Paylaş
“Günlerdir Murat Başoğlu’nun ve yeğeninin ilişkisi konuşuluyor. İnsanlar, tepkilerini çok ağır bir şekilde dile getiriyor. Bu iğrençlik ülkeye dert oldu. Ama kimse birkaç hafta önce benim de paylaştığım 7 yaşından 12 yaşına kadar masum bir kız çocuğuna öz be öz babası, öz be öz amcası, öz be öz abisi tarafından beş yıl boyunca tecavüz edildiğini yazmadı. Kanallarda, sosyal medyada Murat Başoğlu’nun olayı kadar konuşulmadı. Kimse bu masum yavruya, Murat Başoğlu’nun abisine ve karısına sahip çıkıldığı kadar sahip çıkmadı. Çünkü, haber değeri yok. Çünkü, bu ülkede kadına ve çocuğa değer yok. Çünkü, o çocuk veya çocuklar ünlü değil. Çünkü, hep duyduğumuz olaylar artık. Vah vah, tüh tüh der unuturuz gideriz...”
Haklısın Cemal kardeşim...
Ben de yazıyorum bu hissettiklerini...
Ama yazmaya devam edelim, çünkü biz yazmadıkça bu olaylar hasıraltı ediliyor, unutulur diye düşünülüyor.
Biz unutturmayalım, biz yazmaya devam edelim.
Başka türlü toplumun eksikliklerini, yanlışlıklarını düzeltemeyeceğiz.
Eskisi yenisi yok
çünkü olaylar hep vardı
BİRÇOK kişiden benzer yorumlar duyuyorum.
“Eskiden bu kadar çok olay duyuyor muyduk, eskiden bu kadar iğrençlik izliyor muyduk, eskiden bu kadar çirkinliğe şahit oluyor muyduk?” diyorlar...
Cevabım şöyle...
Dün farklı değildi aslında, yani babasının, abisinin baskısına, tecavüzüne, şiddetine maruz kalan genç kızımızın sayısı, kadınımızın sayısı az değildi.
Sadece iletişim olanakları bu kadar fazla değildi, insanların bilgiye ulaşması bu kadar hızlı değildi.
Haksızlık etmeyelim, buna benzer toplumsal olaylar sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada yaşanıyor.
Ama insanı üzen, yasaların katı ama uygulamaların gevşek oluşu ve bazı olayların mahalle baskısından kapatılıyor olması.
Türkiye’de asıl tartışmamız gereken konuları siyasetin o kısırdöngüsünden çıkamadığımız için yeterince konuşamıyoruz.
Çocuklara, kadınlara, yaşlılarımıza yapılan baskılara, şiddete hep birlikte karşı çıkmalı, tepki göstermeliyiz.
O yüzden daha çok yazıyor ve konuşuyoruz.
Bakın bu işin uzmanı ne diyor
İLİŞKİ uzmanı Nikki Goldstein demiş ki...
“Genellikle sosyal medyada yoğun paylaşım yapanlar, en çok onaylanmaya ihtiyaç duyan kişilerdir. Hayatlarında zorluk yaşayan insanlar, kendilerini iyi hissetmek için yaşadıkları olayın kendisine değil, çevrelerindeki insanların bu duruma vereceği tepkiyi arıyorlar...”
Goldstein, doğru söylüyor da bunu kim dinleyecek.
Geçen akşam bir yemekteydim.
Üç, beş dakikadan fazla telefonuna dokunmayan neredeyse yoktu.
Selfie yapmayan, fotoğraf çekmeyen de yoktu.
Yediğinden konuştuğuna, içtiğinden giydiğine kadar paylaşmayan da yoktu.
Sosyal medyayı elbette ben de seviyorum.
Ama bu abartıyı da anlamakta zorlanıyorum.
“Nerede o eski fuarlar!” demek yerine
İZMİR Fuarı’nı çok eleştiren var.
O eski fuarlar aranıyorsa, olamayacağını hatırlatmak isterim.
Çünkü, o günlerde bu kadar ihtisas fuar yoktu.
Çünkü, o günlerde televizyon, iletişim araçları bu kadar yaygın değildi. Hatta internet bile yoktu.
Çünkü, o günlerde seyahat olanakları bu kadar kolay ve çeşitli değildi.
Çünkü, o günlerde dünya büyük bir köy haline henüz dönüşmemişti.
O yüzden “Ah nerede o eski fuarlar” demek yerine, mevcut fuarı nasıl daha etkin hale getiririz diye düşünün.
Ki...
Ben iki yıldır, bu hareketliliği görüyorum.
Hem etkinlikler, hem konserler, hem teknoloji kullanımı İzmir Fuarı’nı yeniden insanların gündemine soktu.
Benim tek önerim...
Fuar’ın tarihlerinin İzmir’in kurtuluşu olan 9 Eylül törenlerini kapsayacak şekilde yeniden düzenlenmesi.
Çünkü, İzmirliler 9 Eylül’ü bir festival havasında kutlamalılar.
Ve bu fuarla birlikte olmalı.
Bir kere daha düşünsünler derim
ŞU Yunan adaları Türk turistler olmasaydı ne yapardı bilemiyorum. Bu bayramda da binlerce, hatta on binlerce kişi adalara gidiyor.
Buna rağmen şunu anlamıyorum.
Son dönemde Schengen için başvuranlara kısa süreli vizeler verildiğine dair çok sayıda mesaj alıyorum.
Hatta seyahat günü kadar verilen vizeler varmış.
Yani 4 günlük, 5 günlük...
Yunan adalarına bu kadar Türk turist akını varken bence bu vize uygulamasını yeniden gözden geçirmeliler derim.
Paylaş