Paylaş
Ben keyifle izliyorum.
Ve takımı çok beğeniyorum.
Zaten başlarında yine çok beğendiğim bir teknik direktör var; Rıza Çalımbay...
Futbolculuğu da iyiydi, teknik adamlığı da iyi oldu.
Bugüne kadar da hep istikrarlı bir çizgisi oldu.
Bakın ne diyor.
“Diagne’ye verilen parayla Sivasspor 3 tane takım yapar...”
Bir şey daha söylüyor.
“Büyük takımlarla aramızdaki en büyük fark maddi güç. Biz 1-2 milyon euro verip oyuncu alamayız. O zaman ne yapacaksın, oyuncu çıkaracaksın. Türkiye’de lobin varsa öne çıkarabiliyorsun. Benim öyle lobim yok. Olması için sosyal takılmak lazım. Ben Türkiye’de hak edenin hakkıyla bir yere geldiğine inanmıyorum.”
***
Çalımbay’ın söyledikleri tanıdık yorumlar değil mi?
Ben çevremde çok insandan benzer sözler söylüyorum.
Yani hak ettiğine inanan ama yeterince karşılığını bulamayan insanların benzer söylemleri...
Neden ileri demokrasi, güçlü demokrasi kavramlarını hep kullanıyoruz?
İşte bunun için...
Gelişmiş demokrasilerde insanların böyle endişeleri yok.
Yani haklıysa, hak ediyorsa karşılığını bir şekilde alırlar.
O yüzden doğruya doğru, yanlışa yanlış demeliyiz.
O yüzden gerçek bir demokrasiyi, gerçek bir adalet sistemini istemeli ve savunmalıyız.
Ligin zirvesindeki Sivasspor’un Teknik Direktörü Rıza Çalımbay takımının şampiyonluğa gittiğini biliyor.
Ancak lobi hatırlatmasını da yapmadan edemiyor.
Bence dikkate alınması gereken bir röportaj olmuş.
Benim dileğim hak edenin kazanması, şampiyon olması...
Bu görüntü herkese örnek olmalı
ASLINDA bir hatırlatma yapmam gerekir.
Başka hiçbir şehirde olmayan toplantılar dizisi yıllardır İzmir’de yapılıyor.
O da başkanlar kurulu toplantıları...
İzmir’in sivil toplum örgütlerinin başkanları, odaların temsilcileri kent gündemiyle ayda bir toplanıp konuşuyorlar.
O kadar önemli ki...
Bazı şehirlerde başkanların birbirlerine selam bile vermediklerini biliyorum.
O yüzden çok kıymetli bulduğum bir gelenek bu...
Geçenlerde partilerimizin il başkanları bir araya gelerek yine kent gündemiyle bir masanın etrafında buluştular.
Bu da her şehirde verilemeyen bir fotoğraf...
Ben milletvekillerinin de benzer bir karede yer alması gerektiğini savunuyorum.
Çünkü İzmir gibi büyük bir kentin büyük problemleri var.
Bu sorunların bir kısmı yerel yönetimleri, bir kısmı da devleti ilgilendiriyor.
Ama daha önemlisi İZBAN örneğinde olduğu gibi hem yerel yönetimin, hem de devletin ortak hareket edebileceği çok sayıda proje bulunuyor.
Milletvekillerinin kulis aralarında bir araya gelmeleri elbette önemli ama bir masa etrafında ve gündemli toplantılarla buluşuyor olmaları ayrı bir algı yaratır.
Tabii şunu hatırlatmak isterim.
İzmir Ticaret Odası, Ege Bölgesi Sanayi Odası, İzmir Ticaret Borsası başta olmak üzere kentteki sivil toplum örgütlerinin birlikte hareket ediyor olmalarını da unutmamak gerekir.
Ben bu iklimi çok sevdim.
Ve örnek olması gerektiğini her fırsatta hatırlatıyorum.
Çanakkale’den Antalya’ya
kadar bir lezzet turu
MUTFAK Dostları Derneği’nin 30’uncu yılına özel “Altın Kaşık Gastronomi Ödülleri”nde Egeliler ön plandaydı.
“Yılın Türk Şefi” Odurla işletmecisi Osman Sezener oldu. Kemeraltı’nda 53 yıldır açık olan Urlalı Hasan Usta’nın Kısmet Lokantası “Yılın En İyi Geleneksel Lokantası” seçildi.
“Tuğrul Şavkay Başarı Ödülü”nü slow food ilkelerine göre üretimin öncü ismi Kuşadalı Gürsel Tonbul aldı.
Hepsini kutluyorum.
Türkiye’nin turizmde çok artısı var.
Hele Ege’nin artıları diğer bölgelerden çok daha fazla...
Çünkü müthiş bir doğa var ve o doğadan gelen müthiş lezzetler bulunuyor.
İspanya ve İtalya en güzel örnekler...
Her iki ülke de gastronomide harikalar yaratıyorlar.
Ve milyonlarca insan daha iyi yemek için kilometrelerce gidip Roma’nın, Madrid’in restoranlarını dolduruyorlar.
Sadece başkentlerini mi; elbette hayır…
Artık kasabalar, köyler bile turist ağırlıyor.
Milyonlarca insan bu yeni deneyimleri yaşamak, tatmak için gastronomi turizmi yapıyorlar.
Ben de diyorum ki;
İşte yeni adres de Ege’dir.
Çok başarılı örnekler var.
Ve giderek bunların sayısı artıyor.
Sadece İzmir ve çevresi değil.
Çanakkale’den Antalya’ya kadar Batı Anadolu çok farklı imkanlar sunuyor.
Değerlendirmemiz lazım.
Odurla’da müşterinin
çoğu İzmir dışından
ODURLA işletmecisi Osman Sezener gerçekten de kısa sürede müthiş bir başarıya imza attı. Ben mesleğe atıldığı ilk günden bu yana Osman’ı izleyenlerden biriyim. Bu hak edilmiş ödülü bir kez daha kutluyorum. Osman, “Müşterilerimin yüzde 60-70’i İzmir dışından” diyor.
İlginç değil mi?
İnsanlar sadece iyi yemek için kilometrelerce araba kullanabilir ve saatlerce uçabilir.
Odurla işte o güzel örneklerden biri...
Ve bence turizmimiz için ilham veren adreslerdendir.
Ortalama lezzetlerin dışına çıkmak şartıyla...
İyi bir şey yaptığınızda bunlar ancak oluyor.
Paylaş