Paylaş
Zehra Hanım Dokuz Eylül Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nde ders verirken; öğrencilerine bazen müfredat harici, farklı, deneysel çalışmalar yaptırır. İster ki, kendilerine ve çevrelerine dair keşif alanları olsun. Geri dönüşler iyi olunca; bir de kendi çocukları dünyaya gelince “daha parlak nesiller” olsun diye kendine özgü bir eğitim modeli geliştirir.
“9/12 Eğitim Modeli” işte bu deneyimlerden çıkar.
Zehra Akdemir Ersoy, şöyle diyor:
“Bir tasarım eğitmeni olarak üniversite yaşamımda çok net bir şey gördüm. Mevcut eğitim sistemimiz ve özellikle sınav odaklı ilköğretim ile lise eğitimi bize ve aslında toplumun geneline yaratıcılığı, yaşam enerjisi, birey bilinci daha zayıf bir ‘genç’ nesil devrediyor. Akademik başarılar konusunda sayısal veriler ne gösterirse göstersin, mevcut ilköğretim müfredatının içinde, gündelik hayat ile dünyanın bütününe dair, kültür ve sanat bilgisi gibi yaşamsal ilgiyi, yaratıcılığı ve kişi olma bilincini tetikleyen konular yer almadıkça gelecekten ‘parlak’ nesiller beklememiz kesinlikle bir mucize olacak...”
* * *
Zehra Hanım’ın yola çıkışı işte bu nokta olmuş.
İlköğretim çağındaki çocuklara kültür, sanat ve tarih bilgisinin sistemli biçimde verilmesinin ileri yaş gelişimlerine bariz etkisi olacağına inandığından; sorunun kökenine dönüp, öncelikli olarak 9-12 yaş grubuna yönelik özgün bir tarih eğitim programı ve anlatım metodu geliştirmiş. İki sene boyunca bu programın içeriği, programı ve anlatım teknikleri üzerine çalışmış. Öncelikle kızları Sera Naz ve Deniz Lal Ersoy ile onların arkadaş grupları üzerinde denemeler yapmış.
İlk uygulamayı ise, 2010 yılında Özel İzmir SEV İlköğretim Okulu’nda gerçekleştirmiş. Pilot uygulamalar çok başarılı geçmiş. Kendi okulu Amerikan Koleji’nin ilköğretim bölümünde böyle bir çalışmayı başlatmak da Zehra Hanım’a ayrı bir keyif vermiş.
İzmir SEV’de “TarihSEV” olarak adlandırılan çocuk - tarih atölyeleri programı, beşinci ve altıncı sınıfların zorunlu eğitimi kapsamına alınmış. Bu uygulamanın ilköğretim okulları içinde benzer bir örneği yok.
Oluşturulan bu tarih eğitim programı hedef yaş grubu düşünülerek “9/12 Çocuk – Sanat” olarak adlandırılmış.
Bu programda çocuklara kültürler tarihi, ağırlıklı olarak dönemlerin gündelik yaşantıları, mekanları ve sanatları üzerinden veriliyor. Program bir kronolojiyi takip ediyor ve dolayısıyla çocuklar işin mantığını kurabiliyorlar. Tek bir sanat dalı değil, tüm sanat dalları çalışılıyor; resim, edebiyat, mimarlık ya da yerin ve devrin hakim sanat alanı ne ise o ele alınıyor.
Böylelikle ilgi tek boyuta yönlendirilmemiş oluyor.
Öyle basit konular da ele alınmıyor.
Antik Yunan, Roma tarihi gibi Ortaçağ Avrupa’sı, Rönesans ya da Osmanlı Kültürü tarihi gibi oldukça “yetişkin” konuları, çocuğun kavrayabileceği özel bir anlatım yöntemiyle aktarılınca çocukların ilgisi de artıyor.
Tartışılan kavramlar da öyle...
Feodalizm, ikononografi, hümanizm gibi konular işleniyor.
Sorularla, bilmecelerle, görsel kavramsallaştırmalarla aktarılıyor tüm bu büyüklerin terimleri...
Her ders bir senaryo gibi
“9/12 Eğitim Modeli”nin nasıl işlediğini Zehra Akdemir Ersoy’a sordum.
“Bazıları bunun erken bir dönem olduğunu düşünebilir. Ancak ben, kronoloji oluşturma becerisi kurmaya başlandığı andan itibaren, çocuğa bu altyapının verilmesi gerektiğini ve verilebildiğini, çocuğun da gözlenebilir bir ilgiyle bu yaklaşıma karşılık verdiğini sınamış durumdayım. ‘9/12’ anlatım sisteminde; her ders bir ‘senaryo’ gibi ele alınıyor. Derslerin birbirine bağlı hikayeleri ve kahramanları var. Anlatıcının sözlerini destekleyen görseller ve animasyonlar var ve aynı zamanda öğrenciler de zaman zaman senaryoya dahil oluyorlar. Çocuklar en fazla gündelik yaşantıdan, mekanlardan ve sanatçı kahramanlardan hoşlanıyorlar. Devrin evleri, kıyafetleri, çocukları, yemekleri gibi, dinlerken ve kimi zaman da yaparken zevk alacakları gündelik boyutlar ortaya çıkarılıyor. Aslında sosyal bilimlerle çok entegre bir içeriğe sahip. Seminer-atölyeler sürecinde birçok değişik egzersiz, oyun, öyküleme yapılıyor. Bunların her birini, seminer temalarını ve senaryoyu düşünüp özel olarak tasarlıyorum. Zaman içinde çocuğun istediği farklı püf noktalarını da keşfediyorsunuz. Her şeyden önce ne anlatırsanız anlatın, çocuklar anlattığınız şeye gerçek bir yakınlık kurabilmek istiyor. Dışarıdan bakmayı ve değerlendirmeyi sevmiyorlar. Konunun içine girmeyi ve bire bir var olmayı istiyorlar. Eğitimde deneyimin yarattığı bu etkin konumu çok önemsiyorum. Keşke hayatları boyunca hep böyle kalsalar. İlgiyle ortamda var oldukları zaman o denli yaratıcı saptamalar yapıyorlar ki, siz onlara bakıp sadece hayret ediyorsunuz. Dünyanın bütününü gösteren, birey olma bilincini, yaratıcılığı ve toplumsal duyarlılığı tetikleyen bir eğitim şart. Bu tür küçük dokunuşların büyük sonuçları olabileceğine inancım sonsuz. 9/12 ile başlayan bu doğal ve kendi halinde çabanın yediden yetmişe yayılma olasılığı insanı heyecanlandırıyor.”
Paylaş