Paylaş
Artık büyük bir ekonomi, büyük bir endüstri...
Hele futbol...
Bazı kulüplerin bütçeleri, büyük şirketleri çoktan solladı.
İyi sporcular birçok işadamından daha iyi kazanıyor. İmajlarına, ünlerine de diyecek yok bu arada...
Sanatın bıraktığı etki kadar, bazen de daha fazlasını spor yapabiliyor.
O yüzden bugünkü yazımı da bir spor yazısı olarak algılamayın lütfen...
Süper Lig’in tam bir kaos olduğu ortamda, bizler de dikkatlerimizi Bank Asya’ya çevirdik.
Aslında Banka Asya için Ege Ligi demek de mümkündü.
Karşıyaka, Göztepe, Bucaspor, Akhisarspor, Denizlispor...
Bu yıla kadar Altay... Ama Altay’ın bir sonraki sezon Bank Asya’ya çıkacağından herkes gibi ben de eminim.
Lig başlarken şöyle düşündük.
Şike iddialarıyla ilgili karar sezon sonrasına kalsa da, bu sene Süper Lig’in tadı olmayacak, Bank Asya’daki heyecan daha fazla olacak.
Bunun için birçok nedenimiz de vardı.
Karşıyaka 100’üncü yılını kutlayacaktı ve tek hedefi şampiyonluktu.
Göztepe yıllar sonra mücadele etmesi gereken ligde olacaktı ve şampiyonluğa en az Karşıyaka kadar ortaktı.
Bucaspor, Süper Lig deneyimi yaşamış ve Bank Asya’da misafir olmak istiyordu.
Akhisar, Bank Asya’ya ilk çıktığı yıl hiç de fena bir performans göstermemişti.
Denizlispor’un gerçek yeri zaten bir üst ligdi.
Özetle Ege takımları için çok renkli, çok sürprizli bir sezon bizi bekliyordu.
Elbette bütün bu gelişmelerin arasında Karşıyaka’yı ayrı bir yere koymak gerekiyordu.
Çünkü Türkiye’de 100 yaşında kaç kurum vardı ki...
Karşıyaka camiası bunun anlamını çok iyi biliyordu; yönetimiyle, idarecisiyle, Karşıyaka’da oturan vatandaşıyla bu özel yılı taçlandırmak istiyordu.
Bank Asya’da şampiyonluk bekliyordu.
Hem de geçmiş yıllarda olduğu gibi Play Off’lara kalarak değil, direkt çıkarak ve açık ara giderek...
Hedef belliydi, bu yüzden kesenin ağzı açıldı, Selçuk Yaşar yine her zamanki desteğini verdi, hatta daha fazlasını, kulübe destek olan sivil toplum örgütleri de bu kampanyaya katıldılar.
Özetle hiçbir şeyden fedakarlık yapılmadı.
Takım Reha Kapsal’a emanet edildi, Kapsal’ın bir dediği iki edilmedi, sıfırdan bir takım kuruldu.
Bizler karşı çıksak da, her sezon takım yenilenmez desek de, Reha Kapsal nasıl bir takım kurgusu yaptıysa saygı gösterilip 20’den fazla oyuncu yeşil kırmızılı renklere dahil edildi.
Ve sezon başladı.
Çok şey beklenen Karşıyaka, ilk hafta yenildi, “Şansızlık...” dendi. İkinci hafta da, üçüncü hafta da bu şansızlıklar devam etti.
Sonuçta Karşıyaka en iddialı olduğu, herkesin çok şey beklediği bir sezonda belki de tarihinin en kötü başlangıcını yaptı.
Reha Kapsal, Karşıyaka’da üç dönem teknik direktörlük yaptı. Kapsal, genç ve yetenekli bir hoca... Çok çalışkan olduğunu biliyorum. Futbolla yatıp futbolla kalktığını da biliyorum.
İçimden, “Bazen olmuyor. Tutmadı mı tutmuyor” demek geçerken; Reha Kapsal’ın açıklamaları geldi.
O zaman anladım ki...
Zaten tutmayacakmış, tutması mümkün değilmiş...
