Hanya’da çınar altında Türkçe konuşmak

Türkler nereye gittiyse aynı şeyi tekrarlamış.

Haberin Devamı

Bir çeşme kurmuş.
Bir çınar dikmiş.
Bir cami yapmış.
Ve meydanları kapatan o çınarların altında masalar kurmuş.
Saatler süren sohbetler yapılmış.
İzmir’i konuşmuşlar, İstanbul’u...
Ayvalık’ı, Foça’yı...
Karşı kıyılarda da Girit’i, Midilli’yi, Samos’u...
Ayvalık’tan kız alınmış, Hanya’ya damat gitmiş.
Ege; büyük bir ada olmuş.
Büyük bir aile...
Hepimizin çevresinde böyle öyküler vardır.
Kimileri Selanik’ten gelmiştir, kimileri Girit’ten...
Benzer öyküler, tanıdık yüzler, bilinen konuşmalar.
Zaten yemekler de aynıdır, alışkanlıklar da, tavırlar da...
Egeli olmanın, Akdenizli olmanın verdiği rahatlıkla ve özgüvenle...
***
Değerli meslektaşım, dostumuz Nedim Atilla’nın anneannesinin bir vasiyetini gerçekleştirdik geçen gün...
Hanya’da...
Bir çınarın altında...
Türkçe konuştuk...
Biz konuştukça etraftaki Hanyalılar da bize laf attılar.
Hem de Türkçe...
“Bak burası cami... Bu çınar... Merhaba dostlar...” diyerek.
Biz de karşılık verdik.
Kulak dolgunluğuyla, aklımızda kalan kelimelerle...
Hem Ümmühan Hanım’ın vasiyetini yerine getirdik, hem de çınarın altında bol köpüklü bir kahve içtik.
Nedim Atilla, Ümmühan Hanım’ın öykülerini anlattı; ben de yengemin bana anlattıklarını...
Bir o, bir ben...
***
Sonra Müslüman mahallelerine daldık.
İzmir adını verdikleri sokağa...
Osmanlı Girit’te ilk burayı fethetmiş, uzun yıllar buraya hükmetmişti ama onlardan geriye pek eser kalmamıştı. Limanın ucundaki Yeniçeri Camii, Girit’te Osmanlı’yı anımsatan ender yapılardan biriydi.
Restore edilmiş yapının çevresinde dolaşıp, hem caminin, hem Venedikliler’den kalma deniz fenerinin, hem limanı çevreleyen mor çiçekli gündüz sefalarıyla sarmaş dolaş olmuş evleri dolaştık.
Sonra arada bir görüntüye giren cumbalı evlerin süslediği daracık, gölgeli sokaklarda fotoğraf çektik.
Kaldırım taşlarıyla döşenmiş o daracık sokaklar, bir labirenti hatırlattı bizlere...
Begonvillerin çiçekleri hala dökülmemişti.
Cumbalı evler, begonvillerle çok daha güzel görünüyordu.
Küçük dükkanlara daldık.
Sandaletçilere, bıçakçılara...
Ve kapalı çarşıya...
***
Sonra da yemeğe...
Menü kitapçığında yazılanlara baktık, hepsi tanıdık.
Krikitos peksimetos; üzerine keçi peyniri, domates ve zeytinyağından oluşun bir sos olan peksimet...
Çiporta; karışık ot kavurması...
Kuzu etli şevketi bostan...
Balık etinden, kefalden yapılmış bamya...
Radika... Hindiba... Turp otu... Kuzu etli arapsaçı... Ayak paça... Kelle paça... Arapsaçı... Şehriyeli kelle paça...
İzmir’de, Ege’nin her yerinde yemeğe alışık olduğumuz tatlar...
Nedim Atilla’nın “En iyi Girit mutfağı İzmir’dedir” sözüne oy birliğiyle katıldık.
Girit’ten, Hanya’dan güzel anılarla ayrıldık.

Yazarın Tüm Yazıları