Elimde değil kıskanıyorum

İZMİR Sanayici ve İşadamları Derneği’nin üyeleriyle geçen hafta iki günlüğüne Karadeniz’e gittim. İzmir’den Trabzon’a, sahil şeridinden de Batum’a...

Haberin Devamı

Ben erken döndüm, gezinin tamamına katılamadım.
Yani Çamlıhemşin ve Ayder bölümünde yoktum.
Karadeniz’e yedinci gidişim, aslında bu coğrafyayı iyi biliyorum.
Of’u, Çaykara’yı, Uzungöl’ü, Çayeli’yi, Arhavi’yi, Hopa’yı, Sarp’ı, Çamlıhemşin’i, Ayder’i, Maçka’yı, Sümela’yı bilirim.
Trabzon’un, Rize’nin, Hopa’nın, Artvin’in güzelliklerini çok önceden keşfetmişimdir.
Ama doğruyu söylemem gerekirse, birkaç yıl arayla değişik nedenlerle gittiğim Karadeniz’den her seferinde üzülerek dönüyorum.
Sakın yanlış anlamayın, aslında bu yazdıklarım, bu düşüncelerim Türkiye’nin birçok yeri için de geçerli...
Bu ülkeyi ve insanlarını çok seviyorum.
Her bölgemiz farklı, her bölgemiz farklı kültürel zenginleri taşıyor.
Ne mutlu ki bize; Anadolu’nun her yeri bir başka güzel...
Ama bu güzelliklerin ne kadar farkındayız ve kıymetini biliyoruz.
İşte üzüntüm bu, “Karadeniz’i her gittiğimde daha kötü buluyorum” dememin altında yatan gerçek bu...

Haberin Devamı

Elimde değil kıskanıyorum

Bir Uzungöl İsviçre’de olsa, bir Ayder Fransa’da olsa, inanın bu bölgeler için uluslararası yarışmalar düzenlerler paneller yaparlar, üniversiteler özel projeler geliştirirlerdi.
O yaylalar, o bitki florası nerede var, o güzellikler nerede bulunur?
Denizse deniz, doğaysa doğa, floraysa flora...
Gelin görün ki, biz o güzellikleri bozmak için elimizden geleni yapıyoruz.
Denizden 2500 metre yüksekte, yaylanın tepesinde, bulutlarla dans edilen bir yerde bile altı katlı, sekiz katlı apartmanlar yapmışız.
Dediğim gibi buralara ilk gittiğim filan da yok.
Ama son 10 yılda sanki kötü bir yapılaşma olmuş.
“İzmir’den kalkıp gittin, şimdi Trabzon’a laf söyleme” diyenler olabilir, “Bırak Rizeliler kendi içlerinde doğruyu bulur” yorum yapan da olacaktır.
Doğru, ama bu ülke hepimizin değil mi, bu ülkenin güzellikleri, değerleri herkesin ortak mirası değil mi?
İzmir’in yağmalanan tepelerini, hiçe sayılan doğal güzelliklerini nasıl yazıyor, eleştiriyorsam, Karadeniz’in bu kötü gidişini de izin verin yazayım.

Bir Karadenizli ile konuşun, size hemen HES’lerden bahsedecektir. Yani hidroelektrik santrallerinden... Bölge halkıyla yatırımcılar arasında uzun bir süredir bu tartışmalar devam ediyor. Karadenizliler endişe ediyor, HES’lerin doğanın ritmini bozduğunu söylüyorlar.
Bu endişelerinde haklılar... Çok sayıda santral yapıldı ve yenilerinin de yapılacağını söylüyor.
Ama gelin görün ki, bana göre bölge insanının HES’ler kadar yaylaları gecekondulaştıran daha doğrusu apartmankondulaştıran manzaradan da rahatsız olması gerekir.
Gelecek için en fazla endişe duyulması gereken asıl bu kötü yapılaşma...
Şunu söyleyebilirim.
O güzelim yaylalar yakın bir gelecekte turizm için ziyaret edilen, kalınan, fotoğraf çekilip paylaşılan yerler olmaktan çıkar.

Tıpkı İzmir gibi, tıpkı İstanbul gibi, tıpkı Ankara gibi...
Hep söylüyorum.
Yurt dışına çıktığımda kıskandığım artık çok az şey var.
Ama mimariyi kıskanıyorum, insanların geçmişi korumalarını, sahip çıkmalarını kıskanıyorum. Planlı kentlerini, bir oya gibi işlenen sokaklarını kıskanıyorum.
Elimde değil...
Kıskanıyorum işte...

Haberin Devamı

İnsanın malzemesi siyaset değildir

ANADOLU insanının kendine özgü, saf, temiz, olduğu gibi hallerini çok seviyorum.
Ne söylüyorsa, nettir.
Ne istiyorsa, dosdoğrudur.
Ne bekliyorsa, açıktır.
Ne yapıyorsa, karşılıksızdır.
“İyilik yap denize at” misali...
Bir şey almak değil, verdiğini söylemek ayıptır Anadolu’da...
O yüzden yapılan hatırlatılmaz, konu edilmez, gönderme yapılmaz, bahsi bile geçmez.
İyilik yapılır, denize atılır, sonsuzluğa bırakılır.
Siyaset hizmet üretmek için vardır, toplumun önünü açmak, sorunları çözmek, hayatı kolaylaştırmak için...
Siyasetin malzemesi insandır, ama insanın malzemesi siyaset değildir.
Siyaset yapanlar da bunu unutmamalıdır.
O yüzden “Çıkardığımız yasa ile biz engellileri insan yerine, adam yerine koyduk” dememelidir.
Çünkü, bazı şeyler siyasetin malzemesi olamaz, bazı olayların içine siyaset sokulmaz.
İzmir’de toplanan sekiz ayrı engelli derneğinin yönetici ve üyeleri AK Parti Tekirdağ Milletvekili Ziyaettin Akbulut’un bu yorumlarını protesto etmek için bir araya geldiler.
“Bizden önce engelli aileleri evindeki engelli çocuğunun, engelli annesinin, babasının, kardeşinin ölmesi için Allah’a dua ediyorlardı. Biz o ailelere 450-500 lira aylık verdik, onları insan yerine, adam yerine koyduk. Şimdi o aileler evlerindeki o engellilerin ölmemeleri için dua ediyorlar” sözlerinin kendilerini rencide ettiğini söylediler.
Kırıldıklarını, üzüldüklerini ifade ettiler.
Engelli dostlara hak verdim.
Eminim sayın vekil de bu sözlerinden dolayı şimdi üzgündür.
“Keşke...” demiştir.

Yazarın Tüm Yazıları