Neler mi söyledi Reha Kapsal...
“Barcelona’ya gidip altyapıdan A takıma kadar uyguladıkları sistemi inceledim. Dünya futboluna damgasını vuran Barca modelini KSK’de uygulamak istedim. Fark yaratmak için yola çıktım ama olmadı. 20 yeni transferle ilk maçtan itibaren yeni sistemi uygulamaya çalışarak hata yaptım. Hazırlık döneminden itibaren çalıştığımız 4-6-0 sistemiyle oynadığımız özel maçlarda alınan iyi skorlar beni yanılttı. Kadroyu, ofansif sisteme uygun, kısa, hareketli oyunculardan kurduk. Hücuma bekler dahil 8 oyuncuyla birlikte çok hızlı çıkmak, rakibe ileride pres yapmayı planladık. Adana’ya yenildik. İlerleyen haftalarda da defansta açık verip goller yiyince takımın üzerindeki baskı arttı. Ofansif sistemi kadro oturduktan sonra uygulasaydık böyle olmazdı. Bir gün bu modelde başarılı olacağım...”
Hedefler, gerçekler ve gerçekleşenler...
Futbolun içinde mantık da var, strateji de, hayatın gerçekleri de...
Bir modeli inceleyip aynısını uygulamaya kalkarsanız, elinizdekileri tam bilmez, bu gerçeklere göre hareket etmezseniz sonuç çoğu zaman hayal kırıklığı olur.
Karşıyaka’da yaşanan budur.
Karşıyaka Barselona gibi değil, Karşıyaka gibi oynarsa eminim çok daha iyi sonuçlar alacaktır.
Kulübeden saraya öykünmek
Eurosport kanalında Serhat Ramay, müthiş bir yorum yapmış.
Reha Kapsal için “ideoloji kurbanı” demiş ve şunları yazmış.
“Kuruluş yıldönümünde yeniden yeşil-kırmızılıların teknik direktörlüğüne soyunan Reha Kapsal’ın güce dayalı ligde Karşıyaka’yı nesnel gerçeklikten yani güçten kopardığı söylenebilir. Diğer ifadeyle bir köylü kulübesinde, bir saraydakiyle aynı şeyleri düşünmeye kalkıştı ve olmadı. Futbolda yeni bir çağ açan Barcelona’ya öykünmek, bir yenilginin ardından, müzesinde dokuz Şampiyonlar Ligi kupası bulunan Real Madrid’i örnek vererek, ‘Onlar da yeniliyor’ diyebilmek oyuncuların üzerine kaldırabileceğinden farklı bir yük oluşturdu. Kapsal, maç sonrası açıklamalarıyla mental olarak da bitirdi takımı. Futbolu mücadele etmek, ayakta kalmak, koşmak ve yine koşmak değil de bir üslup sorunu olarak algılamak ve imajlar üzerinden takım inşa etmek Karşıyaka ve Reha Kapsal’ı çöküşe götürdü. ‘Hem stopersiz hem santrforsuz oynuyor’ dediği Barcelona’yla örneklediği ‘kapitalist futbol’ anlayışında onun gibi bir teknik direktör için temel problem, hücumcuların omuzlarının kaleye ne kadar dönük olduğu konusuydu. Halbuki onun bu istekleri, bolca zafer dolu amaçsız bir sarhoşluk içeriyordu. Başka bir çağın futbolunu oynadığı söylenen Barcelona’yı kendi çağına uygulamada sorun yaşadı. Reha Kapsal’ın bir çeşit Katalunya fetişizmi Karşıyaka’nın rüyasını kabusa çevirdi.”
Barselona Teknik Direktörü Guardiola doğru bugünün futbolundan daha fazlasını takıma oynatıyor. Ama Guardiola kendi stilini, kendi oyun modelini yaratarak bunu yaptı. Öykünerek değil...
İster elinizdeki bir futbol takımı olsun, ister basket, isterse herhangi bir sektördeki çalışanlarınız yani sizin takımınız...
Önemli olan kendinize özgün bir strateji geliştirmek ve uygulamaktır.
Paylaş