin artık yok” deniliyor.
Sadece, beş kütüphane Türkiye’de böyle bir kimliğe sahipti.
Ankara Milli Kütüphane, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, İstanbul Beyazıt Devlet Kütüphanesi, Adnan Ötüken Ankara İl Halk Kütüphanesi ve İzmir Milli Kütüphanesi...
Bunlara çok sonradan Türkiye Büyük Millet Meclisi Kütüphanesi de eklendi. Şimdi İstanbul Beyazıt’ı ve İzmir’i listeden çıkarıyorlar.
İzmir Milli Kütüphane’nin Müdürü Ahmet Gürlek’e sordum.
“Gerekçe olarak yer, maliyet gösteriliyor. Oysa biz yer problemini çözdük. Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi’nde bir yerimiz var. Bunun dışında alternatifler de yaratılabilir. Kampanyalar yapıp yeni bir bina da yapabiliriz. Ama cumhuriyetin en önemli kurumları arasında bulunan İzmir Milli Kütüphane’nin bu özelliği ortadan kalkarsa bunu bir daha telafi edemeyiz.”
Ben de aynı görüşteyim.
İstanbul’dan Beyazıt’ı kaldırıyorsunuz, ama İstanbul Üniversitesi ihtiyaçları karşılayabilir.
Ankara’da ise üç büyük arşiv bırakıyorsunuz.
Anadolu’nun önemli merkezlerine Milli Kütüphane yapacaklarına, mevcutları kaldırıyorlar.
Bu nasıl bir uygulamadır, kimler oturdukları yerden karar veriyorlar.
Gerçekten Türkiye’deki bazı kararları anlamakta çok zorlanıyorum.
Kadınlar özel hayata saldırıyı affetmiyor
Deniz Baykal’ın istifasının ardından en fazla mesaj kadınlardan aldım. Öyle anlaşılıyor ki, bir sonraki seçimde CHP’nin alacağı oyda kadın seçmenin büyük rolü olacak. O yüzden CHP’nin üst yönetimi özellikle kadınlardan gelen sese kulak vermeliler. Size bu mesajlardan bir örnek vermek istiyorum. Yazar Şadıman Şenbalkan, “Yaşasın özel hayat” diyor, ve şunları söylüyor:
“Bir kadın insan, bir kadın yazar ve aile geçmişinde siyasetçiler olan bir sosyal demokrat olarak şöyle düşünüyorum. Şimdi toparlanma ve Deniz Baykal’a kadın gözüyle bakma vaktidir.
Velev ki, o internetteki, ne olduğu belli olmayan özel hayat gerçek olsa bile... Bunu bir kadın olarak affetme şansım varken, özele yapılan saldırıyı kabullenmem söz konusu değildir. Rahmetli babama yıllar önce söz vermeseydim, şimdi siyasetin içinde olurdum. Sırf bu olaydan dolayı... Deniz Baykal dönmeli mi, dönmemeli mi sorusunun cevabını CHP yönetimi verecek. Ama Deniz Bey’in iç dünyasındaki tahrifat ne olur bilinmez. Ve söz konusu hanımefendinin...
Siyaset önce insanı önemsemeli, önce insanı düşünmeli. Hayatımızda yerleşik nefes gibi olan politikaya bulaşmadan, yaşamamayı değil, yaşamayı seçmeli. Yaşasın özel hayat... Yaşasın insan olmanın gerekliliğinde olan, tüm aydınlık yarınlar...”
Şadıman Şenbalkan gibi birçok kadın böyle düşünüyor.
“Yaşananları affedebilirim, özel hayata saldırıyı asla” diyor.
Bu dünyadan bir Tekin Çullu geçti
Öyle insanlar vardır ki, gerçekten yerini doldurmak çok zordur.
Nevi şahsına münhasır insanlardır.
Özeldir...
Bunu her an hissedersiniz.
Size enerji verir.
Kışınızı bahar yapar, gecenizi gündüz.
Tekin Çullu da böyle biriydi.
İzmir’e tutkun, dışa dönük...
İdeallerinin peşinde koşan...
Sosyal sorumluluk bilinci çok yüksek...
Ve, gerçek bir arkadaş, dost...
Bir Tekin Çullu bir daha gelir mi?
Paylaş