Paylaş
MÜCEVHER sanatı, mücevher aşkı...
Sonu olmayan, sınırsız öyküler...
Yüz yıllardır sürüp gelen müthiş bir uğraş...
İçinde felsefe, hayat bilgisi, tarih, alışkanlıklar, hayaller olan bir sanat...
İnsanlar sizin tasarımlarınızı hayatlarına soktukça, o ilhamla vücut bulan tasarımlar...
Mücevher öykülerini dinledikçe, okudukça nasıl bir dipsiz kuyunun içinde olduğumu daha iyi anlıyorum.
Walter Benjamin’in “Son Bakışta Aşk” kitabını okudunuz mu bilmiyorum.
Kitapta bir “hikâye anlatıcısı” vardır.
Şöyle der...
“Yolculuğa çıkanın anlatacakları vardır...”
Ben de anladım ki, mücevherin de anlattığı çok hikaye var.
Tasarlayıp yapanın da takanın da ayrı öyküleri bunlar...
Hele Anadolu coğrafyasında, hele Anadolu’nun ustalarının elinden çıkan mücevherlerde...
Gültepeli kuyumcu, dört bin yıl önce yaptığı altın küpeyle ölümsüzleşmiş. Alacahöyüklü usta, prensesler için yaptığı taca her baktığında yeniden doğmuş. Krezüs, altının ışığında canlanmış.
Bugün müzelerde hayranlıkla izlediğimiz zebercet, yakut ve kesme yeşim taşlarıyla süslü altın tahtlar, geçmişin görkemini yaşatıyor. Elmaslı, yakutlu, zümrütlü altın beşikler şehzadeleri günümüze getiriyor.
Alacahöyük’te bulunan bir mücevher bizi anlatıyor ki...
Anadolu kuyumcu ustaları “Tunç Çağı”ndan bu yana, yani insanoğlunun bakıra kalay katmakla elde ettiği tunçtan itibaren altına dövme, döküm, perçinleme, kaplama yapmış.
Kazıma, kabartma, granüle etme, delik işi yapma, kakma, telkari ve renkli taş ile süsleme yapmış.
Dediğim gibi bu eski bir öykü...
Ve ben bugün o öykülerden bir tanesini anlatacağım.
Kendi tasarımlarını yarattı mücevherin romanını yazdı
Eser Elgür, bir mücevher tasarımcısı...
İzmirli, ama çok uzun yıllardır İstanbul’da yaşıyor.
Türk Koleji’ni bitirdikten sonra İstanbul’a üniversite okumaya gitmiş.
Sonrasında da İstanbul’da kalmış.
Diamond Mücevherat’ın kurucusu Naci Şenocaklı’yla tanışıp evlenince hayatının yönü değişmiş.
Lise yıllarından bu yana tasarıma meraklı olan, kendi koleksiyonlarını çizen Eser Elgür, bir süre sonra Diamond’un tasarımlarına imza atmaya başlamış.
Bunu atölyeler, kişisel kurslar, üniversitede dersler ve kendi koleksiyonlarından oluşan sergiler izlemiş.
Eser Elgür, mücevherin sınırsız öykülerini keşfettikçe, tasarımları insanların hayatlarına girdikçe, o da yeni şeyler yapmaya çalışmış.
Örneğin; mücevher öykülerini, sanatını kitap sayfalarına aktarmış.
İstemiş ki, bu büyüleyen dünyadan herkesin haberi olsun.
İnsanı çarpan öyküler günlük hayatta da konuşulsun.
Birinci kitabın ismi “Mücevhercinin Sırları” olmuş.
Eser Elgür, mücevherlerle ilgili anahtar bilgiler vermiş, bu sanata ilgi duyan yeni çırakların tecrübe kazanma süreçlerini bir nebze olsun kısaltmak istemiş.
Çok da başarılı olmuş.
Bu sayede birçok gencin hayatı değişmiş.
Kitapta elbette bugünkü başarılarda katkı koyan kişilerin öyküleri de anlatılmış.
İkinci kitabın ismi “Mücevher” olmuş, farklı bir roman ve öyküsü...
