Paylaş
Aslında ben Bodrum’u temmuz, ağustos dışında sevenlerdenim.
Aslında kıyılar yazın o sıcak günleri dışında bana daha iyi geliyor.
Doğal olarak her yer kalabalık, herkes o iki ayda tatil yapmak istiyor.
Bu da gereğinden fazla bir yoğunluk, kalabalık getiriyor.
Türk turizminin en değerli markalarımızdan biri Bodrum…
Belki de en başında geliyor.
Dünyaca ünlü otel zincirleri Bodrum’da yatırım yapmak için sırada, birçoğu da Bodrum’da olmaktan çok mutlular…
Bütün parametreler Bodrum’un Mikanos’la, İbiza’yla, Monaco’yla, Saint Tropez’yle yarıştığını gösteriyor.
O zaman bu değerli turizm markamıza çok daha iyi bakmamız gerekiyor.
Her fırsatta hatırlatıyorum.
Turizmde iddialı bir ülke olan Türkiye’nin gözde tatil beldeleri için farklı uygulamalara, yasalara ihtiyacı var.
Çünkü Bodrum artık yerel bütçelerle yönetilemeyecek kadar büyük bir yer…
Hatta açıkça yazayım.
Küçük bir İstanbul haline gelmiş durumda…
Pandemi sonrasında değişen alışkanlıklar da esnek çalışma modelleri de Bodrum’un cazibesini daha da artırdı.
Sadece iki ay için açılan yazlıklar artık 12 ay kullanılmaya başlandı.
İklim değişimleriyle birlikte yazlar uzadı; eylül, ekim, hatta kasımlar bile tatil yapmaya uygun hale geldi.
Özetle, Bodrum’un cazibesi daha da artar oldu.
Gelin görün ki şikayetler de artmaya başladı.
Trafik yoğunluğunun neredeyse İstanbul’a yakın olduğunu bir kez daha gördüm. İnsanlar bulunduğu yerin dışına çıkmak istemiyor.
Bir yere gidecekse İstanbul’daki gibi işe gidiş dönüş saatlerine bakılıyor ya da navigasyon açılıp gidilecek yerin ne kadar süreceği hesaplanıyor.
Örneğin bir arkadaşıma kahve içmeye gittim.
Turgutreis’ten Akyarlar’a gitmek gelmek 2.5 saatimi aldı.
Ki…
Herkesin denizde olduğu öğlen saatleriydi.
Bu kadar büyüyen Bodrum’a yeni yollar yapmak ne kadar çözümdür bilemiyorum ama yapısal dokunuşların çoktan yapılmış olması gerektiğini söyleyebilirim.
Yine su sıkıntısını yazmak gerekir.
Birkaç yıldır Bodrum susuz ve bunun için mutlaka büyük yatırımlar gerekiyor.
Çeşme’de olduğu gibi Bodrum’da da sık sık elektrikler kesiliyor.
Yani temel ihtiyaçlarda sıkıntıların arttığını görüyoruz.
Bodrum artık küçük bir İstanbul ve bu büyük sorunları çözmek için daha farklı çözümler gerekiyor.
Türkiye turizmde iddiasını sürdürmek istiyorsa; bu yasal düzenlemeleri mutlaka yapmak zorunda.
Türkiye’nin Mühendis Kızları çok sevdiğim bir proje
LİMAK Filarmoni Orkestrası’nın Bodrum Antik Tiyatrosu’ndaki konserine gittim.
Şef Beatrice Venezi yönetiminde, dünyaca ünlü tenor Murat Karahan ve uluslararası üne sahip soprano Kristine Opolais bize harika dakikalar yaşattı.
Bilet satışından elde edilen gelir, Limak Vakfı’nın ‘Global Engineer Girls Türkiye’ programından faydalanan kadın mühendislik öğrencilerinin eğitiminde kullanılacak. Bu projeyi uzun yıllardır takip ediyorum.
Limak Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Özdemir’in çak önemsediği bir proje bu…
Çanakkale Köprüsü’nün yapımında onlarcasıyla tanıştım.
Yine Barselona Stadı’nın yapımında da mühendis kızlarımız var.
Onlarla her gittiğimde sohbet ediyorum ve çok mutlu oluyorum.
Özdemir, üstlendikleri her projede bu kızlarımıza istihdam sağlıyor.
Kadınları iş gücüne daha fazla entegre eden ülkeler, daha rekabetçi bir ekonomik yapıya kavuşuyorlar.
