Paylaş
HUGO Boss, tedarik zincirinin çeviklik ve esnekliğine büyük önem veriyor.
İzmir’deki üretim tesisi, özellikle Avrupa pazarlarında rekabet avantajı sağlıyor.
Avrupa, Hugo Boss için kilit bir pazar olurken, şirketin toplam satışlarının yüzde 60’ı Avrupa’da gerçekleşiyor. Global ürün tedarikinin yüzde 40’ından fazlasını Avrupa, Orta Doğu, Afrika bölgesinden karşılıyor. Bu da pazarlara yakın olan İzmir’i bir adım daha öne çıkarıyor.
Bir de yakın tedarik kavramı öne çıkmaya başladı. Aslında bu kavramı Hugo Boss gibi büyük şirketler uzun yıllardır konuşuyordu. Kapasite sıkıntıları, global lojistik altyapısındaki darboğazlar ve global talepteki artıştan ötürü Türkiye önem kazanan ülkelerden oldu.
Hugo Boss’un İzmir fabrikasının genişletilmesi kararının o yüzden çok önemli olduğunu düşünüyorum.
HUGO BOSS AG Operasyondan Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Haiko Schafer ile konuştuğumuzda “Yeni bir yatırımcı değiliz, 22 yıldır buradayız. Uzun vadeli yatırımcıyız ve Türkiye’de olmaktan mutluyuz. Bu kadar uzun bir süre yabancı bir yatırımcının mutlu olmadığı bir ortamda kalması mümkün değil, dolayısıyla bütün bu dönem boyunca buradaki operasyondan oldukça mutluyduk. İlerisi için çok net planlarımız var buradaki operasyonu büyütmek istiyoruz. Önümüzdeki 3 ya da 4 yıl içinde buranın kapasitesini iki hatta üç katına çıkartma planlarımız var” demişti.
Hugo Boss’un en üst yöneticilerinden bu sözleri duyduktan kısa bir süre şirketin kapasite artışına hız vermesi ve bunu kamuoyuyla paylaşması Türkiye açısından çok sevindirici...
Ve örnek olmasını diliyorum.
Daha spor daha şık
üstelik çok daha rahat
SAİNT Joseph’te okurken beynimize kazımışlar. Her sabah kıyafet kontrolü yapılırdı. Kravatın bir milim bile kaymasına; gömlekteki, pantolondaki en ufak kırışıklığa göz yumulmazdı. Kısa kollu gömlek bizim hayatımızda olamazdı. Böyle bir disiplinle büyüyünce iş hayatına atılınca da Saint Joseph günlerini unutmadım. Sadece ben değil; yakın çevremdeki bütün arkadaşlarım da öyle...
Aslında takım elbise giymeyi hep sevdim, galiba takımlı olunca kendimi daha iyi de hissediyorum. Bu pandemi döneminde hepimizin alışkanlıklarında büyük değişimler oldu. İtiraf edeyim ben bile kurallarımı yumuşattım.
Geçenlerde Hugo Boss AG Operasyondan Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Haiko Schafer ve Hugo Boss’un Türkiye Genel Müdürü Arif Kaya ile buluştuğumuzda geçen sohbeti kısaca yazmıştım. O gün slim fit lacivert bir takım giymiştim.
Haiko Schafer “Yakında takım giyen bizler kalacağız galiba” dedi.
Arif Kaya’nın da üstünde lacivert bir takım vardı. Ama o takımın altına son dönemde çok moda olan beyaz bir skechers giymişti.
O gün herkes birbirine takıldı. Fabrikayı gezerken ve özellikle takım elbise bölümünü gezerken yeni modelleri de inceledik.
Çok şık, dar yakalı, slim fit takımların altına kemersiz, ipli pantolanlar yapılmıştı.
Yine birbirimize baktık; “Bizler de yakında giyeceğiz. Çünkü çok rahat, üstelik gerçekten şık” diye konuştuk.
Hugo Boss’un takım elbise satışları giderek daha rahat giyime kayıyor.
Spor, şık dönemine giriliyor.
Arif ile sohbet ede ede ben de bu rahat, şık takımları giymeye başladım.
Onun gibi lacivert takımın altına beyaz skechers daha denemedim ama denemeyeceğimin sözünü de veremem.
Patron kim; beyin mi, kalp mi?
YAKIN arkadaşım Sevde Sezer bir kitap tavsiye etti; “Mutlaka okumalısın” dedi.
Elime aldım, iki günde bitirdim.
“Beyniniz hayatınızı nasıl şekillendirir?”
“Patron kim; beyin mi, kalp mi?” sorusuna cevap aranıyor.
Kitabın yazarı Ece Balkuv...
Balkuv, bir nörolog...
O da benim gibi Francofon; Sainte Pulchérie Fransız Lisesi’nden mezun...
Los Angeles UCLA Üniversitesi’nde İngilizce eğitimi almış; aynı yıl Fransızca Felsefe Olimpiyatları’nda ikincilik ödülü kazanmış. Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde okumuş. 2013’te Ulusal Nöroloji Board Sınavı’nı başarıyla geçmiş. 2017’de Venedik’te düzenlenen Avrupa Nöroşirurji Birliği Kongresi’ne konuşmacı olarak katılmış. 2019’da İtalya Lanciano ve Fransa Paris’te Alzheimer hastalarıyla çalışmış. Broca Geriyatri Hastanesi ve Résidence les Glycines Huzurevi’nde önemli çalışmalara imza atmış.
Kitap da işte bu deneyimlerinden süzülerek gelmiş.
Ece Balkuv; “Biz nörologlara göre kalp bir kastır. Francis Crick’in sözü gibi ‘İnsanlar için kendi beyninin incelenmesinden daha hayati bir araştırma konusu olamaz.’”
Kitap Müptela yayınlarından çıktı ve Penguen Yayınevi’nde üç kez en çok satanlar listesine girdi.
Türkiye’nin popüler dille yazılmış ilk nörobilim kitabı olarak konuşuluyor.
Homonculus denen beyin şeması sana kim olduğunu söyleyebilir mi? Bizim gerçek sandıklarımız beynin bize sunduğu bir simülasyon mu? Beyin yeterince uyaran almazsa mutlaka bir cevap bulur yani uydurur mu? Duygular, kalple bir ilgisi olmayan beyin de görüntülenebilen mekanizmalar mı? Günümüzde moda uygulamalar olan alternatif tıp değil asıl iyileştiren beyin gücü mü? Çizgi romanlardaki süper kahramanlar gerçek olabilir mi? Anneliğin beyinle alakası nedir?
Bu ve benzeri soruların cevabını merak ediyorsanız kitabı tavsiye ederim.
Benim işim yaşamak
ECE Balkuv’un kitabında örnekler, alıntılar, çözümlemeler ve öneriler de var.
Ünlü psikiyatrist Irvin Yalom’un şu sözünü çok sevdim.
Diyor ki; “Şu an yaşıyorum ve önemli olan bu... Hayat geçici. Her zaman, herkes için... Benim işim ölene kadar yaşamak...”
Paylaş