Paylaş
O çocukluk hayallerini bilirim.
Daha ilkokuldayken “Gazeteci olmak istiyorum” demiştim.
Gazeteye gittiğim ilk günü hala bugün gibi hatırlıyorum.
İlk haberimi yazarken ellerim titriyordu, ilk röportajım da öyleydi.
İlk imzalı haberim çıktığında, sabah gazeteyi elime aldığımda yaşadığım keyfi hiçbir şeye değişmem.
O yüzden ben, bu hayalleri iyi bilirim.
***
Mert de öyleydi... Mert Motör...
Onun da hayali operacı olmaktı, sahnelerde olmaktı.
Çok da başarılıydı.
Bilmeyebilirsiniz, bu zor ve uzun bir yolculuktur.
Yani sanatçı olmak...
Yola çıkarsınız, ama şans sizi alıp başka yere götürür, çok iyi olsanız da kendinize bir çıkış bulamazsınız.
Hele konservatuarlı olmak başka bir şeydir.
Mert, onu da başarmıştı.
Ben o gün yanında yoktum, ama ailesi, arkadaşları anlatıyor.
Dünyanın en mutlu insanlarından biri olmuştu.
Listeler açıklanmış, ismini orada gördüğünde mutluluk dansı yapmıştı.
Operacı olacaktı, hayali gerçek olmuştu.
***
Bazı insanların farklı bir aurası vardır, farklı bir enerjisi...
Mert de onlardan biriydi.
Sınıfın ve hatta okulun en sevilen isimlerinden olmuştu, her zaman herkesin en yakınında...
Onsuz bir yere gidilmiyor, onsuz bir şey yapılmıyor, onsuz adım bile atılmıyor.
Mert olmayınca ortam da neşesiz oluyor.
Böyle geçen bir öğrencilik...
Operanın o değerli hocalarının da gözbebeğiydi Mert...
Benim gibi herşeyi son dakikaya bırakan, ama herkesten daha önde, eksiksiz yapan...
***
Eğitim hayatı bitmek üzereydi. Her genç gibi onun da birçok hayali vardı.
İlk başta operaya devam etmek, opera söylemek, sahnede olmak istiyordu.
Ancak kontenjanlar, kadrolar, işte bildiğiniz o bürokrasi işleri...
Gençlerimizin önünü tıkayan bir sürü şey...
Bir ara yurtdışı olabilir mi, diye düşündü.
Avustralya aklına girmişti.
Dil sınavlarını vermiş, bir şansını denemek istiyordu.
Ama sonradan öğrendi ki, Avustralya başvuruları biraz öne çekmiş, Mert de tarihi kaçırmıştı.
Bütün sene hazırlandığı, hayalini kurduğu şeyi ucundan kaçırmıştı.
O gün üzgündü...
Arkadaşları aradı.
Atatürk Oratoryo kadrosu bir hocalarının evinde toplanacaktı, onu da çağırdılar.
Davetli değildi, “Gelsem doğru olur mu” dedi.
Mert’siz arkadaşları hiç keyif almazdı.
O da gitti.
“Ben bir Tanrı misafiriyim, beni kabul eder misiniz” dedi.
Büyük bir alkış koptu.
Birbirlerine sarıldılar, kucaklaştılar.
Birkaç gün sonra da zaten mezun olacaklardı.
***
Mangal yaktılar, havuza girdiler, voleybol oynadılar.
O gün yağmur yağmıştı, yerler ıslaktı.
Top evin duvar kenarına kaçtı.
Mert de peşinden...
Arkadaşları Mert’in koşuşunu seyretti.
Topu aldı ve herşey birkaç saniyede oldu.
Bir elektrik kaçağı Mert’i yakalamıştı, bırakmadı.
Koştular kurtaramadılar.
Herkesin sevdiği, hayran olduğu o Mert gitti.
Benim de yakından tanıdığım (eşim Berna’nın kuzeninin oğlu olduğu için), keyifle izlediğim Mert, bir melek olup gitti.
