İstanbul’da geçen bir diyalog

BİRKAÇ gün önce İstanbul’da geçen bir diyaloğu size anlatayım.

Haberin Devamı

Bir toplantıya yetişmek için yürürken, Nişantaşı’nda Türkiye’nin en önemli gruplarından birinin üst düzey iki yöneticisiyle karşılaştık.
Yani tam bir ayaküstü sohbeti yaptık.
Vakit de az olunca hemen söze girdiler.
“Sen boşver siyaseti, 12 Eylül davasını, nasıl olsa akşama televizyonlar verir, sabah da gazetelerden okuruz. Bir süredir İzmir’e gelemedik. İzmir’deki bu hareketlilik nedir, bütün önemli gruplar İzmir’i konuşuyor, yatırım yapmaya hazırlanıyor. Bildiğimiz turizm projeleri var, gayrimenkul yatırımları var. Geçmişin hareketsizliğine zaten anlam veremiyorduk, ama sanki başka gelişmeler de var gibi... Bilmediğimiz başka şeyler de mi var?” dediler.
Aslında buna benzer yorumları son dönemde çok sık duyuyorum.
Pazar günü Optimum Alışveriş Merkezi ile İzmir’e hızlı bir giriş yapan Rönesans Grubu’nun Başkanı Erman Ilıcak’ın da yorumları buna benzerdi.
Bu ilginin nedenlerini birkaç kez yazdım.
Tekrarlamak istemiyorum.
Belli ki, İzmir bir çekim merkezi haline dönüşüyor.
Bunun farkında olan çok kişi var, üzüntüm hala bu büyük fotoğrafı göremeyenlerde...
Çünkü, şaka gibi kararlar devam ediyor, itirazlar sürüyor.
Alın size bir dava daha...
İzmir 2. İdare Mahkemesi, 1/1000 ölçekli Yeni Kent Merkezi Uygulama İmar Planı Bayraklı kesiminde Altınyol’a bağlantıyı öngören dört noktadaki kavşak ve yollarla ilgili kısmın yürütmesini durdurdu.
Bu karar planın bütününü etkilemiyor gibi gözükse de yine de bir zaman kaybı yaratacak.
Bütün bu konuşmaların içinde olunca, bütün bu iyi niyetli çabaları duydukça, bütün gelecek planlarını dinledikçe...
İçimden...
“Yeter...” demek geçiyor.
Yeter...

Bir başka yorum da şöyle

Haberin Devamı

Karaca ve Kaya Otelleri’nin sahibi Mustafa Kaya’nın bir yorumu var.
Aynen yayınlıyorum...
“Bu kişilerin ne fikri, ne zikri vardır, her şeye karşıdırlar. Limanın gelişmesine, alt geçit yapılmasına, üst geçit yapılmasına, şehir planlarına, havaalanlarına, akla gelebilecek her yeniliğe karşıdırlar.
Bunlar İzmirimiz’in gerçeği, peki ben neden sana bugüne kadar böyle bir yazı göndermedim de bu aklıma şimdi geldi anlatayım...
Yıllardır İnciraltı’nın planlanmasından bahsediyoruz. Burayı sağlık turizmine imkan sağlayacak bir şekilde planlayalım diyoruz. Maalesef bu insanları aşamıyoruz. Mahkemelerde her gün yeni bir engel çıkarıyorlar. Halbuki biz ne diyoruz... Bu bölge kentimizin ilk planlı, programlı sağlık turizm bölgesi olsun istiyoruz. Bugünler bizim ne kadar haklı olduğumuzu gösterdi.
Libya’daki iç savaş neticesinde sağlığını kaybeden bir grup insan, tedavi için bir süredir Türkiye’de. Şu anda İzmir’de 12 otel, bu hastaların bir kısmına ancak hizmet verebiliyor. Bu kadarı dahi kent otellerimizi memnun etmeye yetti. Ocak ve şubat ayları son beş yıldır otellerin en dolu olduğu aylar olmuştur.
Şu anda Avrupa’dan, Amerika’dan tedavi olmak için insanlar ülkemize gelmek istiyor.
Eğer biz bu bölgeyi planlayabilirsek Ortadoğu ve Avrupa’nın en organize sağlık merkezi haline getirebilirsek, binlerce insanımıza iş ve aş kazandırmakla kalmayıp milyarlarca dolarlık sağlık turizminden ilave gelir elde edebiliriz.
Bu gelişim istemezükçüleri rahatsız edecek, fakat er ya da geç herkes doğruyu görecektir.”

Benim ruh halim 22 derece

Haberin Devamı

Ne çok soğuk, ne çok sıcak beni etkiler. Yazı severim, ama kışın soğuğu da bazen bana iyi gelir. Hele kışın bir günlüğüne de olsa, yazlık yerlere kaçabiliyorsam, çok daha keyif alırım. Kışın tenhalığı, içe kapanık hali de beni çok etkilemez. Çünkü, benim ruh halim, kışın soğuğunu da 22 dereceye ayarlayacak bir otomatiğe bağlıdır.
Dışarıda kar yağsa da sıcaklık eksiye düşse de benim ruhum 22 derecedir.
Ama martın ortası gelince daha bir farklı oluyorum. Hele nisana girince...
O ruhum daha da dalgalanıyor, daha bir renkli oluyor.
Biliyorum, herkes gibi...
Bahar insanı çileden çıkarıyor, içindeki ateşi yükseltiyor, bir yerlere kaçma isteği yaratıyor.
Nisan, mayıs, haziran, benim aylarım geliyor.

Haberin Devamı

Sadece değişen birinci sayfalar mı?

Geçenlerde bir belgesel izledim. Adı “Page one” dı. New York Times’ın bir yılını anlatan bir belgesel... İzlemenizi tavsiye ederim. Belgesel; bizim sektörü yani medyayı anlatıyor gibi gözükse de dünyadaki değişimi çok güzel anlatıyor. Çünkü, sadece bizim verdiğimiz haberler değişmiyor, alışkanlıklar da değişiyor, insanların beklentileri de gelecekle ilgili hayaller de... Dünya çok farklı bir süreçten geçiyor.
“Page one”, yani birinci sayfa...
Mutlaka izleyin diyorum.

Yazarın Tüm Yazıları