Paylaş
Kaç kilometre yürüdüğü, meydanda kaç bin kişinin olduğu elbette önemli ama daha da önemlisi bu yürüyüşün siyasete yaptığı katkıdır.
Ülkeler, kentler sadece ekonomiyle büyümez; demokrasisiyle büyür, demokrasisiyle yükselir.
O yüzden toplumun her kesiminden gelen demokrasi taleplerine cevap vermek gerekir.
Geçmişte yanlış ve eksik uygulamalar, yapılan hatalar oldu, şekil şartının arandığı ya da diretildiği olaylar oldu.
Birbirimizi anlamadığımız, hatta dinlemediğimiz zamanlar oldu.
Türkiye’nin yaşadıklarından ders çıkardığını düşünüyorum.
Her kesimin, toplumu temsil eden her kitlenin özünde ve en nihayetinde daha fazla demokrasi istediğini biliyorum.
Parti ismi, amblemi, bayrağı olmadan 25 gün yürüyen Kemal Kılıçdaroğlu, tek bir kavramı öne çıkardı ve seslendirdi.
“Adalet” dedi.
Ben adaleti çok önemseyen biriyim ama en az onun kadar “vicdan” kavramını da kullanıyorum.
İnsanlık aslında zor ve önemli bir sınavdan geçiyor.
Sadece bizim coğrafyamız değil, her yer karmakarışık...
O yüzden Türkiye’nin istikrarı ve demokrasisini güçlendirme talebini önemsiyorum, önemseyin...
Siyasetin iklimi önemlidir
Şunu gördüm.
CHP teşkilatları üzerinde ataleti, adalet yürüyüşüyle attı.
Parti örgütüne getirilen en büyük eleştiri bu değil miydi?
Buydu...
Önemli olan bu iklimden sadece muhalefetin değil, iktidarın da kazanması...
İktidar uzun bir süredir “Türkiye’de asıl boşluk muhalefet boşluğu” demiyor muydu?
Diyordu...
Sanki Maltepe’de iktidarın da istediği olmuş oldu.
Siyaset önemlidir.
Türkiye’nin istikrarı da, güçlü bir iktidar ve güçlü bir muhalefetten geliyor.
Demokrat kalmak da lazım
Platformcu kardeşim, arkadaşım...
Sen bana laf çakınca; ne ala...
Ben “Bak olayın bir de şu yönü varmış” dediğimde; tu kaka oluyoruz.
“Benim fikrimi savunmuyorsan, seni tanımam” diyorsun.
Bak sana bir tavsiye vereyim.
Bir kere rahat ol.
Hayat böyle değil; yani senin baktığın gibi değil.
Demokrat olmak kadar demokrat kalabilmeyi de öğrenmek lazım.
Yani sözde değil, özde demokrat olacaksın.
Her düşünceyi içine sindireceksin, herkesin fikrine saygı duyacaksın.
Katılmasan bile anlayışla karşılayacaksın.
Büyük fotoğrafa bakacaksın, ama bunu yaparken küçüğünü, yani küçük fotoğrafı da unutmayacaksın.
Bir sorumluluk üstleneceksin, önce sivil toplumculuk, o da kesmiyorsa siyaset yapacaksın.
Öyle ben lafımı söylerim; deyip kaçmayacaksın.
Hukuki sorumluluğu ve gömleği de giyeceksin.
Ve en sonunda...
Vicdanında hesaplaşacaksın, vicdanında yalnız kalacaksın.
Özeleştirini yapacaksın.
Karşı tarafta olan insanları da anlamaya çalışacaksın.
Çeşme’nin denizi temiz mi?
Çeşme Otelciler Birliği Yönetim Kurulu adına Yakup Demir diyor ki...
“Sızan petrolün, en asgari düzeyde kalıntısının olacağını, ancak bu kirliliğin hiçbir şekilde insan sağlığını etkileyici yanı olmadığını ve bugüne kadar 100 binlerce insanın Çeşme’de denize girmesine rağmen halk sağlığını etkileyen herhangi bir olumsuzluğa rastlanmadığını, bu konuda resmi bir raporunda olmadığını, tüm halkımızın, tatilcilerimizin bilmesini isteriz.”
Çeşme’nin Belediye Başkanı Muhittin Dalgıç konunun takipçisi, Çeşmeli turizmciler en başından bu yana dikkatlerini bu konuya yoğunlaştırmış durumda... Raporlar ortada, incelemeler ortada; yine bakanlıkların açıklamalarını okuyoruz.
Daha ne denmesi gerekiyor anlamış değilim.
Şu sosyal medya iyi hoş da; bir dedikodunun, yalan yanlış bir haberin peşine takılıp gidiyoruz.
En yetkili ağızlar söylüyor.
Çeşme’nin denizinde insan sağlığını etkileyecek bir riske rastlanmış değil.
Paylaş