Eser Elgür şöyle anlatıyor kitabı:
“1900’lerin başı, Selanik... Avrupa ve Osmanlı İmparatorluğu için için kaynıyor, adım adım Birinci Dünya Savaşı yaklaşmakta... Avrupa’nın en modern kentlerinden Selanik’te Türkler, Rumlar ve Yahudiler birbirlerinin değerlerine ve inançlarına saygılı, yüzyıllardır bir arada, mutlu yaşamlarını sürdürüyor. Ancak savaş ve yarattığı yıkım, her zaman olduğu gibi bir kez daha değer ve inanç gözetmeksizin insanları doğup büyüdükleri yurtlarından edip yabancı diyarlara sürüyor.
Yüzyıllardır dünya üzerindeki her şeyi yok etmeyi başaran savaş, belki de ilk kez bir sevdayı, bir Rum’la bir Türk’ün aşkını öldüremiyor. 1900’lerin başında Selanik’te başlayan ve günümüz İzmir’ine kadar uzanan, kuşaklar boyu aile yadigarı bir mücevherin ve onun, yüzyıllardır bir arada tutmayı başardığı insanların dramatik ama sevgi yüklü öyküsü...”
Gerçek bir öyküden esinlenilerek yazılan Mücevher’de, iki asırlık bir broş, hala ilk günkü ihtişamıyla, ışıltısıyla göz kamaştırıyor ve içinde umudun, geleceğin ve aşkın olduğu beş nesli birbirine bağlıyor.
İlginç bir öykü...
Üçüncü kitap “Nasıl Mücevher Alırım?” adını taşıyor.
Dördüncü kitap ise “Mücevher Kutusu...”
Bu dünyada nesilden nesile nice tutkulu aşk hikayesi anlatıldı.
Ama emin olun ki...
Hiçbiri kadınların mücevher tutkusu kadar uzun ömürlü olmadı.
Eser Elgür, şimdi hem İstanbul’da, hem İzmir’de yaşıyor.
Ve doğup büyüdüğü İzmir’de sosyal projelerle yer almak istiyor.
Yeni koleksiyon zihinsel engelli gençler için
Mücevher öykülerini kitaplaştıran Eser Elgür’ün ilk hedefi sosyal sorumluluk projeleriyle özellikle gençlerin eğitimine katkı vermek ve atölyeler açarak yeni nesile bu mesleği öğretmek.
Bu projelerin birincisi 26 Mart’ta İzmir’de, Swissotel’de gerçekleştirilecek.
Eser Elgür’ün tasarımlarından oluşacak mücevherler ve giyim koleksiyonunu Türkiye’nin 40 önemli mankeni sunacak.
Bu gece için İstanbul’dan 100 kişilik bir grup İzmir’e gelecek.
Geceyi Billur Kalkavan sunacak.
Gecenin geliri Zihinsel Engellileri Yetiştirme ve Koruma Vakfı’na verilecek.
Art Galerim Nişantaşı’nın yapacağı karma sergi için dünyanın birçok yerinden ünlü altı ressam İzmir’de olacak ve resimleri sergilenecek.
Buradan elde edilecek gelir de yine Zihinsel Engellileri Yetiştirme ve Koruma Vakfı’na bağışlanacak.
Gece bir Oscar töreni gibi hazırlanıyor.
Misafirler “Kırmızı Halı” töreniyle karşılanacak; geceye Zihinsel Engellileri Yetiştirme ve Koruma Vakfı Başkanı Gülsen Keserman ile Eser Elgür ev sahipliği yapacak.
Öner Evez de katkı koyacak.
Bu özel gecenin ismi “Dream Night” olarak konulmuş.
Ve elbette bu anlamlı buluşmada çok sürpriz konuklar da yer alacak.
Eser Elgür, şöyle konuşuyor:
“Çocuklarımız, gençlerimiz için bir şeyler yapmalıyız. Onların hayallerini boşa çıkarmamak için sosyal sorumluluk projelerine destek vermeliyiz. Benim de bir katkım olsun istedim. Kendi tasarımlarımdan oluşan koleksiyonumdan doğacak geliri zihinsel engelli çocuklarımızın eğitimi için kullanacağız. Bundan sonra Ege Çağdaş Eğitim Vakfı’yla da bazı projeleri yapmak istiyorum.”
Dilerim; bu gece ve geceler sayesinde çocuklarımız için yeni umutlar doğar, hayaller gerçeğe dönüşür.
(Geceye katkılarınız için Eser Elgür’ün mail adresini veriyorum. eserelgur@gmail.com)
Paylaş