Paylaş
Mavişehir’de oturanlar uzun süredir tepkilerini dile getiriyorlar.
Diyorlar ki...
“Daha çok yapı, daha çok gökdelen, daha çok nüfus, daha çok trafik, daha çok otopark sıkıntısı demek...”
Sadece “İstemeyiz...” de demiyorlar; öneri de de bulunuyorlar.
“Biz yeşil alan, park, sosyal alan istiyoruz. Hızla beton yığınına dönen, güzel Karşıyakamızda nefes alacak yerler istiyoruz. İnsalarımızı kaynaştıracak sanat ve kültür alanları istiyoruz...”
Mavişehirliler; bu itirazlarını Gezi Parkı olaylarından çok öncesinde yapmaya başladılar, konuyu mahkemeye de taşıdılar.
Bugüne kadar alınan yürütmeyi durdurma kararları da bu işi yapmak isteyenlerin hevesini kesmedi.
Gezi protestolarının en yoğun olduğu günlerde birkaç kez yolum oradan geçti.
Mavişehirliler saat tam 21.00’de ellerinde Türk bayraklarıyla yürüyüş yaptılar, alkışlı protestolarla bu projelere karşı olduklarını dile getirdiler.
Ne bir taşkınlık vardı, ne “Her yer Taksim, her yer direniş” sloganları...
Etrafta polis de yoktu, TOMA da, biber gazı da...
Mavişehirliler uzun bir süredir “Bu kadar bina yeter” diyor.
Çok da haklı olduklarını görüyorum.
Bazen uzaktan alınan kararlar gerçekle örtüşmeyebilir
İktidarın da, muhalefetin de son yaşananlardan çıkaracağı çok ders var.
Aslında sadece siyasetçilere de yüklenmeyelim.
Sivil toplum örgütlerinin de, elbette medyanın da kendi payına düşenleri kabul etmesi lazım.
Gezi Parkı protestoları sırasında yakan, yıkan, ard niyetli olan, marjinal kalan, krizden medet uman, ülkeyi karıştırmak isteyenleri bir kenara bırakıyorum.
Samimi duygularıyla yaşananlara tepki gösterenleri, tavır koyanları, düşüncelerini ortaya koyanları da ayrı tutuyorum.
Gezi sembol oldu; kimler için...
İşte Mavişehir örneğinde olduğu gibi...
Bazı kararların yerinde olması gerektiğini en güzel anlatan örneklerden biri...
Son yıllarda Mavişehir bölgesinde çok yoğun bir yapılaşma oldu.
Tam sayısını bilemiyorum ama; neredeyse mevcut Mavişehir ikiye katlanmış oldu.
Belki de daha fazla sayıda konut yapıldı.
Uzaktan, İzmir dışında bir yerden bakıldığında kağıt üstünde bazı şeyler uygun gözükebilir.
Ama orada yaşıyorsanız, orada nefes alıyorsanız, orada vakit geçiriyorsanız; sonuç çok daha farklı olabilir.
İşte Mavişehir’de yaşanan da, Gezi Parkı’nda yaşanan da, Türkiye’nin çok farklı yerlerinde yaşanacak olan da budur.
Yerinden yönetebilmek; birlikte yönetebilmek lazım...
Artık hiç kimse bundan böyle
Türkiye’nin birçok yerinde “İstemezükçü...” diye adlandırılan bir ekip var.
Hangi proje olsa ayağa kalkıyorlar, “Kesinlikle olmaz...” diyorlar, hangi yatırım olsa “Bizden izin almadan olmaz” diyorlar.
Bu grupların sayısı İzmir’de çok fazladır.
Köşemi takip edenler bilir.
“İstemezükçülere...” belki de en fazla eleştiri yapanlardan biri de benim...
Neden eleştiriyordum?
Projeler de çevreci olabilir, diyordum.
Geçmişin kötü örneklerinden dolayı bugünün iyi projelerine karşı çıkamayız, diyordum.
İzmir’in gelişmesi açısından bu örnekler kullanılıyor, diyordum.
Bu işler artık inatlaşmaya döndü, diyordum.
Geleceğe kimse ipotek koyamaz, diyordum.
Bugün de aynı görüşteyim.
Gezi protestoları çevre anlayışına yeni bir boyut getirdi.
O klasik, standart, herşeye “hayır...” diyen yaklaşımların çok ötesinde yeni bir çevreci felsefeyi Türkiye’ye soktu.
(Elbette hep marjinalleri, eline taşı alanları, amacı dışında slogan atanları ayrı bir yere koyuyorum.)
Mavişehir de buna en güzel örneklerden...
Artık hiç kimse bundan böyle; sadece kuru bir “İstemiyorum...” diyemez.
Artık hiç kimse bundan böyle; “önerisiz...” bir karşı çıkış sergileyemez.
Artık hiç kimse bundan böyle; kafasına gore hareket edemez.
Sendikalara
Nasıl çevrecilerin değişmesi, özeleştiri yapması, günün koşullarına göre strateji değiştirmesi, yaşadıkları bölgenin, dünyanın gerçeklerine uygun tavır sergilesi gerektiğini düşünüyorsam, aynı şekilde sendikacıların da bu son yaşananlardan ders almaları gerektiğini düşünüyorum. Sendikalar elbette üyelerinin haklarını savunacaklar, elbette onlar için hak talebinde bulanacaklar. Ama bunları yaparken Türkiye’nin sadece sendikalardan oluşmadığını, halkı mağdur edemeyeceklerini de düşünmeliler... Yani hak arama yeni bir mağduriyet yaratmamalı. Ve o bilinen sendikal hareketlerden uzaklaşmalılar... Aksi halde halkın desteği ve sempatisi de uzun vadede azalacaktır.
Paylaş