Paylaş
Birçok kez yazdım, yazmaya da devam edeceğim.
Dünyanın bir başka ülkesinde siyaset bu kadar günlük hayatın içinde değildir.
Haritadan bir yer beğenin gidin; anketi kendiniz yapın.
Ve sorun...
“Adalet bakanınız kim” diye...
“Milli Eğitim Bakanınız, Savunma Bakanınız, Başbakan Yardımcılarınız kim” sorusunu sorun.
İnanın; cevap alamayacaksınız.
Hele “Bakanlarınız her gün açıklama yapar mı?” diye bir sorun...
Bakanları tanımadıkları gibi, devlet yetkililerinin de az konuştuklarını söyleyeceklerdir.
Bizde herkes konuşuyor.
İktidar çok konuşuyor, muhalefet çok konuşuyor.
Kararlarıyla konuşması gereken savcılar da konuşuyor.
İlgili ilgisiz konuşan çok...
Ama halk konuşmuyor.
Sorun burada...
Evrensel kriterler fiyakalı sözler gibi algılandı
Yine bizim ülkemizde iddialar da havada uçuşur.
Bir sabah kalkar bakarsın ki; yeni şeyler konuşuluyor.
Günlerce yayın yapılır, belgeler ortaya çıkarılır.
Gerçek mi, düzmece mi, sonradan belgelenmiş mi anlayamazsınız.
Sonra...
Bir sabah başka gündemle uyanırsınız.
O iddialar, o belgeler bir daha konuşmamak üzerine kapanır.
Unutulur...
Hep hatırlatıyoruz ya...
“Herkes için adalet” diye, “evrensel demokrasi” kriterleri diye...
Uzaktan fiyakalı güzel temenniler gibi geliyor.
Oysa değil...
Olmadığını böyle günler daha iyi anlıyoruz işte...
Avrupa Birliği’ne girelim ya da girmeyelim.
Ama o çıpa, o hedef, Türkiye’yi bir yere taşıdı. Ne zaman o çıpayı boşverdik, o hedeften sapar olduk; ne adalete güven kaldı, ne de siyasete…
Yaşadıklarımıza herkes bir başka isim takıyor.
Kim ne derse desin; bu yaşananlar bir devlet krizidir.
Demokrasi çarkı birbirine sürterse
“Bu seçim çoktan yerel olmaktan çıktı” demiştim. Belediye başkan adaylarının günlük ziyaretlerini, yaptığı konuşmaları takip edin. Hiçbirinde yerellik yok, proje yok, yatırım yok. Konuşmalar öyle başlasa da; adayların karşılaştıkları sorular Türkiye’nin geleceğiyle ilgili olunca sohbet de genele dönüyor. Bu kaçınılmaz, böyle devam edecek.
Ama şunu unutmamak gerekir; her şeyin iyi gittiği bir ülkede bile iki yılda üç seçim yapmak kolay değildir. Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesi kararı AK Parti’nin bir tercihiydi. Bu karar alındığında parlamenter sistemi savunanlar çok fazla eleştirdi. Şimdi görüyorum ki; AK Parti de aldığı bu karardan biraz pişman…
Elbette halk tarafından seçilmiş Cumhurbaşkanı’nın yetkileri konusu da bu yıl en fazla tartışacağımız konular arasında olacak.
Özetle...
Dün yazdığım gibi ekonomik adımlar, ekonomik gelişmeler ve refah; hiçbir zaman tek başına yeterli değildir.
Demokrasiyi işletemezseniz; eninde sonunda gelinecek nokta dalgalanmalardır, kaostur, belirsizliklerdir.
Bugün aldığınız kararın yarın nasıl sonuçlar verebileceğini kestiremezsiniz.
Demokrasinin çarkları o yüzden deneyimler, yaşanmışlıklar üzerine inşa edilir.
Onlarla sık oynadığınızda da; çarklar birbirine sürter.
Yaşanan budur.
Çarklar birbirine sürtmektedir.
Çok şey mi istiyoruz?
Meclis Başkanı Cemil Çiçek, “Bu nasıl hukuk devleti” diyor.
HSYK; Ergenekon davasına bakan mahkeme heyeti hakkında inceleme başlatıyor.
Başbakan Erdoğan Malezya’da “İçeride günahsız yatan çok kişi var” diyor.
İddialar, operasyonlar, konuşmalar, açıklamalar...
Aman Allah’ım; neler yaşıyoruz, nasıl bir ülkede yaşıyoruz.
Şunu söylemeliyim; yorulduk, hepimiz çok yorulduk.
İyi ve güzel günler görmek istiyoruz; sabahları daha mutlu kalkmak istiyoruz, çocuklarımızın yüzüne baktığımızda daha umutlu olduklarını görmek istiyoruz.
Çok şey mi istiyoruz?
Paylaş