Ebru Özdemir, “İçimizdeki mühendisleri ortaya çıkarmak, kadınların bu alanda daha fazla yer almasını sağlamak, geleceğimize yatırım yapmak üzere Türkiye’nin mühendis kızları projesini destekliyoruz” diyor.
‘Türkiye’nin Mühendis Kızları’ lise ve üniversitede okuyan kızlar için hazırlandı.
Projenin üniversite ayağında devlet üniversitelerinin elektrik-elektronik, endüstri, inşaat, makine ve çevre mühendisliği bölümlerinde okuyan kız öğrencilere burs desteği sağlanıyor.
Burs desteğinin yanı sıra mentorluk, staj imkânı, Boğaziçi Üniversitesi ile beraber geliştirilen sosyal mühendislik sertifika programına ücretsiz katılım hakkı ve mezun olduktan sonra da ihtiyaçlara göre istihdam edilebilmelerini kapsıyor.
En iyi senaryoda bile çanlar bizim için çalıyor
İKLİM değişikliği Avrupa medyasının da birinci gündemi…
Belki biz Akdeniz’de, Ege’de alışığız ama Avrupa’daki sıcaklar günlük hayatı çok etkiliyor.
Euronews’te okudum.
Mikonos yakınlarındaki Delos Adası gibi bazı yerlerde artan su baskınları yapısal hasarlara neden olmuş.
Türkiye ve Yunanistan kıyılarında yer alan tarihi alanların yarısından fazlasının deniz seviyelerinin yükselmesiyle yüzyılın sonuna kadar sular altında kalma riskinin 'çok yüksek' veya 'yüksek' olduğunu gösteriyor.
Çalışma, ABD Ulusal Okyanus Servisi'nin 2022 Deniz Seviyesi Yükselişi Teknik Raporu’ndaki veriler kullanılarak Dumlupınar Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nden Jeolog Enes Zengin tarafından gerçekleştirilmiş.
Çalışmada, Türkiye ve Yunanistan'ın Doğu Akdeniz kıyılarındaki 464 tarihi alanın kırılganlığı değerlendirilmiş.
Önümüzdeki 50 yıl içinde en iyi senaryoda bile kıyı şeridi boyunca yer alan 147 arkeolojik alan, kale, hisar, kule, köprü, nekropol veya harabenin belli bir düzeyde risk altında olacağı sonucuna varıldı.
Analiz edilen 464 sahadan 34'ü 'çok yüksek' risk altında, 19'u 'yüksek' risk altında ve 27'si 'orta' risk altında olarak değerlendiriliyor.
Türkiye’de en fazla tehlike altında olan alanlar, Muğla’nın güneyindeki Knidos ve Kaunos antik kentleri ile İzmir'in batısındaki Elaia antik liman kenti…
3 metre yükselmesi senaryosunda da aralarında Aydın’daki Efes Limanı, Milet ve Güvercinada Kalesi ile Antalya’daki Olimpos ve Patara antik kentleri de bulunuyor.
Bu gidişatı tersine çevirecek adımlar mutla atılmalı.
Özgener’in uyarısı
İZMİR Ticaret Odası Başkanı Mahmut Özgener, dikkat çeken bir konuşma yaptı.
Ekonomide kritik bir sürece girildiğini hatırlattı Özgener ve dedi ki:
“Bu şartlar altında mevcut ekonomik programa bağlı kalınması ve eylül ayında açıklanacak Orta Vadeli Program hedeflerinin öneminin altını çizmek istiyorum.
Enflasyonu hızla ve kalıcı olarak düşürmek için bu programda ortaya konacak hedeflerin, beklentileri aşağı çekmede etkili olmasını ve Merkez Bankası’nın işini kolaylaştırmasını umuyoruz.
Kararların gerektiği zamanda alınmaması ve aşırı gevşek politikaların sonucunu yüksek enflasyon olarak yaşıyoruz.
Bu da büyüme ve enflasyonla ilgili bizi uzun vadeli bir diğer sıkıntı olan verimsizlik ve orta gelir tuzağına getiriyor.”
Mahmut Özgener’in bu uyarısı önemli…
Türkiye’nin fabrika ayarlarına geri dönebilmesi için mutlaka enflasyonu düşürmesi gerek.
Bunu yaparken de özel sektörünü desteklemesi, üretmeye devam etmesi lazım.
Paylaş