Üzgünüz, herkes üzgün...
-----
Beni en çok etkileyen veda töreni
MESLEĞİMDE 30 yılı devirdim.
Çok sayıda olaya, tarihi anlara şahitlik ettim.
İnsanlığı, Türkiye’yi, İzmir’i ilgilendiren yüzlerce olayı bire bir yaşadım.
Tarihe yön veren insanlarla oturup sohbet ettim, röportajlar yaptım, yazılar yazdım.
Bu mesleğin güzel yanları çoktur.
Bazen sevinirsiniz, bazen de hüzünlenirsiniz.
Benim beynimdeki arşivde yüzlerce, binlerce böyle olay var.
Ama itiraf edeyim; hayatımda beni etkileyen törenlerden birini geçen perşembe günü Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’ndeki Mert’in veda töreni, bir anlamda kep töreni oldu.
Benim gibi sulu gözlü biri için ise tam bir ağlama krizi gibiydi.
O an gazeteciliğimi unuttum, gözyaşlarım yanaklarımdan süzüldü.
Mert’in arkadaşları onu öyle güzel anlattı ki, öyle güzel şeyler söyledi ki...
Eminim, o da sağlığında bu duyguların farkındaydı.
Her ölüm erkendir. Ama Mert’in bu talihsiz ölümü hepimizi çok derinden etkiledi. Çok başarılı olabilecek bir operacıyı, biz de yakın bir akrabamızı çok erken kaybettik. Mert ışıklar içinde uyusun...
-----
KÜÇÜĞÜM
SAINT Joseph’te okurken bizi klasik müzik konserlerine götürürlerdi, bazen de operaya... Biliyorum, opera dinlemek zordur.
Ama ben hep çok sevdim.
En gergin olduğum günlerin sonunda kendimi, klasik müzikle, operayla terapi yaptım.
Ufka bakarken fonda da yine bu müzikler vardı.
Bir operacının veda töreni de operasız olmazdı.
Barkovizyonda Mert’in fotoğrafları dönerken Les Pecheurs de Perles çalıyordu.
Ben sevinçte de hüzün de operacıyım.
Ama fotoğraflar önümden geçerken, o gün aklımda Sezen Aksu’nun Küçüğüm şarkısı vardı.
***
“Küçüğüm, daha çok küçüğüm, bu yüzden bütün hatalarım. Öğünmem bu yüzden, bu yüzden kendimi özel önemli zannetmem...
Ne kadar az yol almışım, ne kadar az, yolun başındaymışım meğer... Elimde yalandan, kocaman, rengarenk, geçici oyuncak zaferler...
Daha çok küçüğüm, bu yüzden bütün korkularım, gururum bu yüzden... Bu yüzden çocuk gibi korunmasızlığım... Küçüğüm, daha çok küçüğüm...
Bu yüzden, bir küçük iz bırakmak için didinmem, ne kadar az yol almışım, ne kadar az yolun başındaymışım meğer, elimde yalandan kocaman, rengarenk, geçici oyuncak zaferler...
Daha çok küçüğüm...”
***
Mert de küçüktü, çok küçüktü...
-----
Yaşgününü sahnede kutlayacaklar
26 Haziran, Mert Motör’ün yaşgünüydü. Arkadaşları onun için bir araya gelecekler, yaşgününü kutlamak için... Çarşamba günü saat 20.00’de Bornova Kültür ve Sanat Merkezi Necdet Aydın Sahnesi’nde... Halka açık ücretsiz konserde Dokuz Eylül Üniversitesi Konservatuar Opera Bölümü hocaları ve öğrencileri Mert Motör için söyleyecekler. Bu arada buradaki sanatçı lokalinin ismi işletmecisi Hakan Kumas tarafından değiştirildi ve Mert Motör’ün adı verildi. Mert sanatçı arkadaşlarının hep yanında olacak.
Paylaş