Paylaş
31 Ağustos günü çocuklarımız bilgisayarlarının başından ilk derslerini yapacaklar.
Zor olacak biliyorum ama başka çaresi de yok.
21 Eylül’de okulların açılıp açılmayacağı bize bağlı, yani büyüklere...
Ama biz maalesef o kadar gevşedik ki; nasıl toparlayacağız bu konuda endişelerim var.
Sosyal medyayı izliyorum.
Özellikle çocuklarını özel okula veren veliler yorumlar yapıyor.
“Eğitim online olacaksa okul ücretleri de yarıya indirilsin” diyorlar.
Daha fazla talepleri olanları da okuyorum.
Hatta çocuklarının kayıtlarını son dakikaya kadar yaptırmak istemeyenlerin yorumlarını da okuyorum.
Her görüşe saygım var.
Herkesin kendine göre haklılık payı da bulunuyor.
Ama şunu unutuyorlar.
Devletlerin, hükümetlerin, bakanların, uzmanların bilemediği bazı şeyleri okullar nasıl bilecek.
Salgın gibi her hafta değişen koşullara uygun nasıl bir planlama yapacaklar.
31 Ağustos’tan kısa bir süre sonra belki bir aşı haberiyle her şey değişecek.
O yüzden ben bazı yorumları çok sert, içinde bulunduğumuz durumu tam net anlatmayan yorumlar olarak da görüyorum.
Bir şey daha var.
Özel okulların genel giderlerinde en büyük pay öğretmen, personel maaşlarına gidiyor.
Üstelik bu dönem okulların teknoloji alt yapılarına ekstra yatırım yapmalarına da neden oldu.
Dediğim gibi belirsiz bir döneme giriyoruz.
Bir aşıyla her şey değişebileceği gibi dikkatsiz davranmaya devam ettiğimiz sürece herkesin eve kapanacağı bir süreci de yaşayabiliriz.
Oğlum Atlas da bir özel okula gidiyor.
Veli toplantılarına katılıyor ve okulun bütçesini nasıl kullandığını öğrenmeye, anlamaya çalışıyorum.
Ve görüyorum ki okulların yapabileceği çok fazla şey yok.
Bu dönemi önce pandeminin hızını azaltarak, izleyerek, gelişmelere göre değerlendirmeler yaparak geçiştirmeliyiz.
Devlet KDV desteği verebilir
BU konuda belki devlet bir şeyler yapabilir.
Ne olabilir?
Örneğin KDV oranlarıyla biraz oynayabilir. Oynamalıdır da…
Öğretmen maaşları için okullarla özel bir çalışma yapabilir. Yapmalıdır da...
Ama salgın böyle bir şey.
Bugün kötü olan bir süreç yarın aşıyla tam tersine dönebilir.
Dilerim aşı bir an önce bulunur.
Sosyal medyada gezinirken
ŞU sosyal medya gerçekten de ilginç...
Kampanyalar yapılıyor.
İsyanlar, veryansınlar...
Bilgi sahibi olanları elbette bir başka yere koyuyorum.
Ama her şeyde olduğu gibi kulaktan dolma bilgilerle hareket ettiğinizde komik duruma da düşebiliyor insan...
O yüzden takip ediyorum.
Almak istediklerimi alıyor, görmek istediklerime bakıyor; kalanı bir başka yere atıyorum.
Siz de öyle yapın.
Yani gaza gelmeyin.
Günlük hayatınızda nasılsanız sosyal medyada da öyle olun.
Arkadaşım sana söylüyorum
BAZI şeyleri gerçekten anlamıyorum.
İnsanlar niye böyle davranıyor?
Bakın Bornova’daki Şehit Jandarma Üsteğmen Ömer Bozkurt Parkı ağustos ayı içerisinde üç kez tahrip edildi.
İki kez tamir edilen park İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından üçüncü kez tamir programına alınmış.
Çocuk oyun ve ahşap oturma grupları paramparça edilmiş.
Arkadaşım niye yapıyorsun.
Çocuklar oynamasın diye mi, insanlar parkta vakit geçirmesin diye mi?
Neden?
Nasıl bir ruh haliyse, nasıl bir davranış biçimiyse...
Evindeki eşyalara, bir başkasının senin malına zarar vermesine izin veriyor musun?
Gerçekten anlamıyorum.
Yazık günahtır.
Bu kentleri hak etmiyoruz
GİRESUN’dan gelen görüntülere, fotoğraflara bakıyor musunuz?
Ben oralara çok gittim.
Müthiş bir doğası ve havası vardır.
Karadeniz müthiştir.
Ve biz maalesef o kadar kötü bir kentleşme yaptık ki, sonuçlarını bugün görüyoruz.
Hep yazıyorum.
Türkiye birçok şeyi iyi yaptı ama kentleşmede sınıfta kaldı.
Bu haliyle yola devam edemeyiz.
Her seferinde kendimize kızıyor ama akıllanmıyoruz.
Türkiye bence en büyük dönüşümünü kentlerinde yapmalı.
Gerçekten de planlı bir kentsel dönüşüm sürecini başlatmalıyız.
Paylaş