Paylaş
Kazdağları’nın en batı ucunda ve Ege Denizi’ne tepeden bakan bir konumda, zeytinlik ve çam ormanlarıyla çevrili...
Edremit’i, Akçay’ı geçtikten sonra Küçükkuya’ya 3.5 kilometre uzakta...
Köye girdiğinizde geçmişte kalan bir fotoğraf görüntüsü karşınıza çıkıyor.
Doğal ve tarihi SİT alanı olarak koruma altındaki Adatepe Köyü, oksijen oranının yüksekliğiyle biliniyor.
Ve gerçekten de yürürken de, uyurken de kendinizi daha iyi hissediyorsunuz.
Bazen böyle yerleri yazarken çekiniyorum.
Hem buralarını herkesin görmesini istiyorum, hem de bozulmaması için biraz da gizli kalsın diyorum.
Söke’nin Doğanbey köyü gibi Adatepe’nin de hep aynı aynı kalmasını istiyorum.
Çünkü popüler olunca büyük kalabalıklar geliyor.
Turizmin gelişmesi için bu hareketlilik elbette önemli ama biz o kadar hızlı tüketiyoruz ki...
SİT’in büyük bir titizlikle korunuyor olmasını sevindiriyor.
Bazı kuralları gevşetmemek gerekir.
Bana göre Türkiye’nin yıllar içinde başardığı çok şey var.
Ama kentleşmede sınıfta kaldığımızı söylemeliyim.
Eskileri koruyamıyoruz, yenilerini de iyi yapamıyoruz.
Dünyanın en iyi, en güçlü inşaat şirketleri arasında hep Türk firmaları var.
Onların yaptıklarıyla övünüyoruz, gururlanıyoruz ama iş kendi ülkemize gelince daha iyi örnekler göremeyince üzülüyoruz.
O yüzden Adatepe’de geçirdiğim iki gün bana o kadar iyi geldi ki...
Arabaların geçemediği o dar sokaklarda yürüdüm, el değmemiş doğada vakit geçirdim.
Ve içime o enfes oksijeni çektim.
Bu küçük köye bile geçen yıl 200 binden fazla insan gelmiş.
Adatepe’yi görenler evlerine, şehirlerine döndüklerinde kendi çevrelerinin de böyle doğal, samimi, bozulmamış olmalarını düşünmüşler ve istemişlerdir.
Bu örnekleri çoğaltmalıyız.
Herkesin kıskandığı bu doğal güzellere sahip çıkmalıyız.
Buralara değer katmalıyız.
Her yer her yere benzemek zorunda değil.
Adatepe böyle kalsın, korunsun ama Türk turizmi de buralardan daha çok faydalansın.
Küçük yerlerin büyük hayalleri olabilir
PANDEMİ sonrasında insanlar daha çok seyahat etmek isteyecek. Normaldir, çok sıkıldık çünkü... Ekonomiler için de turizmin ayrı bir önemi var. İnsan ilişkileri için de turizm çok değerli... Ama artık insanların farklı arayışları da var. Hep aynı yerlere gitmek istemiyorlar. Şehrin gürültüsünden uzaklaşıp biraz kendileriyle kalmak istiyorlar. Doğal, samimi, içten, bozulmamış, el değmemiş, tahrip olmamış yerleri keşfetmek istiyor. Türkiye bu açıdan çok şanslı...
Adatepe örneğinde olduğu gibi güzel yerlerimiz var.
Butik oteller sayesinde daha katma değerli bir turizm yapabiliyoruz.
Bunun içine gastronomiyi de ekleyelim.
Harika yemeklerimizi insanlara tattıralım.
Yerel, lokal olanın değerini bilelim.
Ve daha çok faydalanalım.
Adatepe’nin sokaklarında yürürken bu küçük yerin büyük hayalleri olabileceğini düşündüm.
Ve o hayallerin içinde olmak bana çok iyi geldi.
İnka’nın evi en güzel
butik oteller arasında
ADATEPE’de İda Blue’da kaldım.
Böyle yerlerin iyi dokunuşlara ihtiyacı vardır.
