Bisiklete binmek istemez misiniz?

GEÇEN yıl Paris’te gördüğüm bir uygulama çok hoşuma gitmişti.

Kentin içine birçok bisiklet ve motosiklet garajları yapılmıştı.

Haberin Devamı

Paris Belediyesi, kent içindeki trafiği azaltmak, araçların girişini biraz olsun önlemek için kentin girişlerine yer altı otoparkları yapmıştı.
İnsanlar buralara arabalarını bırakıp; tramvayla, metroyla, dileyen taksiyle...
Ve asıl dikkatimi çeken bisikletlerle ve motosikletlerle kent merkezine gidiyorlardı.
Sonra da Paris’in farklı semtlerindeki garajlara bisikletlerini bırakıp işleri bittikten sonra da yine aynı yöntemle geri dönüyorlardı.
Benzer bir uygulamayı Amsterdam’da da görmüştüm.
Yaz kış, soğuk sıcak demeden Amsterdamlılar, bisikletlerine atlayıp keyifli keyifli sokaklarda geziniyorlardı.
Paris, İstanbul kadar büyük bir kent...
Ama insanlar çekinmeden ve özgürlüklerini yaşayarak bisikletlerine biniyorlar.
Yıllardır bisiklete binmedim, motor kullanmadım.
Düşünün...
Benim gibi bu özlemi çeken insanlar yok mudur?
İzmir’de bisiklet garajları olsa, bizler için bunları birileri organize etse iyi olmaz mı?
Bence çok güzel olur.
Geçenlerde İzmir Yarış Pisti’nin Genel Müdürü Erol Hülagü’yle sohbet ederken bu konu açıldı.
Ben, Paris’te gördüklerimi anlattıkça o da geliştirdikleri bir projeden bahsetti.
Şehirleşmenin getirdiği apartman yaşamıyla aslında eski alışkanlıklarımız da değişti.
Kullandıktan sonra bisikletimizi koyacağımız güvenli ve temiz bir park yeri bulamıyoruz.
Balkon veya apartman girişlerine koyamıyoruz.
Evde saklamak istesek, bu sefer de evde yer bulamıyoruz.
Erol Hülagü’nün de önerisi işte bu yaşam gerçekleri üzerine oturuyor.
Hülagü diyor ki:
“Avrupa’daki gibi bisiklet garajları yapalım. Bisikletinizi görevliye teslim edin, size ait üye kartınızı geri alın. Görevli bisikletinizi askıya assın, boş zamanında temizlesin, bakımını yapsın. Siz üstünüzü değiştirip garaj yanındaki otoparktan aracınıza binip veya yürüyerek evinize, işyerinize gidin. Garaj yerleri dışında bisiklet transfer noktaları da yapalım...”
Bu öneri kulağa çok hoş geliyor.
Neden olmasın?
Erol Hülagü, İzmir Yarış Pisti’nin sahibi ama bisiklet dünyasının hep içinde oldu. 2005 ve 2006 yıllarında Türkiye Duatlon Şampiyonası’nı yaptı. Her yarışa 130 dolayında yarışçı katıldı.
Türkiye’de ilk liselerarası bisiklet bayrak yarışını da Hülagü gerçekleştirdi.
Yani İzmirliler’in bisiklete olan ilgisini en iyi bilenlerden birisi hiç kuşkusuz Erol Hülagü’dür.
Her zaman şunu savunuyorum.
İzmir’in gündelik hayatını renklendirmeliyiz.
Aslında bunlar için de milyonlarca dolarlık yatırımlar gerekmiyor.
Paris’ten, Amsterdam’dan ne eksiğimiz var?
Floransa’da, Milano’da, Bologna’ya yürüdüğünüzde; Sevilla’da, Barselona’da, Zaragoza’da gezdiğinizde ailelerin bisikletleriyle keyif turu yaptığına şahit olursunuz.
İzmir’in sokaklarında bisiklet olmaz mı?
Büyükşehir Belediyesi böyle bir projeyi hayata geçiremez mi?
Ya da yeni fikirlere her zaman açık ve Fransa’yı en az benim kadar iyi bilen Konak Belediye Başkanı Hakan Tartan böyle bir projeye nasıl bakar?

Haberin Devamı

Tabloya nasıl bakmalı

Haberin Devamı

BİR tabloya bakarken görülenler tabloya nasıl bakıldığına bağlı... Büyük bir tabloya çok yakından bakanlar tablonun ancak çok küçük bir bölümünü net olarak görebilirler. Gördüklerini tarif etmeye çalışırken, Mevlana’nın öyküsündeki, karanlık ahırda elleriyle yokladıkları fili tarif etmeye çalışan insanlara benzerler; hortumunu tutan boruya, kulağını elleyen yelpazeye, ayağını ele geçirense direğe benzediğini söyler, koskoca filin.
Tabloya bakanda görme kusuru olması sorun yaratır. Yakını göremeyenler yakından, uzağı göremeyenlerse uzaktan baktıklarında tam seçemezler tabloyu ve uygun bir gözlüğe gereksinim duyarlar. Görmek istediğinden başkasını göremeyen önyargılılarda ise, gözlük de işe yaramaz.
*
Tabloya hangi açıdan bakıldığı da önem taşır. Çok sağdan veya çok soldan bakanlar tablonun ancak bir bölümünü ayırt edebilirken, karşıdan bakabilenler daha şanslıdır. Bir de geçmişte soldan bakarak betimledikleri tabloyu, bugün sağdan bakarak tasvir edenler vardır ki, baktıkları tablo, başka bir tablodur sanırsınız.
Az sayıda insan, tablo oluşturulurken yakından izleme şansına sahiptir, büyük çoğunluksa ancak tamamen ortaya çıktıktan sonra görebilirler tabloyu... Şekillendirilmesi uzun zaman alan bir tabloyu incelerken sadece bu tablonun oluşumundaki tarihsel sürecin değil, benzer tabloların gelişmesindeki tarihsel süreçlerin de iyi bilinmesinde de yarar var.
*
Türkiye’nin bugünkü durumunu değerlendirirken, farklı açılardan bakıp, oluşan görüntüleri üst üste oturttuktan sonra, görebildiğim tabloda Atatürk ilke ve devrimlerine; “laik demokratik sosyal hukuk devleti” gibi kavramlara; özgürlüğe, hoşgörüye, dayanışmaya, dürüstlüğe, diyaloğa, empatiye, işbirliğine, adalete, eşitliğe, akıl ve bilimin yol göstericiliğine her zamankinden daha çok gereksinim olduğu göze çarpıyor. Baktığım tablonun hemen üstünde Cenap Şahabettin’in şu sözleri asılı:
“Hayat merdivenlerini çıkarken, insanlara iyi davranalım. Çünkü inerken yine aynı insanlara rastlayacağız.”
(Prof. Dr. Ülgen Zeki Ok’un kaleminden, okulgen@superonline.com)

Yazarın Tüm Yazıları