Paylaş
Kim haklı, kim haksız tartışmasına girmek istemiyorum.
Çünkü...
Kimi dinlesem kendine göre haklı...
Kimle konuşsam kendine göre bir gerekçesi var.
Kimi arasam bir başka şey söylüyor.
Yani bilinen kadı fıkrasındaki gibi...
“Sen de haklısın, sen de... Yani herkes haklı...”
Çeşme Ayayorgi’deki gürültü savaşlarından söz ediyorum. Aslında benzer şikayetler Çeşme’nin farklı yerlerinden de geliyor. Ama projektörler Ayayorgi üzerinde, çünkü buradaki olay çoktan Çeşme’nin sınırlarını aşmış durumda. Ulusal medya da buradaki eğlence mekanlarıyla Çelebioğlu ailesi arasında yaşananları ilgiyle izliyor.
Çünkü sırf bu mesele için Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım araya girdi.
Çeşme’ye yaptığı ziyaretlerden birinde Marrakech Beach Club’a uğrayınca kendisine bu sorun aktarıldı. Yıldırım, Çelebioğlu’nun havalimanlarında hizmet veren Çelebi Holding olduğunu öğrenince de, “Bizim Çelebi mi?” diye sorup telefonla da olsa bilgi aldı.
Sonrasında biliyorsunuz, Vali Cahit Kıraç bir kriz toplantısı yaptı.
Tarafları buluşturdu; basına yansıyan fotoğraflarda herkes gülüyor, herkes el ele, kol kola valilikten çıkmıştı.
Biz tam bitti, uzlaşıldı diye düşünmüştük ki... Bu sefer de ses değil, ışık savaşları başladı.
Kabul edin...
270 bin dolarlık ses düzeneğiyle Ayayorgi Koyu’ndaki bütün eğlence mekanlarındaki müziği bastıran ses düellosu da...
İki futbol sahasını aydınlatabilecek 2 bin watt’lık projektörlerle 20 metrelik kulelerin kurulması da...
Kendi içinde müthiş bir espri barındırıyor.
Herkes o yazın en popüler şarkılarıyla kendinden geçerken Mehter Marşı’nın çalınması da...
Karanlık, hafif loşluğun insanları çok farklı bir ruh halinde, biraz da romantik bir havayı pompaladığı bir gece yarısında da Ayayorgi’nin gündüz kadar aydınlık olması da...
Bütün bu yaşananları daha ilginç hale getiriyor.
Dediğim gibi, kimin haklı kimin haksız olduğu bir başka tartışma konusu...
Aslında bu sorunun cevabını, buralara ruhsat veren, işletme belgesi veren, sesi de, oradaki düzeni de denetleyen kurumlar vermeli...
Sonunda ikisi de gerçek oldu
Funda Savaşçın söyledi.
İstanbullu arkadaşları, konu Çeşme olunca şöyle bir espri yapıyorlarmış.
“Off yine hafta sonu geliyor. Yine İzmirliler gelecek...”
Birkaç yıl önce başka bir espri vardı.
“İstanbullular gelecek Çeşme pahalanacak” diye...
Galiba her ikisi de doğru...
Bir kere Çeşme geçmiş yıllara göre çok daha pahalı...
İkincisi geçen hafta sonu Çeşme’de 1 milyon 200 bin kişi olduğu söyleniyor.
1.200.000...
Bana göre sorun yok...
Sorun...
Devletin 1 milyon 200 bine
göre değil de kış nüfusu 20-25 bine göre altyapı hizmetlerini
planlaması...
Öyle olunca ne doğru düzgün hastane hizmeti, eğitim hizmeti almak mümkün; ne de altyapıya yetişmek...
Hatırlatmak istedim.
Yaz nüfusu fazla olan yerler için yeni yasal düzenlemeler ve öngörüler gerekiyor.
Rüzgar eser yarın başka eser
Sevgili Banu Şen, İzmir’in her yerini gezen tur otobüsüyle bir tur yaptı geçenlerde... Ağırlıklı olarak kruvaziyer gemilerinden inip, az zamanını iyi değerlendirmek isteyen turistlerin tercih ettiği bu otobüs turunda Banu, bir eksikliği tespit etti. Dağıtılan broşürlerde Fransızca bölümü yoktu. Önce şaka zannettim. Ama Banu, çoktan sorup gerçeği öğrenmişti. Gerçekten de broşürlerde Fransızca bilgilere yer verilmemişti. Fransızca eğitim almış biri olarak haberi okuyunca iki şeyi düşündüm.
Birincisi... Fransızca bu kadar mı unutuldu, bu kadar mı ligden düştü?
İkincisi... Şu Sarkozy’nin yaptığını kimse yapmamıştır. Türkiye’de öyle antipati topladı ki, bu, tur otobüslerindeki broşürlere kadar yansıdı.
Birincisi için şunları söyleyebilirim. Fransızca giderek daha az tercih dilen bir dil haline geliyor, doğru... Ama hala milyonlarca insan Fransızca konuşuyor. O yüzden bu turlarda Fransızca broşürün olmaması büyük bir eksiklikti. Nitekim, Büyükşehir Belediyesi haberden sonra broşürlerin en kısa sürede hazırlanacağını söyledi.
İkincisi için ise... Sarkozy’nin bıraktığı algının kısa sürede değişeceğini de zannetmiyorum. Fransızların izlediği dış politika, Türkiye’yi yok sayar tavrı...
İnanın, bir Francofon olarak beni bile bazen çileden çıkarıyor.
Yine de; rüzgar eser, yarın başka eser, diyerek... İlişkileri taze tutmanın önemini bir kez daha hatırlatıyorum.
Paylaş