Paylaş
BU YAZIYI BÜLENT AKGERMAN YAZDI
İNSANOĞLU daha ana rahmindeyken başkalarının düşündüklerine göre yaşamaya başlıyor. Nasıl besleneceğine, hatta nasıl bir doğumla dışarıya çıkacağına başkaları karar veriyor.
Kendi düşünme yeteneğine ve muhakeme ederken kullanacağı bilgilere hakim olmaması söz konusu durumu doğal kılıyor.
Düşünebilme yeteneği insanı diğer canlılardan farklı ve üstün kılan en önemli olguyken, bazen de birçok birey için edilgen yaşam, bir ömür boyu sürüyor.
Halbuki insanlığın gelişmesi hep sorgulayan, hür düşünüp düşüncelerini ortaya koyabilenler sayesinde gerçekleşiyor. Hür düşünmek ve ifade edebilmek özgürlüğü; insan haklarının en önemli unsuru olduğu gibi demokrasinin de temel taşı.
Maalesef bazı ülkelerdeki eğitim sistemleri düşünen, sorgulayan, üreten, yaratıcı, proaktif bireyler yetiştirmek yerine ezberleyen, dikte edilen, sınırlar konulan, şablonlara sıkışmış, tüketen, seyreden, idare eden, pasif veya reaktif bireyler mezun eden yanlış programlara odaklanıyor.
Birçok batı dilinde eğitim kelimesinin karşılığının kökü Latincedeki “educare” kelimesi ve anlamı yetiştirmek, ayağa kaldırmak, inşa etmek, dikmek...
Türkçe’deki eğitim kelimesinin ise anlamı beslemek, terbiye etmek olan “igitmek” kelimesinden türetildiğine inananlar olsa da büyük bir çoğunluk “eğ” kökünden oluşturulduğunu savunuyor.
“Ağaç yaşken eğilir” atasözünü de düşündüğümüzde, gelişmiş ülkelerin eğitim felsefelerini ayağa kaldırmak ve dikmek üstüne kurguladıklarını, bizde ise eğip bükmemin temel alındığını anlayabiliyoruz.
Son dönemde olumlu yönde atılımlar başlamış olsa da uzun yıllar düşünemeyen, özgüveni oluşmamış milyonlarca genç mezun oldu devlet okullarından.
Okuldaki öğretmen dayağı korkusu önce evde baba dayağı korkusuna, sonra askerde manga komutanı korkusuna, daha sonra amir korkusuna, en son taraf olmayıp bertaraf olma korkusuna dönüşüp sürdü ülkemizdeki birçok birey için.
Benzer şekilde yaşamış vatandaşlarımızın düşünce üretmesi mümkün olmadığı gibi ölünceye kadar edilgen yaşayacak olması, başka düşünenler tarafından yönlendirilecek olması çok üzücü.
Bir başka açıdan da...
Yasaya aykırı eylemlere çağrı niteliği taşıyan, bir başkasının hürriyetine tecavüz eden düşünceler tabii ki, engellenmeye çalışılmalı ve cezalandırılmalıdır. Ancak tarih batıl inançlı ve önyargılı toplumlarda dogmalara, doktrinlere karşı harcanmış nice düşünür ile doludur.
Özellikle, dünyayı değiştiren “rönesansı” yaratabilen batı dünyasının geçmişinde böyle örnek çoktur.
Conficius yurdunu terk etmek zorunda kalmış, Sokrates ölüme mahkum edilmiş, Platon esir olarak satılmış, Aristo ümitsizlikten kendini zehirlemiş, Kant Protestanlarca lanetlenmiş, Wagner ıslıklanmış, Galileo hapsedilmiş, Pasteur meslektaşları tarafından dışlanmış.
Geçmişte söylenmiş bazı sözlerin günümüzde de ne kadar geçerli olduğu, aslında insanı bambaşka düşüncelere sevk ediyor... Örneğin; 17. yüzyılda yaşamış şair ve düşünür John Milton, “Tüm diğer özgürlüklerden önce, bana öğrenme, söyleme ve tartışma özgürlüğü verin” demiş. Mustafa Kemal ise, “Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür bireyler ister” demiştir.
Hepinize rahatça bilgi edinebildiğiniz, hür düşünebildiğiniz, istediğiniz gibi değerlendirme yapabildiğiniz, kendi yargı ve görüşlerinizi dillendirebildiğiniz, savunabildiğiniz nice aydınlık günler diliyorum.
BENİM NOTUM
EGE Sanayicileri ve İşadamları Derneği Başkanı Bülent Akgerman’ın bu yazısı mütevelli heyetinde olduğu Işıkkent’in dergisinde yayınlanmıştı. Yazıyı çok beğendim ve 19 Mayıs günü yayınlamak istedim.
Çünkü...
Dünya değişiyor, buna Türkiye de ayak uyduruyor. Yakın bir geleceğe kadar yurt dışına çıktığımda birçok şeyi not ederek ve kıskanarak geri dönerdim. Artık inanın böyle bir ruh halinde değilim. Evet, birçok eksiğimiz var, birçok yanlışımız, birçok beni rahatsız eden detay var, ama ben Türkiye’nin dinamizmine, genç nüfusuna çok inanıyor ve güveniyorum.
Bazıları bana “Yine bardağın dolu tarafından bakıyorsun” diyebilirler.
Ben ısrarla böyle bakmaya devam edeceğim.
Tersine bakışın sorunları çözmediğini biliyorum.
Sadece bir tek uyarım var.
Onu da Akgerman çok güzel özetliyor...
“Düşünen, sorgulayan, üreten, yaratıcı, proaktif bireyler yetiştirmek yerine ezberleyen, dikte edilen, sınırlar konulan, şablonlara sıkışmış, tüketen, seyreden, idare eden, pasif veya reaktif bireyler” meselesi...
İşte o yüzden daha fazla demokrasi talebimiz var, işte o yüzden daha fazla konuşan Türkiye talebimiz var, işte o yüzden siyasetin günlük hayatın içinde olmaması talebimiz var, işte o yüzden daha sivil bir sivil toplum talebimiz var, işte o yüzden bireysel hak taleplerimiz var.
Ama şunu da çok iyi biliyorum ki...
Bunun için sorgulayan, talebi olan, düşündüğünü söylemekten çekinmeyen bir gençlik istiyoruz.
19 Mayıs’ta, gençlik ve spor bayramında, biz de bir not düşelim istedim.
“Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür bireyler isteyen” Mustafa Kemal’in hep genç kalacak Cumhuriyeti için bu formül yeter...
Paylaş