Varol-Berrin Civil çifti de işte o dokunuşu yapanlar arasında..
Ve Engin Civil de; İda Blue öyküsünün kahramanlarından...
Kazdağları’nın kalbinde, dünyanın dört bir yanından konukların beğeni ve hayranlıkla ziyaret ettiği İda Blue’yu hayata geçirmişler.
Yıllar boyunca İstanbul merkezli yoğun bir iş temposu ile yaşayan çift, bu süre içinde fırsat buldukça Türkiye’nin ve dünyanın çeşitli bölgelerini keşfetmek için geziler yapmışlar.
Civil’lerin bir Ege aşığı olduklarını söylemeliyim.
Bir Ege gezisinde ziyaret ettikleri Adatepe ilk gördükleri andan itibaren her ikisini de büyülemiş.
Civil’ler, her fırsatta Adatepe’ye gidip gelmeye başlamış. Köye geldikleri bir ziyarette; halen ayakta duran ve uzun bir süre kullanıldığı için çeşitli tadilatlar istese de oturulacak durumda olan bir ev bulurlar. Adatepe’de yaşayanların “İnka’nın evi” diye bildikleri evdir bu.
Inka Linz, bir Alman vatandaşıdır ve 80’li yıllarda gelip hayran olduğu Adatepe’de satın aldığı bu evde yıllarca oturmuştur. “İnka” köyde bulunduğu yıllarda tüm Adatepelilerin, özellikle de çocukların büyük sevgisini kazanmıştır. Almanya’ya gidişlerinde kesinlikle eli boş dönmeyen, hemen hemen köyün tüm çocuklarına, kadınlarına oyuncaklar, hediyeler getiren, herkesi mutlu eden bir kişidir. Adatepelilerin yolunu çok iyi bildiği bu güzel ev daha sonra İnka Linz’in Almanya’ya dönme kararıyla el değiştirir, nihayetinde de Civil çiftine yuva olur.
Civil ailesi, artık sık sık Adatepe’ye gider gelir, köylülerle tanışır, dostlarını konuk ederken bir gün yan komşularının bir teklifiyle karşılaşırlar. Aynı bahçeye bakan yandaki binanın sahibi Adatepe’den ayrılacağını ve evini satacağını belirterek, “Biz yan yanayız. Evinizi çok güzel restore ettirip Adatepe’ye yeniden kazandırdınız. Bu evi de öncelikle sizin almanızı isterim” der. Bu teklifi kabul ederler. Derken, onun bir yanındaki ev için de teklif gelir. O da satışa çıkarılmaktadır ve yine aynı bahçeye bakmaktadır. Bunun üzerine Civil Ailesi’nin Adatepe’de yan yana üç evi olur.
Kişisel olarak sürdürülmesi zor bir proje olan bu 3 evi, sadece yakınlarıyla paylaşmaktan öteye taşıyarak başkalarıyla da paylaşmak üzere bir butik otele dönüştürme kararı alınır ve İda Blue böylece 5 yıl önce konuklarına kapılarını açar.
İda Blue’nun başında Engin Civil var.
Engin Bey, Adatepe’nin hak ettiği ilgiyi görmesi için çok çalışıyor. Kendini Adatepe’ye adamış insanların başında geliyor.
Böyle yerlerde iyi başlangıçlar hep çok önemlidir.
Biraz da teknoloji sörfü yaptık
ENGİN Civil ile turizmi, Adatepe’yi, Kuzey Ege’yi konuşarak “turizm sörfü” yaptık. Varol Civil ile de tesadüfen Adatepe’de denk geldik; onunla da “teknoloji sörfü” yaptık.
Ve şuna karar verdik.
Blockchain teknolojisi belki yarın değil ama yakın bir gelecekte o büyük değişimi hızlandıracak.
Buna paralel dijitalleşmede özgürlük, erişim kolaylığı ezberlerin bozulmasına neden olacak.
Civil’in de, benim de arzumuz bu değişim olurken Türkiye’nin de daha öncü bir rol alması. Yeni şirketler, yeni isimlerle başarı öyküleri yazabilmemiz.
Paylaş